"İçkiyi bırakacak, namaza başlayacak değilim!!!" Engin Ardıç'tan "AKP'yi övecek" diyenlere cevap!!!

Medyanın 'sivri dilli' yazarı Engin Ardıç, 16 yıl önce ayrıldığı SABAH'a geri döndü: Ama o hala keminden kan damlayan bildiğimiz Engin Ardıç. Öyle de kalacak. Şirin Sever'in Sabah'taki röportajı.

"Entelektüele küfür yakışır. Temiz aile çocuğu olmak zorunda değildir. Ben Galatasaray ve Boğaziçi mezunuyum. Orada da küfür ederdik. Aslında yumuşak bir insanım, durduk yere küfür etmem"..

Kardan yolların kapandığı, o çok soğuk günlerde buluştuk Engin Ardıç'la. Üstelik Balmumcu'dan kalkıp taa Caddebostan'a gitmeyi göze alarak... Kendisi de şaşırdı; "Ben olsam hayatta bu karda kışta buralara gelmezdim," dedi. "Eee, görev aşkı işte budur," dedim ben de! Hani kapaktaki karlı, atkılı, montlu fotoğrafa bakıp 'Ne bu şimdi, dağa mı çıktınız?' demeyin diye bilgi veriyorum. İstedik ki, yazılarına geçen pazar başlayan yeni yazarımızla okuyucu önce bir tanışsın, ona alışsın, onu benimsesin. Herkes birbiriyle kaynaşsın, röportaj ondan sonra gelsin! Ben de sizinle birlikte, yani bu röportaj sayesinde tanıştım kendisiyle. Yazılarını okudukça onun iflah olmaz bir küstah, entelleri ve lumpenleri aşağılayan ukala bir yazar, herkese hakaret edecek kadar şımarmış bir adam sanmaya başladım. Bunu da kendisine itiraf ettim zaten! "Benimle ilgili en büyük yanlış inanış da budur zaten," dedi. Üslubu ve yazılarında ettiği küfürler yüzünden adının küfürbaza çıkmasından, canavar gibi görünmekten mutsuz elbette. Ama ben size söyleyeyim; gayet mantıklı, esprili, özellikle bazı sorular kaşısında gayet tahammüllü, efendi ve kibar. Hatta kırılgan bir adam... E yalan mı söyleyeceğim; buyurun röportajı okuyun efendim!

- Hoş geldiniz! Kaç yıl aradan sonra SABAH'a geri dönmüş oldunuz?
- 31 Aralık 1991 günü helalleşip çıktım SABAH'ın kapısından. Demek ki 16 yıl.

- Ayıp olmazsa sorabilir miyim; niye gittiniz, niye geri geldiniz?
- Geçen gün Mehmet Barlas'la da konuşuyorduk, "Abi madem biz dönüp dolaşıp SABAH'a gelecektik, bu haltı niye yedik?" dedim. (gülüyor) Niye gittim? Televizyondan bir teklif almıştım, Star yeni kurulmuştu, tek tabancaydı, Tele On diye bir kanal açıyorlardı, beni oraya istediler, maaş da cazip geldi. Türkiye'de denenmemiş bir şeydi televizyon yorumculuğu, biraz da sıkılmıştım SABAH gazetesinden, çok mutlu değildim. Hepsi bir araya gelince oraya geçtim.

- Yuvaya dönüş gibi hissediyor musunuz bu gelişi, tanıdık mı her şey, çok mu değişmiş bu kadar badireler atlattıktan sonra özellikle?
- Eski dostlarımı gördüğüme çok sevindim, herkes biraz yaşlanmış tabii. Bir de bina farklı, iki arada bir deredeyim o yüzden; hem eskiye dönmüş, hem farklı bir yere gelmiş gibiyim. SABAH'ın bütün bu değişimlerden sonra ayakta kalması ise büyük başarı! Demek ki müesseseleşmiş, kolay kolay yıkılacak bir gazete değil. Başına gelenlere rağmen ikinci gazete olması büyük başarı; kimsenin ciddiye almadığı Posta'yı saymazsak!

- Herkesin merakı transfer ücretiniz; iyi para aldınız mı?
- Rakam söylenmez, bereketi kaçar ama iyi para aldım! Akşam'dan da iyi para alıyordum ama burada belirleyici olan biraz da Akşam gazetesinin, son dönemlerde havasının değişmesiydi. Kendimi orada rahatsız hissetmeye başlamıştım. Arkadaşları suçlamıyorum, yanlış anlamasınlar ama ulusalcı gazete havasına çok fazla girmeye başladı Akşam; birkaç aydır bir başkalaşım içinde.

