Kızını Adnan Hoca'ya kaptıran bir annenin itirafları
Cumhuriyet gazetesinden Mine G. Kırıkkanat çocuğunu Adnan Oktar örgütüne kaptırmış bir annenin mektubunu yayınladı
Mine G. Kırıkkanat yazısında evladı Adnan Oktar örgütünün suç çarkında öğütülen, adı bende saklı bir annenin mektubundan alıntılar yaptı.
Kırıkkanat, "Bu yazıyı, onlarca avukat müridi olan Adnan Oktar Organize Silahlı Suç Örgütü’nü “tamamen duygusal nedenlerle” yazdıkları “hukuki mütalaa”larla aklamaya çalışan hukuk profesörlerine ve “herkesin savunulmaya hakkı var” gerekçesine sığınarak mahkemelerde savunan para canlısı, ilkesiz, oportünist avukatlara ithaf ediyorum" dedi
İşte o mektup
Kızım üniversite 3. sınıf vize sınavına girdiği gün, evde bıraktığı taşınır bilgisayarın yanında bir tomar kâğıt gördüm. Nedir diye baktığımda, kızımın on kişilik bir avukat grubuna genel vekâletname verdiğini hayretler içinde okudum. Bütün kişilik haklarını avukatlara devrediyordu. Dehşete düştüm. Bizden habersiz vermesi bir yana, yıllarımı verdiğim bankacılık mesleğinde elimden çok vekâletname geçmiş ama bu kadar kapsamlı bir vekâletname görmemiştim.
On dokuz yaşında ve yönetecek geliri olmayan bir üniversite öğrencisinden, ailesinden habersiz böyle bir vekâletnameyi ancak kötü niyetli kişiler almış olabilirdi. Hemen banka müdürü olan babasına haber verdim. Karı koca vekâletnameyi dehşetle okuduk.
Kızımın, bir çete tarafından kandırıldığını anladık. Sınavdan dönünce sorguladığımız kızımız, “Erkek arkadaşım... ile evlenmek için verdim” dedi. Kendisine aldatıldığını, evlenmek için böyle bir vekâletname verilmeyeceğini, derhal iptal etmesi gerektiğini anlatmaya çalıştık. İkna etmek mümkün olmadı.
Eşim, vekâlet verilen avukatlardan birini arayıp hesap sorunca “Benim muhatabım müvekkilimdir, siz kim oluyorsunuz!” yanıtıyla telefon yüzüne kapatıldı. Dayanamayıp ben de aradım, “kimin için çalışıyorsunuz, amacınız nedir” diye sordum. Aynı yanıtı aldım.
Başladık kızımın evleniyorum dediği genç adamı araştırmaya. İnternette adını yazınca karşımıza başka bir ad altında, başka bir gencin Facebook sayfası çıkıyordu.
Yaşadığımız kâbusun adını, bir gazete haberi sayesinde koyabildim. Haberde, “Kızımın ruhunu çaldılar!” diye feryat eden bir baba, evladının Adnan Oktar avukatları tarafından helikopterle kaçırıldığını anlatıyor ve evladını kaçıran üç avukat ile evlenecek olan kişinin adlarını veriyordu. Sözü edilen üç avukat, benim kızımın vekâletname verdiği on avukat arasında yer aldığı gibi kaçırılan kızla benim kızımın “evleneceğiz” dedikleri, aynı kişiydi!
Kızımızın, Adnancıların tuzağına düşürüldüğünü artık biliyorduk. Adnan Oktar hakkında fazla bilgimiz yoktu. İllegal bir örgüt olduğu düşüncesiyle, İstanbul Organize Suçlar Şubesi’ne giderek ifade verdim. Üsküdar savcılığında açılmış bir dosya olduğunu öğrenince, müdahil olmak için ilgili savcılığa başvurdum, yaşadıklarımızı anlatarak şikâyetçi oldum. Ancak o savcı beni dosyaya eklemeyi reddetti ve kızımla ilgili kovuşturmaya yer yoktur kararı verdi.
