Müyesser Yıldız: Erdoğan'a bilgi vermeyen Fidan, Davutoğlu ile görüşmüş
Odatv yazarı Müyesser Yıldız 15 temmuz darbe girişimiyle alakalı AKP kulislerinde konuşulan flaş iddiaları yazdı. İşte olay yaratacak o yazı..
Kanlı Cuma'nın 7. günündeyiz. “Darbe” olayı aydınlanmıyor, aksine daha da karmaşık hale geliyor. Erdoğan başta olmak üzere yetkililerin yaptığı açıklamalardaki çelişkiler ve AKP kulislerinde konuşulanlar, “Tüm bildiklerinizi unutun” dedirtecek cinsten.
Biraz uzun olacak yazımıza, son iki günün en büyük muamması MİT Müsteşarı Hakan Fidan'la ilgili AKP kulislerinde konuşulan flaş iddialarla başlayalım. Fidan'ın o gün Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'a “darbe” istihbaratını verdikten sonra Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'le yemeğe gittiği öne sürülüyor. Çok çarpıcı bir başka iddia da Erdoğan'ı bilgilendirmeyen Fidan'ın, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nu haberdar ettiği yönünde.
GENELKURMAY'IN AÇIKLAMASI VE AKIN ÖZTÜRK MUAMMASI
Herkesi meraka düşüren ve şaşırtan Genelkurmay Başkanlığı'nın Akın Öztürk açıklamasıyla başlayalım.
Hava Kuvvetleri eski Komutanı ve YAŞ üyesi Akın Öztürk'ün darbenin “1 numarası” olduğu söylendi. Feci şekilde de dövüldüğü görüldü.
Bu konudaki çelişkileri ilk gün ortaya koyduk. Genelkurmay dün yaptığı açıklamayla, Akın Öztürk'ün ifadelerini “doğrulayıp”, “darbeci” olmadığını, kendileri tarafından “arabulucu” tayin kılındığını söyledi.
İşte iş şimdi daha da karmaşık hale geldi. Şöyle ki;
Akın Öztürk “darbeci” değilse, çatışmaların en yoğun şekilde sürdüğü Akıncılar Üssü'ne elini kolunu sallayarak, nasıl girdi?
Başta Genelkurmay Başkanı, bir yığın komutanı “esir” almış olan darbeciler, neden onu da derdest etmedi?
Öztürk ifadesinde şöyle demişti:
“Ben üste bir saat kadar kaldım. Her şeyden emin olduktan sonra helikopter ile Başbakanlığa gidecektim. Helikoptere bindim, ancak bu sırada havada başka uçak ve helikopterler vardı. Bana havadaki uçaklardan ateş açıldı. Üsse geri döndüm. Bir süre sonra üsten helikopterle ayrılmak üzere teşebbüste bulundum. Bacağımdan yaralandım. Beni yaralayan mermilerin uçaklardan ateş sonucu mu, yoksa yerdeki birliklerden mi açıldığını bilmiyorum.”
Peki kendi ifadesiyle, “Her şeyden emin olduktan”, yani “anlaşma” sağlandıktan sonra üsten ayrılmaya karar veren Öztürk'e kim, neden ateş açtı; “Dost kuvvetler” mi, “düşman kuvvetler”mi? Ölmesi kime veya neye yarardı?
Genelkurmay'ın günler sonra Öztürk'e “kefil” olmasının sebebi ne? Acaba Genelkurmay başkalarına da “kefil” olacak mı?
ÖZTÜRK'ÜN ÇELİŞKİSİ, DAVUTOĞLU'NUN TEPKİSİ
Ömrü Hava Kuvvetleri'nde geçen, 1 yıl da Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapan, ardından 1 yıl daha görev süresi olmasına rağmen “tenzil-i rütbe” sayılacak bir şekilde buradan alınıp, YAŞ üyesi yapıldığı halde görevinden ayrılmayan (Önceki Hava Kuvvetleri Komutanı Mehmet Erten aynı muameleye maruz kaldığında, emekliliğini istemişti) Akın Öztürk'ün ifadesindeki küçük, ama önemli bir detayın altını çizelim. Olaya dahliyle ilgili olarak şunları anlattı:
“Torunlarımı görmek için Akıncı Üssü’ne gittim. Ben Akıncı Üssü'ndeki Lojmanda akşama kadar vakit geçirdim. Akıncı Üssün'de mutat uçak iniş ve kalkışlar oluyordu. Devamlı hareketlilik olduğu için ben önce bir şey fark etmedim. İstanbul’da düğünde olan Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal beni aradı, uçakların Ankara’da alçak geçiş yaptığını söyledi, bu duruma müdahale et dedi.”
Birincisi; Lojmanlar, Üssün dibinde. Uçakların cayır cayır kalktığını görmüyor, ancak Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal İstanbul'dan telefonla aradığında farkına varıyor!..
