Kimse Apo af talep ediyor demesin
HDP'nin İmralı Heyeti ve Abdullah Öcalan arasında İmralı’da gerçekleşen görüşmelere ilişkin notların yer aldığı "Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa" kitabından ayrıntılar yayınlanmaya devam ediyor.
Yayınlanan son tutanaklarda Sırrı Süreyya Önder'in İstanbul'dan belediye başkan adaylığı sürecine ilişkin notlar da bulunuyor.
Kitapta yer alan notlardan bazı bölümler şöyle:
A. Öcalan: ( S. 141) Tekrar selamlar hepinize. Ateşkes karşılıklı olarak sürmeli. Cemil Bayık’ın açıklamasına katılıyorum. Saldırı olursa beş kat misliyle cevap verirler. Ama saldırı olmazsa öyle asker, polis vurma gibi şeyler olmamalı. Genelkurmay da bunu biliyor. Misilleme hakkımız vardır. Cemil Bayık da bunu söylüyor zaten, katılıyorum. Sayın yetkili de hükümete söyler.
Olumlu olumsuz yönleriyle bu diyalog dönemi, birbirini test etme dönemi bitti. Kitlenin desteğini kazandık, Batı’da destek oluştu: Artık önümüzü daha iyi görüyoruz. Bir yılın kazanımları iyiydi. Ama sonuca da gidemedik. Normaldir.
Hükümete mektup yazdım, sözlü de iletirsiniz. Şimdi süreci üç saç ayapı üzerinden yürüteceğiz.
Anti-terör yasasında değişim yaparak, devlet ve toplum içindeki her türlü şiddetin tasfiye edilmesinde rol oynayacak her kişiye ve kuruma ( Cemil Bayık’ın cezaevindeki arkadaşlara, Avrupadakilerden bana kadar) kolaylık sağlanır. Nedir bu katkı? Şiddeti durduracak kararları verenlere her türlü kolaylık. Nedir bu kolaylık?Örgütü ikna deceğiz? Öyleyse çok sayıda STK, medya, siyasetçi, akademisyen ile görüşmemizde kolaylık sağlayacaklar. Bu bir talep değildir. Af talebi de değildir. Kimse Apo af talep ediyor demesin. Hükümetle de görüşün. Siz de zaten onlarla konuşmuşsunuz. Öcalan şiddeti tasfiye etmek istiyor, ama elinde araç yok, neyle yapacak deyin. Bir Ahmet Türk ve Sırrı Süreyya ile bile görüşemiyorum. Ahmet yirmi yıldır bu işlerle uğraşıyor. Yasaklıyorsun, başkalarını tutukluyorsun. Beşinci kol faaliyeti gibi işler yapıyorsun.
Sayın yetkili, siz yanlış bir iş yapmıyorsunuz? Devleti şiddetten kurtarıyorsunuz. Ama sizi yargılarlar, buna hak etmiyorsunuz. Sizi görevli gönderdiler değil mi? Ben mi sizi çağırdım? Yaptığımız iş vatana ihanetmiş gibi olmaktan çıkarılmalıdır. Yapılmazsa o zaman paralel devlet devrededir. Beşinci kol faaliyetidir diyeceğiz. Ama Apo buna boyun eğmemiştir. Yanlış anlaşılırsa kıyameti koparırım. Yoksa artık yanıma gelmesinler. Ölüm çıkar, ben çıkmam burdan.
İkincisi ise komisyon meselesidir. Nevruz bildirisinde dile getirdim, silahlı mücadelenin sonu, hukuki demokratik siyasetin başlangıcı. Bunlar diylektik olarak birbirine bağlıdır. Siz de Kandil de bunu böyle anlamadınız. Hukuki demokratik siyaset öne çıkıyor, silah sönümleniyor, aralarında diyalektik bağ var. Ben tek bir basınla konuşamıyorum, avukatımla konuşamıyorum. Sürecin baş aktörü değil miyim? O halde nasıl demokratik siyaset yapayım, benimle alay mı ediyorlar? Televizyonlara çıkıp benimle alay eder gibi konuştular, siz de yeterince cevap veremediniz. Bu mantıkla Şeyh Sait gibi idama giderken bile niye gittiğinizden haberiniz olmayacak. Siyasi olarak boynunuzu vururlar. KCK operasyonları işte böyleydi. Siz de zaten siyasi soykırım dediniz. Bu şekilde aslında dışardakiler de kırıma uğradı. Ya istifa edip evde oturursunuz ya da çözüm bulacaksınız. Ahmet onlara söyleyin, ağlayacak durumdasınız, sadece gözyaşlarınız yok.