Pes etmedim. Başvurumu reddeden (Y.N. FETÖ’cü) savcıyı ağır ceza mahkemesine şikâyetle, kovuşturmaya yer yoktur kararının kaldırılmasını talep ettim.
Üsküdar’da dahil olmak istediğim dosyanın tamamı elime ulaşınca, Adnan Oktar örgütü hakkında bilmediğim, duymadığım dehşet verici gerçekleri şikâyetçi ifadelerinden öğrendim.
Kahroldum.
Şikâyetçilerden yedisi çocuk yaşta cinsel istismara uğramış, çocuklarını Adnan Oktar örgütüne kaptıran şikâyetçi ailelerin öyküleri, bizim başımıza gelenle bire bir örtüşüyordu.
Adnan Oktar, kandırılan kızları erkek müritleriyle evlendiriyor, önce ailelerinden sonra sosyal çevrelerinden kopartıp eğitimlerini bıraktırıyordu. Amaç, kız ya da erkek müridi gençlerin üzerlerine kayıtlı mal, mülk varsa infak yoluyla örgüte devri; aileleri ölünce de miraslarını ele geçirmekti.
Şikâyetçi olduğumu öğrenen Adnan Oktar ve örgütü, susturmak için yıldırma operasyonu başlattı. Hemen her gün beş altı ilçeden hakkımda düzmece şikâyet dilekçeleri yağıyor, kapıma şikâyet sayısı kadar polis geliyor, ifadeye çağırıyordu. Ömrüm karakollarda geçiyor, kurmaca şikâyetlerin hangisine yetişeceğimi şaşırıyordum. En acısı, “Ben böyle bir şey yapmadım, bu şikâyet şu nedenle, bu örgüt tarafından düzmecedir” dediğim hiçbir savcı bana inanmıyordu. Daha doğrusu inanmıyormuş gibi yapıyordu. Gerisini siz tamamlayabilirsiniz: Benim haklı şikâyetime kovuşturmaya yer yoktur kararını veren savcılar, Adnan Oktar örgütünün her düzmece şikâyeti için dava açmaya karar verdiler!
Hakkımda onlarca dava açıldı.
Eşimle birlikte, kazandığımız her kuruşun hesabını bile verebilecek dürüstlükte saygın kişileriz. Evimize bir polisin gidip ötekinin gelmesi, itibarımızı zedeliyordu elbet ama kızımızı kurtarmak için verdiğimiz mücadeleden vazgeçiremediler. Hukukun üstünlüğüne inancımız tamdı.
Hukuka inancımı kaybettiren hiç kimseyi affetmiyorum.
Onca yıl, benim ve mağdur ailelerin sesini duymazdan gelen savcıları, hâkimleri affetmiyorum.
Hayatının baharında, on dokuz yaşında üniversite öğrencisi kızının elinden kayıp gidişini haykıran bir anne babaya karşı, nasıl oldu da bu kadar çok vicdansız insan bir araya gelip kenetlendi? Kovuşturmaya gerek yok kararı vereni, onlarca düzmece şikâyete dava açanıyla o yargı mensuplarının çocukları, kimlere hizmet ettiklerini bilseler velileriyle övünür mü acaba?
Ama benim kızım onu kurtarmak mücadelesinde yıldırılamayan annesiyle hep övünecek!
Adnan Oktar örgütü, çocuklarımıza karşı suç işledi ve onlara suç işletti. Kızımızdan vazgeçmemizi ister gibi bütün kapılar yüzümüze kapandığında, uykusuz geceler boyu ağladık ama ne yavrumuzdan geçtik ne hukuk mücadelemizden.
Kızım o benim, canım. Nefes aldığım her an, her koşulda seviyorum. Ne onun ne bizim heba olan yıllarımızı kimse geri verebilir ama adalet yerini bulmalıdır!
Şimdi adalet günü.
Bekliyorum.
Mine Kırıkkanat / Cumhuriyet