İsrail'in Alparslan Türkeş sevgisi nereden geliyordu?
Yeni Şafak yazari Abdülkadir Selvi PKK, Oda Tv ve Ergenekon hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu...
İşte Abdülkadir Selvi'nin yazısı;
11 Eylül Perşembe günüydü. Kenan Evren'in Başyaveri Cevat Albay, o gece eve gelmedi. Gecenin ilerleyen vaktinde eşi Nurdan hanım askeri hattan ulaştı, ne zaman geleceğini sordu.
"Bu gece ihtilal yapacağız, kusura bakma gelemem ama yarın söz erken geleceğim" demedi elbette ki.
'Radyoyu aç anlarsın' demekle yetindi.
Gece belirtilen saatten önce radyoyu açıp, başında beklemeye başladılar. Saat tam 04'te Kenan Evren'in sesi duyuldu.
Ordunun yönetime el koyduğunu söylüyordu ki, yayın gitti. O anda radyonun başındakiler donup kaldı.
Karşı darbe mi oldu, çatışma mı çıkmıştı?
Telefonun başına koştular. Önce sabit hattan ulaşmaya çalıştılar, başaramayınca askeri hattan aradılar.
Cevat Albay ısrarla çalan telefonu, şurada darbe yapıyoruz şimdi sırası mı dercesine açtı.
Nurdan hanım, "Cevat ne oldu, bir şey mi var, yayın niye kesildi?" diye sormaya başlayınca,
"Yok her şey yolunda. Ordu yönetime el koydu" dedi.
Eşinin sakin bir şekilde cevap vermesi üzerine elindeki radyoya bakan Nurdan hanım, telaşla radyonun fişinin çıktığını, yayının bu yüzden kesildiğini fark etti.
Darbe arasında yaşan birçok trajikomik olaydan biriydi.
Ülkenin fişi çekilmiş, binlerce insanın cezaevlerinde, onlarcasının ise darağaçlarında can vereceği bir dönem başlamıştı.
Bir radyonun fişinin çekilmesinin bunun yanında ne ehemmiyeti vardı. Başbakanlığı teslim alacak birliğin başında Mithat Işık isminde genç bir yüzbaşı vardı.
11 Eylül günü Tuğay Komutanı Eşref Bitlis Paşa kendisini çağırmış, "Bakanlıklarda bir aramaya yapacağız, güvenlik için keşif yap" demişti.
Ama darbeyi haber vermemişti.
Ta ki gece saat 21.00 olunca.
Kendisi yıllar sonra bir suikaste kurban gidecek olan Eşref Paşa, birliği toplayıp, "Bu gece ihtilal olacak. Ama bu bir grup tarafından değil, emir komuta zinciri içinde yapılacak" diye sık sıkı tembih etmişti.
Genç yüzbaşı 1 gün önce keşfini yapmıştı. Gece saat 11.00'de emrindeki birlikle Başbakanlığın önüne geldiğinde nöbet tutan polislerle karşılaştı.
Ordunun yönetime el koyduğunu tebliğ etti, polisler ufak bir direniş göstermeden teslim oldu.
Bir polis,'Yüzbaşım' dedi, hışımla o tarafa döndü, 'Nöbetimiz bitti mi, eve gidebilir miyim' diye sordu.
Başbakanlık binasının içine girdi. Emektar bir görevli, "Ben 27 Mayıs'ı da yaşadım. Gelin sizi gezdireyim" dedi. İlk olarak Bakanlar Kurulu'nun yapıldığı salona girdiler. Kül tablalarında hâlâ bir gün önceki toplantıdan kalan sigara izmaritleri vardı.
Başbakan'ın makam odasının şatafatlı bir şey olmasını bekliyorlardı. Biraz hayal kırıklığına uğradılar. Ama en çok merak ettikleri, Başbakan'ın koltuğuydu.
Askerler Güniz Sokak'ın etrafını çevirirken, genç yüzbaşı Süleyman Demirel'in koltuğuna oturup, birkaç saniyelik de olsa o anın keyfini çıkardı.
Ama bugünkü gibi fotoğraf çeken cep telefonları olmadığı için o anı kaydedemedi.