- Akşam yazarı Güler Kömürcü adının Ergenekon haberlerinin içinde geçmesinin sizi rahatsız ettiği de konuşuluyor...
- Güler Kömürcü'yü severim, bir sorunum yok, Güler'in şahsıyla da ilgili değil bu söylediğim. Ama Akşam gazetesinin Ergenekon olayını izlememesi, gazetecilik tabiriyle görmemesi ya da mümkün olduğu kadar az görmesi açıkçası bende bir rahatsızlık yarattı. Bunu Serdar'ın (Turgut) kendisine de söyledim, hatta Oray Eğin de şahittir. Ama benim yazılarıma kimse karışmadığı için ben de gazetenin politikasına karışmam.

- SABAH'ın yaşadıkları ortada! Buraya gelmeniz dolayısıyla şöyle iddialar var...
- Hükümete satıldı diyecekler...

- Aynen öyle! İyi para da aldığınıza göre AKP yanlısı yazılar yazarsınız artık. Öyle bakılıyor?
- Böyle diyenlere şunu söyleyeyim; benim daha önceki yazılarıma da 'AKP yanlısı' diyebilirsiniz. Yazı politikamda bir değişiklik olmaz Akşam'dan SABAH'a geçtim diye. Ben orada ne yazıyorsam burada da onu yazarım. Ama ben AKP yanlısı değilim! İçkiyi bırakacak, namaz kılmaya başlayacak, eşine türban taktıracak bir adam değilim.

- Elbette bunlar değil beklenen, 'Acaba eleştirel olabilecek mi?' sorusu var kafalarda?
- AKP'yle koalisyon kurmuşlardı, şimdi koalisyon çatladı, ikinci cumhuriyetçi liberallerden falan da değilim. Eleştirinin dozu yüksek olacak elbette.

- 'Yazılarıma dokunulmayacak' şartınız oldu mu buraya gelirken?
- Hayır, onu medya sitelerinden biri uydurmuş, öyle bir pazarlık yapmadım çünkü karışacaklarını sanmıyorum, ayrıca bir taahhüt alma gereği hissetmedim.

- Siz her zamanki Engin Ardıç'sınız yani?
- Muhalefeti, özellikle CHP'yi, Türkiye Cumhuriyeti'nin bazı sakatlıklarını, bazı hatalarını, bazı hastalıklarını eleştirdiğim için AKP'yi desteklermişim gibi bir hava doğdu. Önceleri sinirleniyordum çünkü hükümet yanlısı olmadım, bundan sonra da olmam ama hükümete düşman da olmam! Yazarın görevi amigoluk yapmak değildir, o yüzden çok kapıştık bazı arkadaşlarla. Ben ne muhalefetten yanayım, ne hükümetten yanayım. Ben gerçeği yazarım, gerçeği yazmak boynumun borcudur, asparagas yapamam. İkincisi gerçeği yazarım üstüne de kendi yorumumu katarım. Bu gerçeğin kimin işine yaradığı da beni ilgilendirmez. 'Bu yazdıkların AKP'ye yarıyor' diyorlar, kime yararsa yarar, bana ne! Mesela ben Atatürkçüler'i eleştiriyorum, Atatürkçülük adına yapılan yanlışları eleştiriyorum 'Bakın bu kafayla giderseniz, Atatürk düşmanlarının elini güçlendirirsiniz,' diyorum. Bazı arkadaşlarımız ne yazık ki bunu Atatürk düşmanlığı olarak algıladı ve bana da korkunç bir çamur attılar, yapıştı kaldı üstümde. Ne diyeyim, anlayan anlıyor, anlamayan da anlamıyor.

- Küfürbaz ve aşağılayıcı yazılar yazıyorsunuz ama anketlere göre 'en çok okunan yazar'lardansınız. Sizce mazoşist miyiz biz?
- Belki de! (gülüyor) Bakın bu küfürbaz lafı nereden çıktı? Televizyonda eşek, hayvan gibi çok masum birkaç şey söyledim, bunun üzerine küfürbaz etiketi üzerime yapıştı.

- Aslında böyle olduğunuzu düşünmüyor musunuz?
- Hayır, ondan sonra ben sapıttım! "Ha siz öyle mi diyorsunuz, o zaman o küfür nasıl edilir ben size göstereyim," dedim ondan sonra...

