Hıncal Uluç'tan Kanal D'ye Adı Efsane eleştirisi

Hıncal Uluç'un "Seyircisini 'eşek' yerine koyan kanallar" başlığıyla yayımlanan (4 Mart 2017) yazısı şöyle:

Hıncal Uluç yazdı...

Aslında son yıllarda tek, bir tek dizi izlediğim için örneği Kanal D üzerinden veriyorum ama, biliyorum ki, hepsi birbirinin ayni.. Yok aslında birbirlerinden farkları..

Öyle yok ki, "Ama biz Osmanlı Bankasıyız" diyeni bile yok..
Yıllardır, LigTv hakkında yazmadık şey bırakmadım. RTÜK sonunda "Canlı Yayın Yönetmeliği"ni değiştirdi. Bütün bu eleştirilerimi ASpor'daki 90a'da yaparken, kanalın yönetmeni Serkan Korkmaz yanımda oturuyordu. Şimdi bakıyorum, LigTV'de eleştirdiğim ne varsa, bizim yayınlar ayni..
Yani, Kanal D'ciler alınmasın. Kimi izlersem örneği ordan veriyorum. TV yazarları kardeşlerim gibi hemen hepsini takip etme şansım yok..
Şimdi bakın.. Geçen yazımda verdim örneği..

Liselerarası basketbol maçı.. Son saniye.. Bizimkiler 1 sayı geride.. Şut.. Top potaya yavaş çekimle inerken, saliseler de tükeniyor. Top potaya on santim kalmışken, önce 15 dakika "Kısa bir ara.." Sonra bu son saniyenin yavaş çekim tekrarı ve bu defa "Bölüm sonu" yazısı..
İşin rezillik tarafı iki.. Birincisi, bizim haklarımızı korumak için eşek yüküyle parayı bizim vergilerimizle alan RTÜK'ün göz yumması. Yazdık..
İkincisi.. Kanal "Eşek" yerine de koymuyor.. "Eşek" sanıyor, daha da ayıp!.
Şimdi bakın.. Koç da, öğrenciler de, ağır suçlar işlemişler, okuldan atılacaklar. Sporsever müdüre çıkıyor, "Bizi kovma bu maçı alacağız, sonra da şampiyon olacağız" diyorlar. Müdürün haytalara pek aklı yatmıyor ama, "Bir denersek ne fark eder" deyip izin veriyor..

Şimdi o top girmezse, koç kovulacak, takım oyuncuları da okuldan sürülecek. Yani dizi bitecek. Üçüncü haftasında iyi reyting alan dizi biter mi?. Demek ki, o top basket olacak, maç kazanılacak.. O zaman, niye çocuk kandırır gibi, basketin girişini bir hafta sonraya bırakıyorsun.. 170 dakikadır ekran başında, temposuz, ritimsiz işkence ettiğin seyirci, televizyonu keyif içinde kapasa olmaz mı?.

Neyi esirgiyorsun onlardan?. Adları gibi bildikleri sahneyi bir hafta sonraya bırakmak, hangi yuvarlak kafada sivri zekânın eseridir..
Bir hafta sonra da ayni şey oldu..

Mahkeme kapısında bitti bölüm.. Baba gelmezse, okula sözleşmeyi getirmezse, çocukların velayeti tamamen teyzeye geçecek, o da kızları alıp gidecek. Yani dizi gene bitecek.. O zaman, sözleşme duruşmaya yetişecek, kesin, değil mi?.
Peki niye bir hafta bu aptalca ıstırap çektirme?.
Bakın Amerikan dizilerine.. Örnek aldığınız Beyaz Gölge'ye mesela.. Ana öykü dizi boyu devam ederken, bir veya iki yan öykü, her bölümde başlar ve biter.. Tek başına bir bölüm izleseniz bile, başı sonu belli bir yan öykü ile tatmin olursunuz.. Ya çocuklardan birinin başı derde girer.. Esrar mesrar.. Ya bir minik aşk hikayesi.. Bir şey işte.. O bölümde başlar, gelişir, çözülür. Senaryo yazma sanatı, tam da budur işte..

Yoksa 10 dakika süren ve bir yere varmayan yürüyüş sahneleri.. Tek kelime konuşmadan birbirinin yüzüne bakan iki kişi.. İkisinin de söyleyeceğini adım gibi bildiğim onuncu tekrar diyaloglar.. Boş sokaklar, manzaralar yazıp, 30 dakikaya sığacak öyküyü, 170dakikaya uzatmak marifet değil..
Ben önce kaydedip sonra izlediğim için, otuz, en fazla 40 dakika sürüyor 170 dakikalık bölümü hiç ama hiçbir şey kaçırmadan izlemem..
Şimdi Kanal D yöneticilerine sorarım..
Ben mi üstün zekâlıyım, yoksa siz mi, seyircilerinizi geri zekâlı sanıyorsunuz?