Yeni Şafak: Kendilerine Reisçi diyen yeni yetme ekip, Ak Parti hareketini tasfiye etmek istiyor
Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, 'İslamcılık' kavramını kullanarak hareketi kötülemek, mahkum etmek ve tasfiye etmek için uğraşan bir kesim olduğunu ileri sürdü.
Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, 'İslamcılık' kavramını kullanarak hareketi kötülemek, mahkum etmek ve tasfiye etmek için uğraşan bir kesim olduğunu ileri sürerek "Şaşırtıcı olanı, bu çabayı en çok gösterenler, Batı hayranlığı ile bilinen insanlar değil, kendilerine 'Reisçi' diyen, sözümona AK Parti'yi savunan, yeni yetme bir ekip. Bu isimler o kadar ileri gitti ki, Ak Parti'ye yakın gazete ve televizyonlarda FETÖ'cülerle, İslamcıları yan yana zikretme cüretini bile gösterdiler" görüşünü savundu.
Kemal Öztürk'ün Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (4 Ekim 2016) nüshasında yayımlanan 'İslamcılık tam olarak nedir? Tasfiye mi ediliyor?' başlıklı yazısı şöyle:
1800'lü yılların sonuydu. Osmanlı her yerde toprak kaybediyordu. İngilizler Kıbrıs'ı, Mısır'ı, Ruslar Kafkasya'yı talan ederken, Fransızlar Cezayir'i Tunus'u işgal etmişti. Balkanlar kaynıyor, İmparatorluğun bir çok toprağında içten içe bir ateş harlanıyor ve koca devlet parçalara ayrılıyordu.
Sadece Osmanlı devlet idarecileri değil, aydınlar, münevverler, din adamları da bu parçalanmaya, tarihlerinin en büyük saldırılarına karşı, ülkelerini savunmak için uğraşıyorlardı.
İşgale karşı direnen milletler
Osmanlı tebaası, işgal edilen her toprakta bir direniş başlatıyordu. Ellerinde bayraklar, Tevhit sancakları, işgalcilere karşı sokaklara dökülüyor, vuruşuyor, şehit oluyordu. Osmanlı'nın Kuzey Afrika ve Kafkasya bölgesindeki milletleri, tam olarak vatan savunmasındaydı.
Halk sokakta direnirken, aydınlar ve münevverler ise bu direnişi nasıl güçlendireceklerini, hayatta nasıl kalacaklarını tartışıyordu. Devlet idaresinden, yönetim sistemine, diplomasiden dini anlayışa, mezhep taassubundan fıkıh kurallarına kadar, her konuda reform, yenilik ve değişim için fikirler üretiyorlardı. Kafalarının tam ortasında iki şey vardı: Vatan savunması ve özgürlük.
'İslamcı' kelimesiniilk kim kullandı?
İşgaller ve karşı direniş büyük bir tartışma yaratmıştı. İşte tam bu esnada, Avrupa ve Rusya, işgal ettikleri topraklarda kendilerine karşı direnen insanların aleyhine bir propaganda başlattı. Bu direniş hareketini “Pan-İslamizm”, direnenleri de “Pan-İslamist” (İslamcı) olarak tanımladı ve 'terörist' gibi gösterdi.
Kavram Arapça, Farsça, Türkçe dillerinde yer almıyordu. Yabancı bir kelimeydi ve direnişçileri Müslüman kitleden kopartıp yabancılaştırmayı amaçlıyordu. İşgallere karşı direnen, reform isteyen, yenilik isteyen, batının sömürgesine itiraz eden herkesi o tarihten sonra “Pan-İslamist, İslamcı” olarak mahkum etmeye başladılar. Buna Abdülhamit de dahil edildi.
Aslında kavram, 1873-78 yıllarında, Franz von Werner (Alman/Asker ) ile Arminius Vambery (Alman Yahudisi/Bilim adamı) tarafından yaratılmış ve daha sonra Gabriel Charmes (Fransız Gazeteci) tarafından yaygınlaştırılmıştı. Bu propagandayı İngitere ve Rusya ayrıca tahrik edip, büyütmüştü (Prof. Kemal H. Karpat-İslam'ın Siyasallaşması sf. 27).
