Mehmet Aslantuğ: Basit yaşa..
Üç kez üst üste Altın Portakal ödüllü ünlü sinema oyuncusu Mehmet Aslantuğ hafta sonunda bir Türk düğünü için Yunanistan’ın Sakız Adası’ndaydı. Düğünde oldukça neşeli olan, Türk ve Yunan ezgileri eşliğinde pistte hünerlerini...
Fulya Omaç / Çeşme
Kendisinin uzun yıllardır Yunan adalarına gidip geldiğini, oğlunun bir sörf tutkunu olduğunu ama Arzum Hanım’ın kendilerine arasıra katıldığını söyleyen Aslantuğ’a göre, “Bizim kadınımızın denizle ilişkisi, az sayıda ki istisna heyecanlar dışında şezlongda başlar, kumsalın önünde biter!”
NİYETİNİZE BAĞLI.. ARADAKİ SU AYIRDIĞI GİBİ, HAYATI DA PAYLAŞTIRIR
“Demiryolunun kilometrelerce suya paralel gittiği bir hatta büyümüş çocukluğumuza; ne denizin, ne de tren istasyonlarının türküsünü öğrettiler. Biz kavradık birgün, aniden; Sait Faik’le, Nazım Hikmet’le, Cevat Şakir’le birlikte, önce onları anlayarak! O zaman tanıdık rüzgarı da, şarkısını da..” diyerek o yıllara uzanan Mehmet Aslantuğ, 2-3 gündür İstanbul’dayken, özellikle yakın dostları Emre - Serpil Tuna çiftinin düğünü için Çeşme’ye geldiğini ve özel bir seferle de Sakız Adası’na geçtiklerini belirterek, Türk - Yunan dostluğuyla ilgili olarak şöyle konuştu:
“Suyun öte yanı burası. Romanlara, filmlere konu olmuş nice travmatik öyküler barındırıyor!. Bizler, aynı coğrafyanın, aynı iklimin, aynı karakteristik özelliklerin insanıyız. Çok benzer psikolojik-sosyolojik özellikler barındırıyoruz. Siyasi haritalar bu gerçeği örtemez, değiştiremez! İnsanlar daha sık gidip gelmeye başladıkça birbirlerini de daha iyi tanımaya başladılar. Bu önemli bir aşama! Bu düğün töreninde olduğu gibi.. Türkçe ve Yunanca ezgiler birbirine karışıyor gördüğünüz gibi. Gelin de, damat da Türk oysa. Bu bir öykünme çabası değil! Barışın dilini temsil ediyor! Aradaki su, ayırdığı gibi komşu da edebilir çünkü. Hayatı da paylaştırır. Neye niyet ettiğinize bağlı!..”
BODRUM-ÇEŞME REKABETİ
Bu eğlence haline geldi galiba! Keşke sadece ikisini değil de, Ağva’yı, Amasra’yı, Assos’u, Foça’yı ve daha nice kıyı ya da değil; ilgi bekleyen diğer beldelerimizi de bu rekabete dahil edebilsek! Koca memleketi iki adrese eşitlemek çok gülünç kaçmıyor mu? Ayrıca, bu basınca altyapı da yetmiyor zaten, görüyoruz!...
YENİ PROJELER
Var elbette. Orhan Kemal’in romanı ‘Hanımın Çiftliği’nde, Ayşe Kulin’in romanı ‘Veda’da ya da katman katman trajik öyküler barındıran Adnan Menderes’in hayatına dair çalışmalarda olduğu gibi, mümkün olduğunca seçerek dahil olmak biricik kriterimdir! Rating gerçeğini de gözardı etmemek gerek! Yoksa sizin kaliteli bulduğunuz şey, çoğunluğun umrunda olmayabiliyor, maalesef!..
DİZİLERİN ÇOKLUĞU? YURT DIŞI İLGİ..
Televizyon yayıncılığının video kulüpler gibi sadece dizi ve dramalara endekslenmesini doğru bulmuyorum. Uygulama standardının da teknik olarak değil belki, ama içerik açısından irtifa kaybettiğine inanıyorum! Yurt dışında ilgi görmesi, ülkemizin dili ve öyküsünün oralarda görücüye çıkması güzel gelişmeler. Lakin ne türden işlerle gittiğinizi de biraz bakmak gerek!
OLMAZSA OLMAZLAR
“Basit yaşa ki, başkalarının da yaşam hakkı olsun!”
Abartıya kaçmadan, bu türden ilkeleri herşeye tahvil edebiliriz! Çevre, insan hak ve özgürlükleri, yerel evrensel barış, kentleşme, tüketim çılgınlıkları vbg..
FORMDA OLMAK
Formda olmak meselesi özellikle derdim değil. Bunun için de özel şeyler yapmıyorum. Ama doğayı, hareket etmeyi severim. Hepsi bu!..
İNSAN İNSANA, TOPRAK TOPRAĞA; DENİZLER, BAŞKA DENİZLERE KARIŞTIKÇA HAYAT ZENGİNLEŞİR!
Aslantuğ: “Her şeyin bir insanı sevmekle başladığını anladığınız an; denizi de, sadece taşıyan ve bunu da hayli ucuza yapan bir su birikintisi olmadığını kavradığınız andır. Tıpkı Burgaz’dan, Varna’dan, Halikarnas’tan seslenen Sait Faik, Nazım Hikmet, Cevat Şakir gibi. Bazen insanı, bazen denizi; ama sıklıkla da hem insanı hem denizi birlikte yaşar, birlikte coşarsınız. Karadeniz’in kıyıcığında bir yerde büyümüş olmanın da büyük etkisi vardır elbette!..”