Ben burada heyetle bile kıran kırana tartışıyorum. Öcalan öyle kullanılacak bir adam değildir. Hafız Esad akıllı adamdı. Yıllarca benim kullandığım aracın bir kez bile önünü kesmedi. Araçta silah falan olduğunu bildikleri halde bir kez bile durdurmadılar. Siyaset böyle yapılır. Ama bunlar çok ciddiyetsiz. Yoksa İmralı koşulları bile bana fazladır.
MİT Müsteşarı ilk buraya geldiğinde, Sabri onların hazırladığı protokolü imza için getirdiler. Aslında sizin bugün taleplerinizin hepsi vardı orda. Açık söyleyim, onu da ben bozdum. Müsteşara dedim ki, benimle konuşuyorsanız ben siyaseten artık özgür bir insanım. Ağır cezalık bir mahkumla konuşuyorsan, o artık özgür bir insandır. Yoksa onunla konuşamazdın. Siyaseten Öcalan özgürdür. Bana öyle zavallı gibi bakılmasın, ölsem burada artık özgür bir politikacı olarak ölürüm.
Şiddeti tasfiye etmeye hazırız, ama hukuki siyasi demokratik temelde politika yapmak için araçlarım olacak. İşte sekiz komisyonu bunun için önermiştim. Sizin de talepler listesi sunmanız yanlış oldu. Bunlar müzakere konusudur. Hükümetten talep etmek yerine kendin harekete geçip örgütleneceksin. Anadil konusunda talep edeceğinize, anadilde eğitime başlayacaksınız. Dil Akademisi, ders kitapları, anaokulları kurulabilirdi. Devletten istemek hatadır. Bu devletin değil, toplumun görevi. Dil için Diyarbakır’da numune bazı okullar açarsınız. Devlet buna karışamaz, yasaklayamaz. Anayasada eşitlik ilkesi var. Açacağın okula polis saldırırsa ölümüne savunursunuz.
S. Demirtaş: Başkanım, bizim sistemimizin işleyişi ile ilgili sorunlarımız var, burada çok da açmak, tartışmak istemiyorum, ancak parti olarak bütün alanlara etkimiz yok.
Öcalan: Anlıyorum, ama eşbaşkan olmanız bile gerekmez. Ben bir şeyin başkanı mıyım? Ama her yere etki ediyorum, sızmaya çalışıyorum. (Demirtaş’a dönerek) Ben sizin kadar kendimi yormuyorum da, sizin kadar tehlikeye atmıyorum. Ama önemli olan gol atmaktır. Metin Oktay vardı bir zamanlar, şimdi Drogba falan var. Gol için fırsat kolluyorlar. Doğru pozisyon almanız lazım. Burjuva yaşamınız da yok, yaşamınız da iyidir. Ama sonuç olarak pozisyon alamıyorsunuz. Kandil’e kadar hepiniz için söylüyorum.
Güvenlik meselesini de burada açmayacağım. Bizi El Nusra mı JİTEM mi koruyacak? Diyarbakır Emniyeti paralel devlet gibi çalışıyor. Sözde uyuşturucu operasyonları yapıyor, ama aslında gençleri uyuşturucuyla kendine bağlıyor. Sizden daha iyi Kürtçe öğreniyorlar. Bu Silvan ve Hazro’da yaşanan ailelerin öldürülmesi meselesinde de siz de gittiniz oraya. İşte gördünüz, aslında kendine mecbur etme hamleleridir.
S. Demirtaş: Doğrudur
Öcalan: Sizi ancak biz koruyabiliriz demek istiyorlar.
İSTANBUL NE DURUMDA SAYIN SÜREYYA?
Öcalan: ( S. 173) İstanbul ne durumda Sayın Süreyya?
S. S. Önder: Sayın Başkanım, Kılıçdaroğlu benimle dolaylı bir görüşme yaptı. Başdanışmanını gönderdi. Sebahat’le birlikte görüştü. Biraz işportacı bir tarzla yaklaşıyorlar. Temel olarak benim Büyükşehire aday olmamam üzerinden geliştiriyorlar.
