İstanbul'da süper hücre yağışlarının nedeni belli oldu
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Meteoroloji Mühendisleri Odası, İstanbul'da geçen hafta ve iki gün öce yağan sağanak yağmurun ardından birçok yerde sel ve su taşkınları yaşanmasının nedeniyle ilgili açıklamada bulundu.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Meteoroloji Mühendisleri Odası, İstanbul'da geçen hafta ve iki gün öce yağan sağanak yağmurun ardından birçok yerde sel ve su taşkınları yaşanmasının nedeniyle ilgili açıklamada bulundu. Konuyla ilgili Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet Köse, “Sıcaklık gölgede 33 derece, hissedilen ise 37 dereceye kadar çıkıyor. Ama asfalt ve beton sıcaklığı 60 dereceye kadar yükseliyor. Deniz suyu sıcaklığının yüksek oluşu da 'süper hücreyi' tetikliyor. Süper hücre yağışlarının etkisi ve sıklığı artabilir” dedi.
Hürriyet'ten Erdinç Çelikkan'ın haberine göre, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Meteoroloji Mühendisleri Odası, İstanbul’u üst üste vuran aşırı yağışları ‘süper hücre’ye bağlarken, beton, asfalt ve deniz suyu sıcaklığının aşırı yağışları tetiklediğini söyledi. Meteoroloji Mühendisleri Odası, süper hücre yağışlarının etkisinin ve sıklığının artabileceği uyarısında bulundu. Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet Köse, süper hücre yağışlarının deniz, beton ve asfalt sıcaklığındaki artış nedeniyle etkisinin daha yıkıcı olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:
“Bu yağışla 9 gün önceki yağışın farkları var. İlk yağış konvektifti, bu yağış ise süper hücre yağışıdır. Süper hücre yağışlar 8-10 kilometrelik alanda oluşuyor. Marmara’da önceki gün sis ve pus vardı; bu büyük bir handikaptı. Hava bunaltıcıydı. Akşam saatlerinde birden 14 dereceye kadar sıcaklık düşüşü oldu. Bu, fırtınayı güçlendirdi. Ülkemizde 100 gök gürültülü yağışın 1 tanesi süper hücreye denk geliyor. İstanbul’da en son süper hücre yağışı 15 Ağustos 2004’te olmuş ve Alibeyköy Deresi taşmıştı.
Küresel iklim değişikliğinin en belirgin özelliği yağışta azalma olmamasına rağmen şiddetinde büyük artış yaşanmasıdır. Eskiden yağışlar bardaktan boşanırcasına olurdu. Ama son yağış tabiri caizse kovadan boşanırcasına oldu. Süper hücrenin en büyük özelliği 20 dakika sürmesi ve yıkıcı etkisinin fazla oluşudur. Nemli sıcak hava dolayısıyla bulut kalınlığı yükseldi. Bu da mikser yaptı, doluyu yere ulaştırdı. İstanbul’da 300’ün üzerinde ağaç devrildi, 160 çatı uçtu. Süper hücre bu tip zararları veriyor.
Şehirleşmenin etkisi
Bu yıkıcı etkide şehirleşmenin büyük etkisi var. Sıcaklık gölgede 33 derece, hissedilen ise 37 dereceye kadar çıkıyor. Ama asfalt ve beton sıcaklığı 60 dereceye kadar yükseliyor. Bu da süper hücreyi tetikliyor. Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz’de son 20 yılda deniz suyu sıcaklığında 1 derecelik artış yaşandı. Deniz suyu sıcaklığının yüksek oluşu da süper hücreyi tetikliyor. Beton, asfalt ve deniz suyu sıcaklığının artması süper hücrenin etkisini arttırıyor ve sıklığını tetikliyor.”
Kentsel dönüşümü lehimize kullanmalıyız
Greenpeace Akdeniz Kampanyalar Sorumlusu Özgür Gürbüz’ün uyarıları şöyle: “Sadece bir yağışla, tek başına iklim değişikliği vardır ya da yoktur diyebilmemiz zor. Bizim odaklanmamız gereken konu yıllar içindeki eğilimler. Örneğin, İstanbul’da temmuz ayına baktığımızda yılın en kurak ayı olması gerekirdi. Şimdi ise sel felaketlerinden ya da kentlerde daha önce görülmemiş hortumlardan söz etmeye başladık. Dünyanın en sıcak 10 yılına baktığımızda, 8 tanesinin 2007-2017 yılları arasında yaşandığını görüyoruz. Şimdi odaklanmamız gereken, bu değişikliklere bağlı olarak ortaya çıkan dünkü (önceki gün) gibi yağışlar ya da kuraklıklara ne kadar hazırlıklıyız... Bu kabul ediş noktasından sonra iki önemli süreç var. Birincisi, artık iklim değişikliğine kesin olarak dur denilmesi gerekliliği. İklim değişikliğini durdurmak için petrol kömürü, doğalgaz gibi fosil yakıtlardan yenilebilir enerjiye geçmemiz gerekiyor. İkincisi, başlatılması gereken uyum süreci. Gördüğümüz gibi özellikle kentlerimizin altyapıları bu durumlara uygun değil. Bu tip acil durumlar için tarımdan sağlığa, enerjinin olduğu her yerde üretim tarzlarını değiştirmemiz gerekecek. Artık planlamalar buna göre yapılmalı. Hollanda’nın yükselen sulara karşı yaptığı barajlar örnek verilebilir. Kentsel dönüşüm gibi bir süreci kendi lehimize kullanmamız gerekiyor.”