Kezbanist hareket nedir?
Nokta dergisi yazarı Tuna Kiremitçi, yaşadığı bir olayı köşesine taşıdı. İşte Kiremitçi'nin "Kezbanist Hareket Engellenemez" başlıklı yazısı...
Nişantaşı kahvesinde yan masada iki kız. Konuşmaları, kıyafetler, saçları falan “Bu tarz benim” yarışmasından fırlamış gibi.
Birbirlerine trip mi atıyorlar, muhabbet mi ediyorlar belli değil.
Ellerinde gazetelerin magazin ekleri. Ünlü bir rock grubunun solisti hakkındaki paparazzi haberlerini konuşuyorlar.
Ama ne konuşmak! Maşallah ikisi de engizisyon hakimi. “Ay bir daha dinlemeyeceğim bunun şarkılarını! O kıza bu yapılır mı yaa! Gebersin!”
Bıraksan önce gitarını kafasında kıracak, sona katran ve tüye bulayacak, en sonunda da Malta’ya sürecekler adamı.
Öyle bir Müge Anlı özgüveni, Seda Sayan atardamarı, Demet Akalın intikamcılığı, Esra Erol gerginliği içerisindeler.
Duyan o rock şarkıcısını yıllardır tanıdıklarını, onunla yazlıkta okey çevirdiklerini, evinde karısıyla ne yaşıyor, anbean haberdarlar olduklarını sanır.
Dayanamayıp “Kardeşim, adam rock grubu solisti. İsyankârlığıyla ünlü. Mecbur mu size ailenizin sanatçısı ayağı çekmeye?” diyecek oluyorum…
Sonra vazgeçiyorum. Çünkü birden anlıyorum kim olduklarını.
Onlar, vitrinde romanı görünce birbirlerini dürtükleyip “Bak kız, Aşk-ı Memnu’nun kitabı da çıkmış!” diyenler.
Onlar, “Feys” sayfalarına her gün “Bıktım bu teknolojik ortamlardan, alıp başımı gitmek istiyorum!” yazanlar.
Onlar, fal manisi tadında vecizeleri altında Cemal Süreyya (çift y ile tabii), Can Yücel, Can Dündar imzalarıyla paylaşanlar.
Onlar, rol modeli olarak kendilerine televizyona en çok kim çıkıyorsa onu seçmek isteyenler.
Onlar, dizisi yoksa bir kitabı, dizide oynamıyorsa bir oyuncuyu, dizide çalmıyorsa bir şarkıyı yok farz edenler.
Onlar, farkındalığa sahip olmadan büyümüş, egosuna mukayyet olamayan yeni çağ çocukları…
Onlar, televizyon yarışmalarında takıp takıştırdıktan sonra birbirlerine çemkirirken gördüklerimiz….
Onlar, birbirlerini ne marka giydiği, hangi parfümü kullandığı, ne kadar zengin sevgili yaptığıyla değerlendirenler…
Onlar, erkeğin sadece ve sadece güçlü olanını sevenler. “Güç” deyince de tabii parayı anlayanlar…
Onlar, karşı cinsin sırf kendilerine hizmet etmek ve saçma sapan kaprislerine katlanmak için dünyaya geldiğine inananlar…
Onlar, bir Tuğçe Kazaz dindarlığıyla “her şey laik olsun!” diyen Helin Avşar Atatürkçülüğü arasında sarkaç gibi sallananlar.
Onlar, frapan giysilerle gittikleri AVM restoranında garsona “yalnız yemeğimi yapacağınız tencerede daha önce domuz eti pişirmediniz değil mi?” diye soranlar…
Onlar, Kezbanistalar.
Günümüzün gerçek şehir gerillaları.
Onlardan korksanız iyi olur. Çünkü bir çığ gibi büyüyorlar. Şehirlere Hun ordusu gibi yayılmalarının önü alınamıyor.
Kim bu kızlar? Bir kısmı parayı son 15 yılda bulmuş “Yeni Türkiye” zenginlerinin çocukları. Bir kısmı da aynı dönemde ortaya çıkan orta sınıfın.
Ortak noktaları, genellikle ailelerinin şehirde büyüyen ilk kuşakları olmaları. Buna rağmen şehirli olmak, burjuva olmak, elit olmak konusunda inanılmaz bir hırs taşımaları.
Normalde üç kuşakta tamamlanan burjuvalaşma sürecini 3-5 ayda tek başlarına bitirmek gibi çılgınca bir arzu duymaları.
Kendilerine benzemeyen her şeyi yargılamaları, kendileri gibi düşünmeyen herkesi lanetlemeleri, kendilerinden farklı her yaşam tarzını kötülemeleri… Empati denen şeyle işlerinin kesinlikle olmayışı…
Bu yüzden dengesiz gelişmiş bir organizmaya benzemeleri: En pahalı giysilerle en ucuz lafların, en ileri cep telefonlarıyla en ilkel fikirlerin, açık-saçık giysilerle muhafazakâr kafa yapılarının melezleşmesi…
Günümüz kültürünü onlar şekillendiriyor: Diziler ve filmler onlar izlesin diye çekiliyor, çoksatar kitaplar onlar okusun diye yazılıyor, şarkılar onlar dinlesin diye yapılıyor, reklamlar sırf onlara sesleniyor.
Yeni doğmakta olan bir burjuvazinin prematüre bebekleri. Televizyonda gördükleri gibi yaşamak istiyorlar.
Her konuda fikirleri var çünkü fikir sahibi olmak için bilgi sahibi olmaya ihtiyaçları yok. Uğur Mumcu’nun kim olduğunu anneleri de bilmiyordu ki onlar bilsin.
Ama buna rağmen kendi köşe yazarlarını, kanaat önderlerini, rol modellerini, yaşam gurularını yaratıyorlar.
Oralardan büyük bir hırsla sallıyorlar parmaklarını şu devirde hâlâ zarif olmak, özgür olmak, doğal samimi, derin ve “cool” olmakta direnenlere.
Demedi demeyin: “Kezbanım ama para bende” diyen bir arka cam yazısının çıkması an meselesidir!