Öcalan: Görüşmelisin, doğru bir şey yapıyorsun. Yapmaya devam etmelisin. Hem Kılıçdaroğlu hem de Kadir Topbaş’la görüş. Erdoğan’a da, Kılıçdaroğlu'na da ilke dayatmalısın. Aday bazlı desteklenirse Mersin’de, Adana’da, İstanbul’da iki belediye istenir. İl genel ve belediye meclis üyeliği önemlidir. Bunlar da onlara oy vermek olmaz.
S. S. Önder: Artık il genel meclisi yok Başkanım.
Öcalan: Doğru. Bu artık yerel hükümet gibi oluyor. Tüm görüşmelerinizi ilkesel tutumu temel alarak yapmalısınız. Eğer ikisinden de bir şey çıkmazsa gümbür gümbür aday olursun.
ROJAVA DUVARI
İ. Baluken: ( S. 175) Rojava sınırındaki duvarla ilgili İçiişeri, Dışişleri, Milli Savunma Bakanları ve Hakan Fidan’la görüşmeler yaptık. Sizin de görüşlerinizi aktardık. Bu duvarın tarihi Türk-Kürt ittifakı yerine Türk-Kürt savaşına neden olacağını söyledik. Bu süreçte Ayşe Gökhan’ın sınırda ölüm orucu, seçilmişlerin açlık grevi ve halkın yoğun eylemsellikleri gelişmişti. Yaptığımız görüşmelerde, hükümet yetkilileri de bu duvar kararının yanlış olduğunu kabul ettiler. Başbakanla görüşeceklerini söylediler. Sonrasında da hükümet çalışmaları durduğunu kamuoyuna açıkladı.
Öcalan: Biliyorum, bu konuyu biz de burada görüştük.
S. S. Önder: ( S. 194) CHP bir dirsek teması kurmaya çalışıyormuş.
Öcalan: Evet, evet. İlkesel ve şeffaf olarak yaklaşmalısınız. Belli yerlerde işbirliği olabilir. İlkesel olmalı AKP ile de görüşmelisin. Tabii ki bu şartlar içerisinde olmalı. Seni izledim. Meseleyi güzel koyuyorsun. Fakat sanatçı yanın siyasetçi yanının önüne geçmemeli. Senin proleter halkı temsil ettiğin çok açık.
S. S. Önder: Barzani ve Rojava konusunda izniniz olursa bir değerlendirme yapmak istiyorum. Hükümetin Barzani hakkında ıskaladığı bir şey var. 16 milyar dolarlık bir girdiyle cari açığı kapatmak ve seçimler öncesinde ekonomik bir baskıdan kurtulmak istiyorlar. Kısa düşünüyorlar. Bunu yaparken ‘ Buradaki bir iki hırsızınızı doyururuz, ekonomik çıkar sağlarız. Rojava konusunda Kürt kamuoyunun kafasını karıştırırız. Olası bir yönelmemiz durumunda meşru bir zemin sağlarız. Bakın, Barzani de bunlara çete diyor deriz’ diye hesaplıyorlar. Düşünceleri bunlar. Yanılgıları ise Barzani’nin bir devlet refleksinden çok bir aile refleksiyle hareket ettiğini görmemeleri. İran Maliki üzerinden Barzani’ye ‘ Havuz sistemini koruyalım. Sen de Talabani’den boşalacak ve hükümet Rojava halkıyla birlikte Kuzey Kürtlerinin de düşmanlığını kazanmış olacak. Davutoğlu bu durumu çözmekten aciz. Etkili bir retorikle, kendi kafasını da hükümetin kafasını da karıştırıyor.
S. S. Önder: Hakan Beyle görüşmemizde bunları aktarırım. Başkanım, bir husus daha var. Ben heyete dahil olduğumdan bu yana yabancı elçiliklerin tüm görüşme taleplerini geri çeviriyorum. Yabancı gazetecilerle görüşüyorum, ama elçiliklerle görüşmüyorum. İsrail bu zırhı deldi. Yunanlı bir gazeteci gibi geldi, fakat adamın ismini araştırınca bir İsrail şirketinde danışmanlık yaptığını gördüm. Bilginiz olması gerektiğini düşündüm.
Yetkili: İsmini alabildiniz mi?
S. S. Önder: Aldım, Hakan Bey’i bilgilendirdim. Son olarak Mandela’nın ölümü üzerine The Guardian gazetesinde ikinizi karşılaştıran bir makale yayınlandı. ‘Tapınılan ve çekinilen’ olarak sizi tarif ediyor. Mandela için ‘sevilen' tanımını yapıyor.
Kaynak: odatv.com