Neden aşık olduğumuz kişiler bize aşık olmaz?
Bazı bilimadamları ‘Aşk aşağılık kompleksidir.’ şeklinde analizde bulunmuştur. Bu dolaylı olarak doğrudur. Bilinçli olarak farkında olmasak da, bize göre de yaşam evrimsel anlamda öne geçmemizi gerektiren bir yarıştır.
Evet, başta tuhaf gelebilir ama ne anlama geldiğini anlayabilmek için önce canlıların yapısını incelemek gerekir. Tüm canlılarda bazı ortak özellikler bulunmaktadır. Bunların temelinde yaşamını devam ettirmek vardır. Ancak yaşamını devam ettirirken var olan diğer tüm canlılarla arasında bir yarış vardır. Evrim rekabet ettiğimiz en temel alandır. Tüm canlılar evrimsel yarışta öne geçmek için uğraşır. Bunu sağlamak için de birkaç yöntem vardır.
Birincisi, doğal seleksiyona direnerek hayatta kalmayı başarmaktır. Sürekli eleme halinde olunan yaşamsal boyutta her gün kendini besleyen ve en düşük düzeydeki fiziksel ihtiyaçlarını düzenli olarak giderebilen canlı birey, bu devamlılığı sağlayamayan diğer bireylere göre güç kazanmış olur. İlk hedefini başarıyla gerçekleştirmekte olan bireyin ikinci yöntemi, yaşamsal devamlılığını sağlarken kendinden daha güçlü bireylere yetişmeye çalışmaktır. Çünkü kendisinden zayıf olan tüm bireyler yok olduğunda sıra ona gelmiş olacaktır. İşte bu noktada güç kazanmak durumunda olan bireyler, genetik üstünlüğü sağlamak için kendini güçlendirme çabasının yanı sıra başka güçlü bireylerle de işbirliği yapar. Bu işbirliğinin içeriği iki farklı bireyin birbiriyle gen aktarımı yaparak daha güçlü bir yavru meydana getirmesi şeklinde olur. Hayvanlarda tamamen işbirliğinin doğasına uygun derinliksiz bir yaklaşım sergilenirken, insanlar gelişmiş yapılarından ötürü daha seçici davranma eğilimindedir. Bazı hayvan türlerinde de seçicilik görülebilir. Örneğin kuşlarda, dişi kuş kendisine en iyi dansı sergileyen, en iyi yuvayı yapan erkek kuşlar arasından en yetenekli bulduğuyla çiftleşir. Ancak insanlarda, gelişmişliğine paralel olarak bağlanma ve sorumluluk duygusu oluşmuştur. Buradan da aşk doğar. Yani yaşamsal her alanda olduğu gibi aşkta da genlerimizde kayıtlı evrimsel yarışı kazanma arzusu bizi yönlendirir.
Bazı bilimadamları ‘Aşk aşağılık kompleksidir.’ şeklinde analizde bulunmuştur. Bu dolaylı olarak doğrudur. Bilinçli olarak farkında olmasak da, bize göre de yaşam evrimsel anlamda öne geçmemizi gerektiren bir yarıştır. Bizi sevmeyen kişilere aşık olma durumu da buradan kaynaklanır. Çünkü her iki taraf da kendisinden daha iyi olanı alma güdüsüyle hareket eder. Güçlü bulduğu bir başka bireyle genlerini daha iyi hale getirdiği bir yavru oluşturmayı hedefleyen bireyler, “bulabileceğimin en iyisini buldum” diye düşündüğü ilişkilerle, varoluşsal tatmini arttırır ve mutlu yuvalar kurarak mutlu bireyler meydana getirir. Ancak bazı durumlarda zamanla kendi gücünü arttıran bireyler, “Artık daha iyisini bulabilirim” özgüvenini yaşayarak, mevcut ilişkisini sonlandırıp başka ilişkilere yönelebilir. Bu durumda güçsüz olan taraf aşk acısı çekerek daha da güçsüzleşir ve kendini seven daha güçsüz bir bireye razı olarak, varoluşsal güçlü olma güdüsünü tatmin eder. Böylelikle en azından yarışlardan birini kazanmış olur.
Bu bilgiler dahilinde kişilerin acı çekmemek için öncelikle kendi potansiyelini doğru tespit etmesi gerekir. Bu, toplumlara ve değişen çağa göre de algılanan güç kavramına ne denli sahip olunabildiği ile ilişkilidir. Çağımızda mümkünse en başta zeka seviyesinin geliştirilmesine önem verilmelidir. Çünkü evrim ileri bir noktaya gelmiştir ve eski çağlarda kabul gören güç algısı değişmiştir. Sağlık da doğal seleksiyonda ve seçilimde çok önemli bir role sahiptir. Örneğin, önceden kilolu olmak sağlıkla ve güçle ilişkilendirildiği halde şimdilerde zayıflık sağlıklı olmak olarak algılanmaktadır. Tabi fiziksel sağlığın yanı sıra psikolojik sağlık da kişiye öncelik kazandırmaktadır. Bu sebeple kişisel motivasyon da çok önemlidir diyebiliriz. Netice itibariyle aşk bir hayatta kalma savaşıdır. Her şeyi hesaba katmanız gerekir.
Ünlü düşünür İsmail YK’nın da dediği gibi:
“Beni beğeneni ben ben beğenmem, benim beğendiğim ise beni beğenmez.”
nedenolmaz.com