- İnada bindi iş yani?
- İnada bindi! Ben ölünceye kadar din ve ahlak sohbetleri yazsam, yine de bu küfürbaz etiketini üzerimden silemem. Ama dikkat edin; 'Ahmet şöyledir, Mehmet böyledir' diye isim göstererek, hedef göstererek küfür etmiyorum. Ayrıca küfür Türk insanının hayatında çok önemlidir. Adam sabahtan akşama kadar ana avrat dümdüz gidiyor, sonra gazetede eşek, hayvan görünce de, 'Aa küfürbaz' falan diyor ya, bu ikiyüzlülüğe çok sinir oluyorum. Bir de Kova burcuna en yapılmaması gereken, bir şeyi empoze etmektir, 'Yapma,' dediğin zaman inadına yapar. Yani bana bunu dememeleri gerekiyordu! (gülüyor)

- İyi de genelleme yapsanız bile 'puşt' diyorsunuz, 'yavşak' diyorsunuz. Siz kendinizi ne zannediyorsunuz?
- Bilmiyorum yani bunu hiç düşünmedim. İnsanlara küfür etmeye ne hakkım var? Yoktur belki ama ediyorum işte, ettim, içimden öyle geldi, ettim. Ama bakın, böyle etiketler yapıştırıldığı zaman anlattığınız asıl şey gözden kaçıyor. Yani o yazının içinde tarih var, sosyoloji var, politika var, eleştiri var. Yani insanlara anlatmak istediğim birtakım şeyleri, şekere bulayıp, belki burada hardal oluyor ama bir şeye bulayıp aktarmaya çalışıyorum.

- Bir de uğraştıklarınız var. Bir ara yazılarınızı "Öyle değil mi İclal" diye bitiriyordunuz...
- Ercan Arıklı'nın ölümünden sonra yazdığım bir yazı dolayısıyla üzerime çullandı Vatan gazetesi. Bu konuya hiç girmeyelim, İclal de benim hakkımda beni üzen bir cümle sarfetti. "Hayatta senin de sevdiğin bir şey var mıdır Engin Abi" diye bir laf etti. Bu laf beni biraz üzdü çünkü birtakım insanlar beni böyle hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevmeyen, her şeye saldıran, aşırı öfkeli, hırçın, hatta korkunç bir canavar gibi göstermeye çalışıyor. Çok da düşmanım var basında, artık İclal'i nasıl dolduruşa getirdilerse böyle bir şey yazmış. Bir-iki küçük kılçık attım ben de, annesinin tansiyonu filan çıkmış. İclal'le de hiç karşılaşmadık hayatımızda işin matrağı!

- Hiç pişman olduğunuz yazı yazmadınız mı?
- Oldu, Ercan Arıklı yazısı mesela. Onu da anlamadı insanlar, anlamak istemediler. Kötü bir yazı değildi aslında; ben Ercan'ı çok severdim, çok sevdiğim için bana attığı kazığı affedemedim. Çok sevdiğiniz bir adamı başka bir kadınla görürseniz neler hissederseniz, tabii Ercan'la öyle bir ilişkimiz yoktu bizim ama, ona benzer bir tepki oldu. Konuşmayalım bunu...

- Enteller de lumpenler de yazılarınızdan nasibini alıyor. Kimdir size göre lumpen?
- Lumpen Almanca 'en alt' demektir. Proletaryanın da altı olan lumpen proletarya, toplumun en alt katmanı demek. Köylü de değil, şehirli de değil... Köyden gelip şehirli olamamışlar ama köylülükten de tam vazgeçememişler, değer yargıları yok, oluşmamış, köylülüğe özgü birtakım değerler vardır, onlar ortadan kalkmış yerine yenisini koyamamışlar, böyle bir kitle. Varoş da diyebilirsiniz buna ama sadece yoksullukla açıklayamazsınız bunu, zengin lumpen de çok var çünkü. AKP'nin önemli bir kısım seçmeni de bunlardır, ne köylü, ne şehirli olan varoşlar. Lumpen burjuvazi ise, o benim çok kızdığım, oturmasını kalkmasını bilmeyen yeni zenginler, görgüsüzler.

- Peki entellerine niye kızıyorsunuz, onlarla probleminiz ne?
- Kültürü yarım yamalaktır entelin. Yarı aydınlar, bilmeden konuşanlar, pozcular, hava atmaya kalkanlar, Rejans'ta votka içip de St. Antoine kilisesine gidip kalabalık edenler, cool ve kıl tiplerdir. Mesela Balzac ya da Dickens okumadan Umberto Eco okuyanlar! Hilmi Yavuz'un bir lafı vardır, "Entelle entelektüel arasında lektüel bir fark vardır," der; yani okuma farkı vardır. Entelektüel okur, entel yarım yamalak okur ya da hiç okumaz.

- Siz kendinize entelektüel diyor musunuz?
- İzin verirseniz, demeye hakkım olduğu kanaatindeyim.

- Entelektüellik ve küfür birbirine yakışır mı peki?
- Niçin yakışmasın, temiz aile çocuğu olmak zorunda değildir entelektüel. Muhallebi çocuğu kavramına sinir olurum, hani eşek deyince yüzü kızaran... Ben Galatasaray ve Boğaziçi mezunuyum, okulda da küfür ederdik biz. Kaldı ki insanlarla ilişkilerimde yumuşak bir insanım, durduk yerde küfür savurmam