Ama bir kenardan merakla bakan askere,'Gel oğlum sen de otur' demeyi ihmal etmedi.
İhtilalin ilk bakanı da o gece atandı.
İlter Türkmen gece 02.00'de Dışişleri Bakanlığı'na getirildi.
Dışişleri hemen Başbakanlığın arkasındaydı.
Babası Behçet Türkmen MİT'in ilk müsteşarlarındandı, oğlu ise darbe bildirisi dahi okunmadan atanan ilk bakan olmuştu.
Heyecanı yüzünden okunuyordu.
Darbe gecelerinde bu tür tatlı esintiler yaşanmadı elbette ki... Bedrettin Demirel Paşa, "Darbenin olgunlaşması için bekledik, ama çok kan aktı" diyecekti.
Darbenin olgunlaşması için 5 bin 200 gencimizi diri diri toprağa gömdük.
Bugünün utanç müzesi Ulucanlar'ın ortasına sehpa kurduk. Kenan Paşamız eşitlik olsun diye bir sağdan astı, bir soldan...
Bünyemizde onmaz yaralar açtığı için darbelerle ilgili süreçleri yazarken, tüylerim diken diken olur.
Gündüz gözüyle hasta yatağından kaldırılıp ipe çekilen Menderes'in acısı vardır onda.
Deniz Gezmiş'lerin idamı.
Ergenekon sürecini de, Balyoz Darbe Planlarını da ODA-TV iddianamesini de hep bu gözle inceledim.
12 Eylül'ün rövanşı olan Anayasa Referandumu'nu bu yüzden destekledim. 12 Eylül'ün yıldönümünde Balyoz darbe planı yapan generallerin mahkemeye çıkarılışını bu nedenle alkışlıyorum.
ODA TV iddianamesini inceledim.
O oda karanlık oda.
Ne var orada?
"Ordu şimdiye kadar cumhuriyeti kurtarmak için harekete geçti, şimdi, kendini kurtarmak için harekete zorlanmalıdır"
Yani? Darbe yapması için ordunun kışkırtılması.
Bir de darbenin dış desteği var.
Yalçın Küçük onu da çözmüş.
"İsrail Türkiye'de, İsrail'de olduğundan daha güçlüdür."
Bunu kim söylüyor?
Ergenekon ve ODATV sanığı Yalçın Küçük.
Ne için?
Cevabı Soner Yalçın'ın notlarından verelim:
"Ben buna kesinlikle inanıyorum Türkiye'de bir darbe olacaktır. Zamanını bilmiyorum ama olacak."
Darbe yapılması için kimlerle işbirliğini planlıyorlar?
Mavi Marmara'da 9 şehidimizin katili olan İsrail'le.
Bu Yalçın Küçük değil miydi, herkesi soy kütüğünden Yahudi ilan eden.
Bu Soner Yalçın değil miydi, "Efendi" kitabıyla dönme paranoyası oluşturan. PKK'sıyla, Ergenekon'uyla, ODATV'siyle Lieberman'ın işbirliği yapmak istediği zihniyet bu.
Bunlar darbe yapmak için İsrail'le işbirliği yapmakta bir an bile tereddüt etmezler.
28 Şubat'ta yapmadılar mı?
İsrail'deki yuvarlak masa toplantılarının en önemli konukları, yıllarca neden Metin Toker ile Alparslan Türkeş oldu merak etmediniz mi?
27 Mayıs'la başlayan darbe kardeşliği dikkatinizi çekmedi mi? İsrail'in kuruluş tarihi olan 1948'le Türkiye'nin Gladio düzenine kabul edilişinin aynı zamana gelişi bir tesadüf mü?
Peki başka kimlerle işbirliğini aramışlar?
PKK ile...
Lieberman da PKK ile işbirliğinden söz etmiyor mu?
"PKK lehinde haberler yapılması, PKK'yı zayıf gösterecek yayınlardan uzak durulması"
Talimatını veren kişi, yapılanmanın lideri Yalçın Küçük...
Peki bu Ergenekoncular değil miydi, ulusalcılıkta mangalda kül bırakmayan?
Bunların bir de siyasi müttefik arayışları var.
Müttefik olarak Kılıçdaroğlu'nu seçmişler.
Bu ayıp da O'na yeter...