Kedicik Tülay Kumaşçı neden bikinili poz veriyor?
Adnan Oktar'ın kediciği olarak tanınan Tülay Kumaşçı, verdikleri pozlarla çok konuşuluyor. Bikinili fotoğraflarıyla sık sık gündeme gelen Kumaşçı, kendine en çok sorulan sorulara yanıt verdi.
İşte Tülay Kumaşçı'nın açıklamaları...
Son dönemde bana en çok sorulan sorulardan biri giyimim ile yaşam tarzımın birbirine uyumlu olup olmadığı...
İlk başta şunu söylemek istiyorum ben dindar, milliyetçi, Atatürkçü bir Allah aşığıyım. Allah’ı çok seviyorum ve Allah için yaşıyorum. Allah’ın da bizleri çok sevdiğini ve Kendisini sevenlerin cennet özlemini arttırmak için dünyada bir çok güzellik yarattığını düşünüyorum. Allah’ın çok sevildiği, bilimin, sanatın ve estetiğin hakim olduğu bakımlı, neşeli, dindar, kültürlü ve kaliteli bireylerden özellikle bu vasıflara sahip hanımlardan oluşan bir toplum modelinin oluşması en önemli taleplerimden biri...
Giyim konusuna gelince; Ülkemiz 3 tarafı denizlerle çevrili, özellikle de Batı ve Güney sahil kentlerinde hanımların diledikleri gibi giyinip yaşam sürdükleri bir ülke. Ülkemizdeki hanımların en az %80’i özellikle yaz aylarında rahat giyinmeyi tercih eder, güneşlenmekten, denize girmekten, eğlenmekten, dans etmekten hoşlanır. Bu hanımların üzerinde onları inançsız olarak göstermeye çalışan bir baskı olduğunu görmemek mümkün değil. Kadınlar kahkaha atmasın, hamile kadınlar sokağa çıkmasın, kadınlar dans etmesin, bakımlı olmasın gibi ardı arkası gelmeyen bu tür psikolojik baskıların hanımların üzerinden tamamen kalkması gerektiğini düşünüyorum. Bütün bu sayılan fiillerin özgürce yapılmasının, kişinin dinini yaşamasının önünde engel oluşturmayacağının fiilen de görülmesini istiyorum. Bu görüldüğünde ve doğru anlaşıldığında, sadece hanımların değil tüm Türkiye’nin üzerindeki gerilimin azalacağını düşünüyorum. Bu gerilimin azalmaması ise ciddi bir fitneye sebebiyet verir.
Benim gibi bikini giyen, denize giren, neşeyi eğlenceyi seven diğer hanımların da Allah’ı dilediği gibi anabileceklerini, namaz kılabileceklerini, Allah’la dost olabileceklerini, samimi dua edebileceklerini görmelerini istiyorum. Bu gerçeğin görülmesiyle toplumda hem İslam’a yönelik hem de hanımlara yönelik yaygın yanlış algının ortadan kalkacağına inanıyorum.
Aksi takdirde yazın sahilde mayosuyla, bikinisiyle güneşlenen, denize giren, arkadaşlarıyla klüpte müzik dinleyen, dans eden, makyaj yapan, sinemaya, tiyatroya giden yani ülkemizin hanımlarının yüzde %80’i güya inançsız sıfatıyla dinsizliğe doğru itilmiş olur. Bu da Türkiye’mizin ruhen bölünmesi, parçalara ayrılması anlamına gelir ki, böyle bir risk ülkemiz için çok büyük bir tehlikedir.
İnsanların dini yorumlamaları farklı olabilir. Kimi insan kendi inancına göre müzik dinlememeyi, dekolte kıyafet giymemeyi, dans etmemeyi, makyaj yapmamayı, kahkaha atmamayı, evinde tablo asmamayı doğru bulur ve buna göre yaşar. Ben buna saygı duyarım. Benim arkadaşlarımın çoğu Ortodoks Müslüman’dır hatta aralarında ultra Ortodoks olanlar, çarşaf giyip sadece gözlerini açıkta bırakanlar bile var ben hepsini canım gibi seviyorum onlar da beni çok seviyorlar aramızda hiçbir ayırım yok. Hiçbirimiz diğerine “bunu yapamazsın, Müslüman bunu yapmaz” demiyoruz. Birbirimizin aklına ve vicdanına güveniyoruz.