İkincisi; Koskoca Hava Kuvvetleri Komutanı, Akıncı Üssü'nde rutin uçuşların sadece Salı ve Çarşamba günleri yapıldığını bilmiyor, “mutat iniş-kalkışlar” diyor.
Akın Öztürk kısmını eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun onunla ilgili açıklamasıyla bitirelim. Haftalardır ortada olmayan, ama darbe gününden beri aralıksız koşturan Davutoğlu katıldığı bir televizyon programında, Akın Öztürk'ün görev süresi dolmasına rağmen neden görevden alındığının önemine dikkat çekip, “Gün geçti, artık daha rahat ifade edebiliriz. Akın Öztürk Paşa, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'ndan süresi varken niye alındı? Normalde süresi vardı ve Akın Paşa kalırdı. Cumhurbaşkanımız ve Hulusi Akar Paşayla yaptığımız istişarelerde gelinen noktadır o. Düşünün ki, eğer Akın Öztürk Hava Kuvvetleri'nde komutan olarak kalsaydı bugün nasıl bir tabloyla karşı karşıya kalırdık, herhalde herkes takdir eder. Tedbirleri geçen seneden beri almaya başladık” dedi.
Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, Genelkurmay'ın dünkü açıklamasından sonra ne düşündüğümü merak etmişti. Ben de şimdi o açıklamadan sonra Davutoğlu'nun ne düşündüğünü çok merak ediyorum doğrusu!..
EMİRLER YIRTILDIYSA, KKK YERİNDE NE GÖRDÜ?
Parçaları birleştirmeye devam edelim:
Genelkurmay'dan yapılan her iki açıklamada, o gün saat 16.00'da MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın getirdiği istihbaratın ardından, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın komutanlara ve birliklere hangi talimatları verdiği belirtildi.
Abdülkadir Selvi'nin bugün yazdığına göre, Hulusi Akar MGK toplantısında, “Birliklere iletilmek üzere verdiğim talimatları fakslamak yerine yırtmışlar” demiş.
Olabilir.
Ama o talimatlar arasında, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak'ın darbenin“sıklet merkezlerinden” biri olan Kara Havacılık Komutanlığı'na gitmesi de vardı.
Daha önce sorduk, yine soruyoruz; Oraya giden Çolak ve Kurmay Başkanı İhsan Uyar ne gördüler, ne sordular, kaç saat kaldılar, ne talimat verdiler? Karargâha dönüp, Genelkurmay Başkanı Akar'a ne bilgi aktardılar? Ve Kara Havacılık Komutanlığı'na başka gidenler de oldu mu?
HAKAN FİDAN MUAMMASI
En çok merak edilen Hakan Fidan muammasına gelince; Kamuoyuna yansıtılanlar şöyle:
Kanlı Cuma gecesi öncesi saat 16.00'da Genelkurmay'a bizzat gidip, “hareketliliği” haber verdi... Ama Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım'ı aramadı...
MİT kaynakları Fidan'ın, Erdoğan ve Yıldırım'ı bilgilendirmemesinin sebebini, “teyid edilmemiş bilgiler olduğu için” gibi bir gerekçeyle açıkladı.
Genelkurmay Başkanı, “teyid edilmemiş bilgilerle” Karargâhı alarma geçirip, birliklere talimatlar hazırlarken, Fidan'ın kendi istihbaratını ciddiye almaması garip değil mi?
Erdoğan'ın iki gündür yaptığı açıklamalar sis perdesini daha da kalınlaştırdı.
“Hareketlenmeyi” eniştesinden öğrendiğini duyuran Erdoğan, Reuters'a şunları anlattı:
“Marmaris'te ailemle beraberdik. Saat 4-4,5 civarında eniştemden bir telefon aldım. Eniştem, 'İstanbul'da bazı sıkıntılar var. Beylerbeyi Sarayı'nın orada askerler tarafından yollar kesiliyor, köprüye geçit verilmiyor' dedi. Haberi alınca doğrusu inanmadım da. Hemen MİT Müsteşarı'nı aradım ulaşamadım, Genelkurmay Başkanı'nı aradım ulaşamadım. Çünkü telefonlara cevap veremiyorlardı. Saat 8'de bulunduğumuz yerde değerlendirme yaptık. TV'lere açıklama yapıp halkımı meydanlara davet ettim.”
Lütfen dikkat; Erdoğan daha kanlı baskın başlamamışken sadece Fidan değil, Genelkurmay Başkanı'na da ulaşamıyor.
İyi de Milliyet Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan dün, Fidan'ın Marmaris’te otelde dinlenen Erdoğan’ın koruma müdürü Muhsin Köse’yi bizzat aradığını yazmadı mı?
Devam edelim; Erdoğan'ın onlara ulaşamadığı saatlerde;
Genelkurmay Başkanı neredeydi; Karargâh'ta...