İslamcılığı en iyi tarif eden aydın
Ancak kavram hiçbir zaman Müslüman aydınlar tarafından kabul edilmemiş ve tanımlama reddedilmiştir. O dönmede 'İslamcılık nedir?' konusunda yapılmış en etkileyici tanımlama, 1907 yılında, İngiltere'de yaşayan Hindistan kökenli, Behçet Vehbi Bey tarafından yapılmıştır. Avrupa'nın “Müslüman tehlikesi” diye korku yaratmak için bu kavramı ürettiğini söyleyen Vehbi Bey, İslamcılığı şöyle tarif etmiştir:
“Müslüman milletlerin en aydınlanmış sınıfları, sadece ahlaki ve entelektüel bir amaçla... ortak bir ideal, yani ilerleme ve orak bir özlem, yani özgürlük arayışı içinde yapılmış üstü örtülü bir sözleşmedir. Amacı, bu üç yüz milyon insanoğlunu cehalet içinde tutan, aşağılayan ve ahlaki ve fikri yeteneklerini özgürce geliştirmesine engel teşkil eden şartların boyunduruğundan kurtarmaktır. İster papa, ister halife olsun, saldırgana karşı mücadele eden İslami vicdanın uyanışıdır” (age s. 26).
Bana göre İslamcılığı, yenilik hareketlerini ve 'dava'yı en iyi açıklayan tarif budur.
15 Temmuz'da da aynısını yaptılar
15 Temmuz gecesi, eline bayrağı, sancağı alıp sokaklara dökülen köylü, işçi, esnaf, akademisyen, iş adamı, aydın... yani vatan sever milletin fotoğrafının altına “İslamcılar, aşırı dinciler sokaklara döküldü” haberi yapan Batı basını, tam olarak yüz yıl önce atlarının izinden gitmiştir. Bu ayrıştırma, karalama ve ötekileştirme çabasına, içerideki işbirlikçi hainler de destek vermiştir.
O gün Tunus, Kafkasya, Cezayir'de vatan savunması yapanlar nasıl ki sadece 'Müslüman' ismini kullanıyorlardı ise, 15 Temmuz'da direnen ve şehit olanlar da sadece 'Müslüman' kavramını kullanıyorlardı.
Hepsinin kafasında iki şey vardı: vatan savunması ve özgürlük.
İslamcılar dışlanıp, tasfiye mi ediliyor?
Şimdi 'İslamcılık' kavramını kullanarak bir hareketi kötülemek, mahkum etmek ve tasfiye etmek için uğraşan bir kesim var. Kavram batıya ait, tanımlama batıya ait, suçlama Batı'ya ait ama dışlanan ve tasfiye edilmek istenenler bu ülkenin vatan sever evlatları.
Daha da şaşırtıcı olanı, bu çabayı en çok gösterenler, Batı hayranlığı ile bilinen insanlar değil, kendilerine “Reisçi” diyen, sözümona AK Parti'yi savunan, yeni yetme bir ekip. Bu isimler o kadar ileri gitti ki, Ak Parti'ye yakın gazete ve televizyonlarda FETÖ'cülerle, İslamcıları yan yana zikretme cüretini bile gösterdiler.
Ankara bürokrasisindeki son dönem atamalar, yöneticilerin de bu rüzgardan etkilenmiş olabileceği şüphesini arttırıyor. Bu da kafalardaki soru işaretini çoğaltıyor. “İslamcılık, siyasal İslamcılık, Cihadist, IŞİDÇİ, radikal İslamcı” gibi tüm kavramlar, aslında “Pan-İslamizm” kavramının türevleridir ve hepsi büyük Müslüman topluluğunu bölmek için kullanılır. Oysa bizim, “Müslüman” isminden başka hiçbir tanımlamaya ve sıfata ihtiyacımız yoktur. Bunun tersi tüm çabalar, da iyi niyetli değildir.