Hedefim sıfır beden değil taş gibi olmak
Eskilerin bir deyimi vardır, "Nereden nereye" diye... Ezgi Mola'nın hikayesi de öyle. Yıllar önce bir diyet bisküvi reklamında asansöre sığmayan kızı oynarken bugün bir kozmetik ve güzellik markasının yüzü oldu... Ezgi Mola yaşadığı büyük değişimi anlattı
Birini tanımak istiyorsan onunla ya seyahat et ya da yemek ye derler. Ben Ezgi Mola ile ikisini de yaptım. İki yıl önce TÜRSAK'ın Budapeşte'de düzenlediği Türk Filmleri Haftası'nda dolu dolu üç gün geçirdik Ezgi Mola ile... Göründüğü gibi samimi, sıcak ve eğlenceli biri diye kafama kazınmış isimlerden Mola. Oriflame'in güzellik elçisi olunca, ilk röportajını benimle yapmak istedi... "Ne ala" diyerek kabul ettim. Bu seyahatin tanışıklığı üzerine, birbirini ilk kez gören insanların gerginliği olmadan başladık sohbete... Uzun uzun eski günlerinden, oyunculuk için ne çok ter döktüğünden, zayıflamak için yaptıklarından ve zayıfladıktan sonra değişip değişmediğinden konuştuk... Ezgi Mola, 16 yıldır hayatımızda... 13 sinema filmi çekti. Birçok dizide rol aldı... O biraz Canım Ailem'in Feride'si ya da Senden Başka'nın Hayriye'si, biraz da Kocan Kadar Konuş'un Efsun'u... İçindeki kadınlardan biri belki de Uğur Yücel'inSoğuk filmindeki Boncuk'tur... Hatta Çağan Irmak'ın Dedemin İnsanları'ndaki Fatma, Onur Ünlü'nün Celal Tan ve Ailesi'nin Aşırı Acıklı Hikayesi'ndeki Jülide bile onun hayat verdiği ama belki de içindeki kadınlardan biridir... İçimizden biri aslında Ezgi Mola. Belki de bu yüzden inanılmaz bir kitlesi var ve sokaktaki vatandaş gerçekten seviyor onu. Markalar da... Tüm hayatı boyunca kiloları hep başına dert oldu... Ama o iki yıl önce kilolarıyla sıkı bir mücadeleye girişti ve neredeyse 18 kilo vererek, bambaşka bir kadın oldu. Evimizin tombul kızı gitmiş, eni konu seksi bir kadın gelmişti... Bu halini kendi de sevmiş olacak ki, sosyal medyada bolca fotoğrafını yayınladı. Belki de bu fotoğraflar ona reklam filmlerinin de kapısını açtı...Tüm bunları konuştuk Ezgi Mola ile...
- Reklam kariyerin asansöre giremeyen kızdan, bir güzellik markasının yüzü olmaya evrilmiş...
- Evet 2002 yılında asansöre şişman diye giremeyen kızı oynuyordum. O zaman o reklam işini çok ilginç bir şekilde aldım. Öğrenciyim, ucu ucuna yaşıyorum. Tam o yıllarda, kendimi denkleştirip, karşıya geçtim. Yağmur yağdı, saçım ıslandı, süründüm yollarda, yaptığım makyaj aktı... Tam girdim reklam için oyuncu seçecek ajansın kapısından... "Çekimler bitti, kasetleri gönderdik" dediler. "Tamam ya, benim hatam" dedim... Ama oradaki yetkili benimle deneme çekimi yapmaya karar verdi, çekti ve gönderdi kaseti. Son giden kişiyim. Beni seçtiler...
- Nereden nereye...
- Evet şimdi güzellik yüzü oldum (gülüyor). İnanılmaz gururum okşandı. Hangi kadının hoşuna gitmez. Her kadın beğenilmek ister. Ben de işimle birlikte, fiziken de talep görüyorsam niye mutlu olmayayım. Hep derlerdi bana, "Sen bir yerin yüzü olmalısın" diye... İçimi kan ağlatan iki cümle vardır, "Çok güzel yüzün var ama..." ve "Çok iyi oyuncusun ama..." Bunlar fiks.
- Evet hakkındaki yorumlar hep bir ama ile bitiyor... Kilona bağlanıyor bu ama'lar...
