Nilüfer Açıkalın: Seksi ayıp bir şey olarak görmüyorum

Oyuncu, müzisyen ve ödüllü bir yazar. Nilüfer Açıkalın’ın dokuz öykü kitabı bir romanı var. Şimdi ‘Hüzün Süpüren’ ile okuyucunun karşısında

Nilüfer Açıkalın, Posta gazetesinden Oya Çınar'ın sorularını yanıtladı;

Yazarlığınız oyunculuğunuzdan önceye dayanıyor ama çoğu kişi bu yanınızı bilmiyor...


Oyunculuk dışa dönük bir meslek, yazarlık ise içe dönük. Bu kültürde popüler olanın önde duruyor gibi gözükmesi normal.

‘Hüzün Süpüren’ nasıl bir kitap?

Duygular ve yaşanmışlıklar bir yana, derin gözlemleri kapsayan bir öykü kitabı ‘Hüzün Süpüren’.

Öyküleriniz antikahramanlar üzerine kurulu...

Sıradan insanların öyküleri ilgimi çekiyor. Arızaları ortaya çıkarmak ve sonuca ulaştırmak gibi bir dürtüyle kullanıyorum kalemimi.

İyi bir edebiyatçı olmak için yaşanmışlığın ille acı yüklü olması mı gerek?

Mutluluğun resmi çizilse alıcısı olur mu sizce? Ben alırdım. Bayılırım mutluluk tablolarına. Ama duvarıma astıktan sonra o odada ağlamayacağıma garanti veremem. Çünkü hayat böyle bir yer. Kesin bir mutluluk olmadığı gibi kalıcı bir mutsuzluk da olamıyor. Aklımın işleyişi karanlık mizaha uygun. Karanlık olayları mizahla anlatmak, neşeli aydınlık konulara gölgeli köşeler çizmek daha eğlenceli.

Kitapla ilgili farklı projeleriniz olacak mı? 

Son dönem öykülerim ile Jehat Hekimoğlu’nun müziklerini ‘Melodik Öyküler’ adıyla seyirciyle buluşturmaya hazırladık. ‘Ev Yapımı İşler’ çatısı altında öykü ve müziği birleştirerek özgün bir dünya yarattık.

“Hayatla barışmak için önce savaşmak gerek” demişsiniz. Savaşınız devam ediyor mu? 

Hayatla barışmak ve savaşmak üzerinden iletişim kurmanın yararını görmedim. Hayatla hiç muhatap olmamak lazım. O kafasına göre geçiyor.

Zamanla ilişkiniz nasıl? 

Kendime öyle bir yalan söylüyorum ki inanmam zor olmuyor. Ayna da aksini söylemediği sürece yalanıma inanmayı sürdürüyorum ve asla Vikipedi’den kendi yaşıma bakmıyorum.

Seks kelimesi kulağınıza ayıp geliyormuş... 

Balkan göçmeni bir aileden geliyorum. Terbiye, edep, adap, nezaket, zarafet konusunda sıkı bir eğitimden geçtim. Seksi ayıp bir şey olarak görmüyorum. Sadece ulu orta konuşmayı sevmiyorum.

Kendinizi iflah olmaz bir anarşist olarak tanımlamışsınız. Neleri reddediyorsunuz? 

Hayatımı alternatif bir insan olarak sürdürüyorum. Bütün ‘izm’lerin defterini dürdüm. Tembellik ve hantallığa tahammülüm yok. Reddetmek yerine kabullenmek, iyileştirmek gibi ince ayarları araştırıyorum.

“Cinsiyetçi bakış açısı yoktur, körlük vardır” demişsiniz. Sizce kör bir ülkede mi yaşıyoruz? 

Körlerle sağırların birbirini ağırladığı bir ülkede diyelim.