HDP'li Filiz Kerestecioğlu: Parlamento Dergisi için yazdığım yazı sansürlendi
HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Türk Parlamenterler Birliği yayın organı Parlamento Dergisi’nin Aralık 2019 sayısı için kadınların seçme ve seçilme haklarını kazandığı 5 Aralık 1934 tarihinin yıldönümü vesilesiyle kaleme aldığı yazısının yayın kurulunca sansürlendiğini açıkladı.
Kerestecioğlu, “Yazının dergide basılı halini gördükten sonra, yazımın sansürlenerek ifade özgürlüğümün ve kişilerin bilgiye erişim hakkının ihlal edilmesini hiçbir şekilde kabul etmediğimi Parlamento Dergisi Yayın Kuruluna bir mektupla ilettim ve yazımın sansürsüz haliyle yeniden basılmasını talep ettim. Ancak mektubuma hiçbir şekilde yanıt alamadım. Muhataplarla görüşmelerimiz de sonuçsuz kaldı. Tüm bu süreç sonunda, bu durumu kamuoyuyla paylaşmaktan başka bir yol göremiyorum”.
Medyafarasi.com (Ankara)
HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Türk Parlamenterler Birliği yayın organı Parlamento Dergisi’nin Aralık 2019 sayısı için kadınların seçme ve seçilme haklarını kazandığı 5 Aralık 1934 tarihinin yıldönümü vesilesiyle kaleme aldığı yazısının yayın kurulunca sansürlendiğini açıkladı.
Parlamento Dergisi tarafından talep edilen söz konusu yazının Yayın Kurulundan geçen halini basılmadan önce görmek ve basıma bu şartla onay vermek istediğini belirtmesine rağmen yazının son halinin kendisiyle paylaşılmadığını belirten Kerestecioğlu, “Dergi elimize ulaştığında, HDP’li seçilmişlerin karşılaştığı hukuksuzlukları konu ettiğim bölümlerin baskıda tümüyle çıkarıldığını fark ettik. Tarafımıza kelime sınırı koyulmadığı ve kısaltma gerektiği durumda, bunu kendimiz yapabileceğimiz halde söz konusu bölümün tümüyle çıkarılması, açık bir sansürün göstergesiydi” dedi.
Kerstecioğlu’nun sansüre ilişkin açıklaması şöyle:
Değerli Kamuoyuna;
Türk Parlamenterler Birliği yayın organı Parlamento Dergisi’nin Aralık 2019 sayısı için kadınların seçme ve seçilme haklarını kazandığı 5 Aralık 1934 tarihinin yıldönümü vesilesiyle yazdığım yazının yayın kurulunca sansürlendiğini paylaşma zorunluluğu duymaktayım.
Parlamento Dergisi tarafından talep edilen söz konusu yazının Yayın Kurulundan geçen halini basılmadan önce görmek ve basıma bu şartla onay vermek istediğimi belirtmeme rağmen yazının son hali tarafımla paylaşılmadı. Basım öncesi yazıyı görmek istememin nedeni, Türkiye’de kadınların siyasete katılımı önündeki ciddi engellere, tutuklu kadın Milletvekilleri ve Belediye Başkanlarına ilişkin yazdığım bazı bölümlerin sansürleneceğini düşünmemdi.
Dergi elimize ulaştığında, HDP’li seçilmişlerin karşılaştığı hukuksuzlukları konu ettiğim bölümlerin baskıda tümüyle çıkarıldığını fark ettik. Tarafımıza kelime sınırı koyulmadığı ve kısaltma gerektiği durumda, bunu kendimiz yapabileceğimiz halde söz konusu bölümün tümüyle çıkarılması, açık bir sansürün göstergesiydi.
Yazının dergide basılı halini gördükten sonra, yazımın sansürlenerek ifade özgürlüğümün ve kişilerin bilgiye erişim hakkının ihlal edilmesini hiçbir şekilde kabul etmediğimi Parlamento Dergisi Yayın Kuruluna bir mektupla ilettim ve yazımın sansürsüz haliyle yeniden basılmasını talep ettim. Ancak mektubuma hiçbir şekilde yanıt alamadım. Muhataplarla görüşmelerimiz de sonuçsuz kaldı. Tüm bu süreç sonunda, bu durumu kamuoyuyla paylaşmaktan başka bir yol göremiyorum.
Yazımın sansürlenmesi ve sonrasında Yayın Kurulunun hiçbir şekilde sorumluluk almaması, Parlamento Dergisinin ve Türk Parlamenterler Birliğinin saygınlığını ciddi biçimde zedelemektedir.
Türkiye’de kadınların siyasete eşit şekilde katılımını, siyasetinin temel amaçlarından biri haline getirmiş Halkların Demokratik Partisi mensubu çok sayıda kadının seçme ve seçilme hakkı hukuk dışı yollarla gasp edilmektedir. Bu hakikatten bahsetmeden, bugün Türkiye’de kadınların siyasete katılımı üzerine söylenmiş her söz yarım kalacaktır. Bu nedenle, yazının aslını kamuoyuyla paylaşmayı bir sorumluluk sayıyorum.