- Ekşisözlük'te, "Hayatımın Kadınısın'da iyi kadın oyuncu olduktan sonra sıfır beden vücut ölçülerinin hiçbir anlam ifade etmediğini kanıtlayan genç oyuncu" diye yazmışlar. Bu yoruma o kadar sevinmiştim ki. O kadar mutlu olmuştum ki, o zamanlarda bayağı kiloluydum. Bundan 15-16 kilo fazlaydım ve biraz da dert etmeye başlamıştım.
Neden dert etmeye başlamıştın?
- Kamera önündeyim ve insanlar beni bir yerde gördüklerinde fotoğraflarımı çekiyorlar. Onu geç; ayakkabımı bağlarken belim ağrıyordu. Bunu yaşadığım yaş da 23... Öte yandan da oldum olası böyleydim, kiloluydum. Başka bildiğim bir alternatif yoktu ki. Dert olmaya başlamasının sebebi sağlık olabilir sadece. Onun dışında, "Kiloluyum, çok dert ediyorum bunu" gibi bir durumum yoktu. Öyle doğdum, öyle büyüdüm. Yani bir anda, bir ilaçla, bir sağlık ya da psikolojik çöküşle kilolu olmadım. Bu benim normalimdi.
- Mutfağı seven bir ailen var o zaman...
- Ailem yemek yemeyi sever. Ama Türk toplumunda yemek deyince, sevmeyen yoktur ki...
- Yemenin de neşeyle bir bağlatısı var galiba...
- Kesinlikle. Ne demiş Cemal Süreya, "Kahvaltıyla mutluluğun bir ilgisi olmalı..." Sabah akşam kahvaltı yapabilirim. Bir peynir, zeytin, ekmek ömür geçer öyle... Bayılırım... Baksana "Yemek" deyince gözlerim parlıyor. Durdur beni (gülüyor).
- Unut yemeği... Seksi ve güzel görünme çabasındaki kadınlara ne diyeceksin?
- Güzel. Her çaba takdire şayandır. Bir çaba varsa inanç vardır. Ben daha iyi oynamak için çaba gösteriyorum, onlar da seksi olmak için.
ERKEK ARKADAŞLARIMIN KALECİSİYDİM
- Tombulum falan diye kafaya takan bir kız mıydın lise yıllarında?
- Lise gençliği çok acımasız. O kadar sevimliydim ki... Tabiri caizse, "Hayal kırıklıklarıyla dolu bir gençlik geçirdim" diyerek ağlamaya başlıyormuşum (gülüyor)... Ben de kafama takıyordum tabii. Erkek arkadaşlarımın kalecisiydim. Kimse kaleci olmak istemiyordu, ben de "Arkadaşlarım ister de ben olmaz mıyım" deyip kendimi oraya atıyordum. Ama bu günün sonunda bir hüzün olarak dönmüyordu bana çünkü o patates kızartmasını yemek zorundaydım ya da o köfteyi mutlaka tatmam gerekiyordu. Bu bir zaaftı ve buna bayılıyordum.
- Seni var eden de bu sanırım...
- Bazen hakarete varan şöyle yorumlar geliyor; "Eskiden bambaşkaydın, şimdi ne hale geldin. Biz seni etli, butlu, dolgun dolgun seviyorduk" diyorlar... Ben de onlara "İncecik olmak için bunu yapmıyorum. Sağlıklı olmaya, düzenli spor yapmaya, sizin karşınıza çıkarken kendime özen göstermeye ihtiyacım var" diyorum.
- Korkmayın, sıfır beden olmayacağım diyebilir misin izleyicine?
- Diyebilirim. Sıfır beden olmak değil taş gibi olmak hedefim. Zihnen, ruhen, psikolojik olarak, fiziken taş gibi olmak istiyorum. Biri "Nasılsın?" diye sorduğunda, her halimle "Taş gibiyim" demek istiyorum. En son Kocan Kadar Konuş filminde görüntü yönetmeni, "Gözünün dibine kadar girip yüzünde hiçbir şey yokken seni çekebiliyoruz" dedi. O noktada "Allah'ım çok teşekkür ederim" diyorum.
- Kilo verince değiştin mi?
- Bence hâlâ bakıldığında yuvarlak hatlı ve sıkı biriyim. Genç bir kadınım, niye daha güzel görünmeyeyim? Başka bir halle anılmak istiyorum. Castım değişti. Yılmaz Erdoğan 2004'ten beri beni tanıyor, bu zayıflama sürecine girene kadar; "Ezgi bu böyle olmaz, zayıflaman lazım" deyip durdu. Sürekli "Tamam" deyip geçiştirdim. Şimdi "Ne güzel işte" diyor. Bu tepkiyi alınca mutlu oluyor insan.