Benim İslam anlayışıma, kendi şahsi inancıma göre, bir hanımın gülmesinde, eğlenmesinde, deniz girmesinde, dans etmesinde, bakımlı olmasında hiçbir mahsur yoktur. Sanat, güzellik, müzik Allah’ın çok güzel nimetleridir, cennette ağaçlar bile dans eder. Allah cennette bir güzellik olarak yarattığı müziği dünyada neden haram kılsın? Cennette sonsuza kadar neşe, sonsuza kadar eğlence, dans ve müzik varken neden Allah dostu Müslümanlar dünyada neşesiz, hüzünlü olup ağlasın?
Hiç kimsenin birbirini dininden, dilinden, ırkından, kıyafetinden, dünyaya bakışından, geleneklerinden, yaşam tarzından dolayı yadırgamadığı bir atmosfer güçlü bir ülkenin en önemli ihtiyacıdır. Eğer insanlara ötekileştirme mantığı ile yaklaşıp mezhebine, inancına, kıyafetine göre ayrımlar yapılmaya başlanırsa, o zaman toplumu bir arada tutan anlayış ruhu zedelenmeye başlar. Anlayış ruhunun zedelenmesi ise toplumu hızla kutuplaşmaya, birbirinden kopmaya, hatta Allah korusun birinin diğerinden nefret etmesine sebep olur. Herkesin dilediği gibi özgürce yaşayabildiğinin görülmesi ise hem böyle bir fitnenin oluşmaması için hem kalplerin rahat olması için gereklidir. Nitekim Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasındaki kutlamalarda Tayyip Erdoğan’ı destekleyen açık, modern, bakımlı hanımların fotoğraflarının basına yansıması ve Sayın Erdoğan’ın balkon konuşmasında defalarca toplumsal uzlaşmanın gerekliliğine vurgu yapması bu açıdan önemlidir.
Bikini giyip denize giren de dekolte olan da çarşaflı olan da cübbe giyen de sakalını kesen de tertemiz Müslümandır ve bu ülkenin birinci sınıf insanıdır. İnsanların bir diğerini kalıplara sokmak hakkı yoktur. Özellikle din adına bunu yapmak yetkisi hiç yoktur. Dinin özü insanların vicdanlarının özgür bırakılmasıdır.
Tarihe baktığımızda ülkelerin bölünmelerinin ana sebeplerinden birinin aynı millet, aynı dil olduğu halde farklı din anlayışından kaynaklanan kavgalar olduğunu görürüz. Farklı yorumlar arasındaki anlaşmazlıklar ülkelerin büyük çatışmalardan geçmesine sebep olmuştur.
Örneğin, 1700’lü yıllarda İngiltere, Avrupa’nın tek demokrasisi idi. Ancak 1780’de meydana gelen “Gordon Ayaklanması”nda, parlamentoyu kuşatıp içeri giremeyen Anglikan ve Protestan mezheplerine mensup kişiler, öfkelerini Katoliklere ait evleri, fabrikaları yakarak çıkardılar. Katolik kadınlara tecavüz edip 300 kişiyi öldürdüler. Kuzey İrlanda’da mezhep savaşı 1945’ten sonra bile çok kanlı bir şekilde devam etti. İngiltere’den kopan Kuzey İrlanda sorununda ve ayrılıkçı IRA örgütünün hareketinin temelinde de mezhepçilik anlayışını görürüz.
Mezhep savaşlarında Avrupa nüfusunun üçte birinin hayatını kaybettiği bilinen bir gerçektir. Örneğin 1618-1648 yılları arasında gerçekleşen Otuz Yıl Savaşlarının temelinde bir Protestan-Katolik mücadelesi yatar. Savaşta hayatını kaybedenlerin yanı sıra savaşla beraber gelen kıtlık ve salgın hastalıklarda yüzbinlerce insan ölmüştür.
Şu an Ortadoğu’nun ve İslam aleminin içinde bulunduğu durumu göz önüne aldığımızda ülkemizin birlik ve beraberliğe çok ihtiyacı olduğu ortadadır. Dinimizin temeli olan sevgi, anlayış ve dostluk söylemleri ile toplumdaki her kesimin hoşnut olacağı birleştirici ve kaynaştırıcı bir politika izlenmelidir.
Bir ülkenin kültür mozaiği olarak görülmesi gereken farklılıklar, asla ve asla insanlar arasında kin, öfke, nefret sebebi yapılmamalıdır.