--
Kerestecioğlu’nun sansüre uğramadan önceki yazısının tam metni şöyle.
Parlamento Dergisi
Kadınların Türkiye’de seçme ve seçilme haklarını kazandıkları gün olan 5 Aralık, kadınlar için çok önemli bir dönüm noktası olmakla birlikte aslında ne kadınların mücadelesinin sonu ne de başlangıcı... Bu önemli kazanımın, hem -kadınları uzun süre dışlamış olan- evrensel oy hakkı mücadelesinin hem de kadın hakları mücadelesinin sonucu ve bir parçası olduğunu biliyoruz.
Türkiye’de kadınların oy hakkı mücadelesinin izleri, 19. yüzyılda işçiler için oy hakkı talep eden çartizm hareketine, Fransız devriminde kadınları yok sayan İnsan Hakları Sözleşmesi karşısında Kadın Hakları Sözleşmesini yazdığı için idam edilen Olympe de Gauge’a, Paris Komününde kadın meclislerini kuran kadınlara kadar uzanır. Sovyetler Birliği'nde kadınların siyasal mücadeleye katılmaları ve örgütlenmeleri için mücadele eden ve dünyanın ilk kadın büyükelçisi olarak Sovyetler Birliği'ni Norveç, Meksika ve İsveç'te temsil eden Kollontay, İngiltere’de kadınların oy hakkı için 19. yy sonlarında İngiltere’de radikal eylemler yapan Sufrajetler bu uzun soluklu oy hakkı hareketinin önemli parçalarıdır.
Kadınların devlet yurttaş sözleşmesine ilişkin bu temel talepleri, aslında yaşamlarını düzenleyen kanunlarda, medeni haklarda, Anayasa’da söz sahibi olma talebiydi. Osmanlı’da da özellikle 20. Yüzyılın başından itibaren dergiler ve dernekler çevresinde örgütlenen, hatta Cumhuriyetin kurulmasıyla parti dahi kuran (sonrasında 'kadınların seçme ve seçilme hakkı olmadığı' gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı tarafından kapatılmıştır) kadınlar, güçlü biçimde oy taleplerini dile getirmiş ve nihayet, 1934 yılında bu hakkı elde etmişlerdir.
Fakat ifade ettiğim gibi, bu tarih kadınlar için nihai amaç olmaktan ziyade önemli bir dönüm noktasıdır. Bu tarihten sonra çok az sayıda kadın kendisine siyasi partilerde ve parlamentoda yer bulabilmiştir. Kadın mücadelesinden gelen, feminist kadınların seçilmesi ise çok daha uzun zaman alacaktır…
Kadınlar, seçildikleri partilerde ve siyaset içinde bugün halen en çok emek harcayanlar ve kadın oldukları için daha fazla hedef alınanlar… Örneğin Halkların Demokratik Partisi, Mecliste kadın temsiliyeti oranını tek başına yükseltti ve bu, Parti içindeki güçlü kadın mücadelesinin sonucuydu. HDP sıralarında oturan kadınların hepsinin kadın hareketi içinde emeği var. Bu nedenle sokağın, kadın hareketinin sözünü ilk günden beri Meclise taşımaya çalıştık. Yerel yönetimlerde ise kadın Belediye Başkanları, Türkiye’de ilk defa Kadın Daire Başkanlıkları, Müdürlükleri kurdu. Kadınlar için önemli bir bütçe ayırdı, özel programlar oluşturdular. Fakat kadın milletvekillerimiz, belediye eş başkanlarımız ve binlerce kadın üyemiz bugün hapiste! Belediye eş başkanlarımız görevden alındı, milletvekili arkadaşlarımızın vekillikleri düşürüldü. Savaşların yaşanmadığı, eşit ve özgür bir ülke talebinin şiddetle bastırıldığı bu otoriter dönem, tüm muhalif kesimleri hedef alsa da kadınların büyük bir emekle kazandıkları temsiliyetlerin çok daha kolayca yok sayıldığına tanık olduk.
Yine de içinde bulunduğumuz bu baskıcı ortama rağmen bugün, kadınların varlık mücadelesinin çok daha güçlü olduğuna inanıyorum. Feminizmin yarattığı politik söz, kadınlar arasında çok daha yaygın. Türkiye’de birçok feminist kitap yayımlanıyor, kadınlar bu alanda üniversitelerde bilimsel bilgi üretiyorlar. Erkek egemenliğiyle mücadele etmek için pek çok yol ve yöntemler seçiyor, tüm baskılara rağmen 8 Martlarda 25 Kasımlarda on binlerce kadın, sokağa çıkıyoruz. Bugün kadınlar, işyerinde, politik partiler içinde çok daha güçlüler. 5 Aralık 1934’ten yüzyıllar önce başlayan kadınların kurtuluş ve özgürlük mücadelesinin, büyüyerek süreceğine inanıyorum.