Ya MİT Müsteşarı; Yine Serpil Çevikcan'ın dünkü yazısından öğrendiğimize göre, “Fidan, Genelkurmay'daki temaslarından sonra MİT'e geçmiş”ti...
Buyurun, bir gariplik daha!..
KOMUTANLAR DÜĞÜNDE, FİDAN YEMEKTE
Somut çelişkilerden sonra AKP kulislerinde konuşulan sıcak ve ciddi iddialara geçelim.
Deniyor ki;
Genelkurmay'ı “alarma” geçiren Hakan Fidan daha sonra yemeğe gitti. Hem de Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'le.
Yine deniyor ki; Erdoğan ve Binali Yıldırım'a haber verme gereği duymayan Fidan, Akar dışında bir başka kişiyi daha bilgilendirdi. O isim eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'ydu.
AKP'liler, haftalardır ortalarda görülmeyen Davutoğlu'nun kalkışmadan hemen önce, o akşam saatlerinde İstanbul'dan Ankara'ya geldiğini öne sürüp, “Bu ne tesadüf?” diye de soruyorlar.
GÜL VE DAVUTOĞLU'NIN SERİ ATAKLARI
Darbe teşebbüsü AKP'nin içini epey karıştırmışa ve daha da karıştıracağa benziyor.
Sadece görevi bıraktığı günden beri suskunluğa bürünen Genelkurmay eski Başkanı Necdet Özel değil, Gül ve Davutoğlu'nun anında ortaya çıkması, peşpeşe açıklama yapıp, “ortalığı toparlama” çabası çok dikkat çekiyor.
Daha açıkçası Davutoğlu ekibinin kısa bir süre önce, “Eylül'den sonra geliyoruz” dediği anlatılıp, “Bunun anlamını galiba şimdi anlıyoruz” deniliyor.
Anlaşılan Erdoğan ve AKP'nin önde gelenleri çok şey biliyor ya da tahmin ediyor, ama şimdilik “mesajlarla” yetiniyor.
Bu vesileyle soralım:
Adalet eski Bakanı Sadullah Ergin'in gözaltına alındığı haberi nereden çıktı? Kim/kimlere mesajdı?
Gül ve Davutoğlu'nun Erdoğan'la 1'er saatlik görüşmesi neyin nesiydi? “Geçmiş olsun ziyareti”denildi? Geçmiş olsun ziyareti hiç bu kadar uzun olur mu?
ERDOĞAN AKAR'IN ADINI ANMAZKEN GÜL NE SÖYLEDİ?
Önemli bir detay daha...
Erdoğan Çarşamba gecesi MGK toplantısından sonra telekonferans yöntemiyle Konya ve Şanlıurfa'da toplanan halka seslendi.
Konyalılara hitabında şu ifadeyi kullandı:
“Bu süreçte Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ülkesine sahip çıkan, bunun mücadelesini veren komuta kademesine şahsım adına, milletim adına şükranlarımı sunuyorum.”
Aynı konuda Şanlıurfalılara da, “Şu anda bütün bu süreçte emeği olan başta Silahlı Kuvvetlerimizin devletinin, milletinin yanında yer alan generallerimize, subaylarımıza teşekkür ediyorum... Anayasa'nın amir hükmü gereğince Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Ordusu'nun şu anda Başkomutanı olarak ben de ordumuzun başındayım” dedi.
Şimdi aynı gece Abdullah Gül'ün Erdoğan'ın İstanbul Kısıklı'daki evinin önünde toplanan halka yaptığı konuşmadan bir bölüm aktaralım. Şunu söyledi:
“Türkiye çok daha büyük bir karanlığa girebilirdi. Bunu önleyenler sadece vatandaşlarımız, sadece sivil, asker ve polislerimiz değildi. Aynı zamanda kendilerine gerçekten şükran borçlu olduğumuz komutanlarımız oldu. Başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere, onların da hepsini tebrik ediyorum. Sağlam durdukları için. Onlarında hepsine millet adına teşekkür ediyorum.”
Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Akar'ın adını anmazken, Gül'ün doğrudan ona tebrik ve teşekkürlerini sunması;
Ve daha Erdoğan, saldırıya uğrayan Genelkurmay Başkanlığı'na “geçmiş olsun”a gitmemişken, Gül'ün Ankara'ya gelip, Akar'ı ziyaret etmesi ilginç değil mi?
Bilmem ki, giderek büyük bir bilmeyece dönüşen kanlı Cuma konusunda kafaları biraz aydınlattık mı, yoksa bilinmezleri biraz daha mı arttırdık?
Ana soru; Her hareketin 1 numarası olur. Akın Öztürk olmadığı anlaşıldığına göre, bu kanlı teşebbüsün 1 numarası kimdir?!.
Müyesser Yıldız
Odatv.com