- Çok iyi bir oyuncusun. Başrollerde sıfır beden kadınlar... Bu da yorucu...
- Sokaktaki kadın böyle değil ki... İnsan empati kurduğuna yakınlık kuruyor. Her ülkenin kendi coğrafyasına özgü bir fiziği var. Bizim topraklara çok hitap eden bir fiziğe sahibim. Kimileri vardır, mesafe koyar, başka bir yerde durur. Seyirciler benimle "Napıyorsun kız, çok özledim seni" diyecek kadar samimiyet kurabiliyor. Ben zaman zaman çelişkiye düşerim "Tanışıyor muyuz?" diye... "Yok be, uzun zamandır televizyonda göremiyoruz" diyecek kadar içselleştirmiş beni. Omzumu çıkaracak noktaya getiren abla var hayatımda... "Kıızzzzzz" diye yolda gördü, vurdu omzuma... Bu samimiyeti seviyorum. Hiç de rahatsız olmuyorum.
- Hakkında bilinen en büyük yanlış ne?
- Kimseye hayır diyemeyip herkese olumlu yaklaşacağımı düşünenler olabilir ama her insanda olduğu gibi benim de bir bam telim vardır.
- Koç burcusun... Para konularını nasıl idare edersin?
- Eli sıkı biri değilim. Hayatta cömert insanları severim, sevgide de, sözde de, elde de cömert olmaktan hoşlanırım. Bu beni etkiler. .
- Aşk meşk mevzularını çözdün mü?
- Kim çözdü ki ben çözeyim hayatım (gülüyor)... Kimi zaman yükseliyorsun, kimi zaman normal seyirde devam ediyorsun. Şu anda çok tatlıyım. Biri olsa insan gizleyemez...
Dialoglu ilk rolümü Kartal Tibet verdi, o bile hatırlamaz...
- Nasıl bir ailen vardı?
- Çok yabancı olmayacağın bir aile. Esnaf bir babanın, ev hanımı bir annenin çocuğuyum. Annem biraz şen şakraktır. Yapıştırır, hiç esirgemez lafını. Hatta internete yüklediğim videolara o bile katılır. Geçenlerde, gece 3'te, "Anne şöyle bir video var, seninle onun geyiğini yapacağız" dedim. "Yat uyu ne işimiz var" demedi. Katıldı bana. Birlikte eğlendik, güldük. Ama kardeşim bizim ailenin en gizli komiğidir. -
Tiyatro nereden çıktı?
- Sıkıntılı durumumuz vardı ailecek, dedem ölmüştü, başka kayıplarımız olmuştu... Babam, "Bu kız çok sosyal, etkilenmesin" diyerek bir gitar almış. Müjdat Gezen'de gitar kursuna yazılmak için gittim, tiyatroya yazılıp çıktım. Aslında çok şaşırtıcı olmamış bu ilgim. Çünkü veli toplantılarında fen bilgisi öğretmenin Süleyman Koç, herkese dersiyle ilgili kritik yaparken, anneme "Seninki sınıfta bizi çok eğlendiriyor, hiç dokunma, çok mutlu oluyorum, kafamız dağılıyor" demiş... Çok sürpriz değildi yani bu oynama hallerim. Lise birinci sınıfta kursa başladım. Bir süre sonra da profesyonel olarak sahneye çıkmaya.
- Karate Can diye bir dizide rol almışsın... Oradaki halin inanılmaz...
- İlk tecrübem ilginçtir, o gün heyecanla sete gittik. Arkada çay kahve içer gibi yapan kişileri oynadık. Dialog bile yok... Şok olduk, "Şaka herhalde bu" diye (gülüyor)... Bunu yaşadığım yer Mahalle'nin Muhtarları dizisiydi...
- Figürasyondan çıkmışsın yola...
- İkinci tecrübemde gittim sete, karşımda Kartal Tibet... Baktı hepimize, bir de sert bir mizacı vardır, saygımdan korktum da bir taraftan. "Tamam" dedi. Oldu da mı, tamam; olmadı da mı tamam, bilmiyoruz. Sonra çağırdılar. Karate Can dizisinde Küçük Onur, İpek Tanrıyar ve Özgü Namal'ın arkasında duruyoruz, dialog falan yok, sınıfta duruyorduk. Sonra Kartal Hoca benim için "Şuna diyalog yazalım" dedi. Öyle başladı yolculuk... (Sabah)