Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman: Türkiye ekonomisi ölümcül bir sarmala girebilir
Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman, Türkiye'de dün liranın tarihin en düşük düzeylerine gerilemesiyle birlikte yaşananların 1998 Asya Krizi'nin tekrarına benzediğini yazdı.
Krugman, New York Times gazetesinde yayımlanan makalesinde, Asya'da yaşanan kriz üzerine çalışmalar yapanların bir süredir benzer olayların Türkiye'de yaşanıp yaşanmayacağını merak ettiklerini ve artık bu sorunun yanıtını almaya başladıklarını söyledi:
Krugman'ın New York Times'da yayımlanan yazısı şöyle:
Ve şimdi tamamen benzer bir şey için.
Yirmi yıl önce Asya'da yaşanan mali krizi anlamak için çok fazla zaman ayıran bizler, bir süredir Türkiye'nin bir canlandırma gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceğini merak ediyorduk. Şu an bunun gerçekleştiği çok net.
İşte senaryo: Bir ülke düşünün, bir anda nedeni ne olursa olsun yabancıların gözdesi haline geliyor ve yıllar içerisinde çok yüklü miktarlarda dışarıdan sermaye çekiyor. En önemli nokta, maruz kalınan bu borç, yerli değil döviz cinsinden (dolar cinsinden borç almamız nedeniyle geçmişte büyük bir sermaye girişi yaşanan ABD ekonomisinde böylesi bir kırılganlık yaşanmamıştı. İşte tam da nedenle borçları dolar cinsinden alıyoruz.)
Ancak bir noktada parti sona eriyor. Yabancı kredilerde “ani bir duruş” a neden olan şey önemli değildir: bu yurt içinde gerçekleşen bir olay olabilir, örneğin, ekonomik politikayı denetlemek için damadı atamak gibi, ya da ABD'de faiz oranlarında bir artış veya başka bir ülkede gerçekleşen yatırımcıların size benzettikleri bir kriz bu duruşa neden olabilir.
Şok ne olursa olsun, en önemli şey dış borçların ekonominizi ölümcül risklere karşı savunmasız hale getirmesidir. Güven kaybı, paranızın değer kaybetmesine neden olur; ve bu, yabancı para cinsinden aldığınız borçları geri ödemeyi zorlaştırır. Bu, reel ekonomiye büyük darbe vurur ve dolayısıyla para biriminizde daha da fazla değer kaybı yaşanır, bu silsile böyle devam eder.
Sonuç olarak bu yaşananlar dış borcun gayrisafi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranının çok ciddi bir sıçrama yapmasına neden olur. Endonezya'nın kriz öncesi yüzde 60'ın altında olan dış borcunun GYSH'ye oranının 1998 yılında yüzde 170'e çıkması bu duruma örnektir.
Böyle bir kriz nasıl sona erer? Etkili bir politikayla karşılık verilmediği sürece ülkedeki herkes iflas edene kadar para birimindeki değer kaybı ve dış borcun GSYH'ye oranı hızla artar. Bir noktada para biriminin zayıf olmasının bir ihracat patlaması yaratır ve ekonominin de dış ticaret fazlasını temel alarak büyümeye, sonunda da krizden çıkmaya başlar.
"Geleneksel ve geleneksel olmayan adımlar birleştirilmeli"
Herkesin iflas etmesini beklemeden krizden çıkış için kestirme bir yol vardır ancak bu zorlu bir yoldur. Krizin maliyetini azaltmak için yapılması gereken şey kısa vadede geleneksel adımların dışına çıkan ancak aynı zamanda uzun vadede geleneksel politikalara geri dönüleceğine dair güvenilir garantiler veren bir yaklaşım benimsemek.
Bu şöyle işliyor: Panik sonucu yaşanacak sermaye kaçışını engellemek için geçici sermaye kontrolleri getirmek ve muhtemelen döviz cinsi borçları ödemeyi reddetmek yoluyla, borç rasyosunun hızlı artışını durdurmak. Diğer yandan da krizin bitmesinin ardından mali açıdan sürdürülebilir bir rejim oluşturmak için taşları dizmeye başlamak. Eğer her şey yolunda giderse, güven de kademeli olarak tekrar sağlanır ve sonunda da sermaye kontrolleri kaldırılır.
1998 yılında Malezya'nın bu reçeteyi uyguladı. Güney Kore de aynı dönemde ABD desteğiyle benzer bir yol izledi. İzlanda'nın 2000'lerin sonunda girdiği krizden sermaye kontrolleri ve özel bankaların verdiği kredilerin geri ödeme sorumluluğunu kamunun üstlenmemesini içeren politikalarla çıktı.
Arjantin de 2002 yılında gelenekselin dışına çıkan politikalarla iyi performans gösterdi ve birkaç yıl sonra borcunun üçte ikisini ödemeyi reddetti. Ancak Kirchner rejimi, ne zaman durması ve geleneksel politikalara dönmesi gerektiğini bilmiyordu. Bu da ülkenin yeniden krizin içine düşmesine neden oldu.
Ve belki de bu örnek, bu tarz krizlerle baş etmenin ne kadar zor olduğunu ortaya koyuyor. Bunun için hem esnek hem de sorumluluk sahibi bir hükümete sahip olmanız gerek. Alınan özel önlemleri uygulayacak kadar teknik yetkinliğe ve bu uygulamaların büyük yolsuzluklara yol açmasını engelleyecek kadar dürüst olmasını söylemeye bile gerek yok.
Ne yazık ki, bunlar pek de Erdoğan'ın Türkiye'sine benzemiyor. Elbette ki, Trump'ın Amerika'sına da benzemiyor. Neyse ki, bizim borçlarımız dolar cinsinden.
(T24)
Çeviri: Saliha Gozel