Öcalan'ın mesajındaki 30-40 gün sonra detayının anlamı ne?

Avukatklar PKK lideri Abdullah Öcalan ile 22 Mayıs'ta görüştü.

Avukatların görüşmeye dair açıklamasındaki “Bu görüşmelerin yaptırılmasının bir müzakere sürecinin varlığı anlamına gelmediğini, önceki görüşmede olduğu gibi yine hatırlattı. Mesajlarının tüm demokrasi güçlerine, Türkiye’nin her yelpazesindeki siyasi yapılarına ve devlete olduğunu söyledi. Bu tutumuna karşı; ‘tüm çevrelerden nasıl bir karşılık verileceğini 30-40 gün sonra anlarız’ diyerek şu anda hiçbir çevrenin tutumu için herhangi bir yorum yapmadığına tanıklık ettik” şeklindeki ifadeler dikkat çekti.

Asrın Hukuk Bürosu, İmralı F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan müvekilleri PKK lideri Abdullah Öcalan'ın cezaevlerinde başlayan açlık grevi ve ölüm oruçlarına ilişkin mesajını kamuoyuna açıkladı. Cezaevlerindeki açlık grevi ve ölüm oruçlarındaki çağrıda bulunarak eylemlerin sona ermesini beklediği mesajını ileten Öcalan "Bana ilişkin maksadınızın hasıl olduğunu da rahatlıkla belirtip hepinize en derin sevgi ve teşekkürlerimi sunuyorum. Asıl bundan sonrasında da bana yeterli yoğunluk ve iradeyle eşlik etmenizi de özenle belirtiyor ve umuyorum" ifadelerini kullandı.

Öcalan’ın mesajının ardından açlık grevlerinin sona erdiği açıklandı.

Açlık grevindeki üç HDP'li vekil kararını şöyle duyurdu:

"Leyla Güven ile başlayan ve 4 bini aşkın tutsak ile devam eden açlık grevi ve 30 tutsağın ölüm orucuna çevirdiği direniş, Sayın Öcalan'ın çağrısıyla bugün itibarıyla sona erdi."

Asrın Hukuk Bürosu avukatları Nevroz Uysal, Rezan Sarıca, İbrahim Bilmez ve Raziye Turgut’un, açlık grevi ve ölüm orucuna ilişkin ilettiği Öcalan’ın mesajı şöyle:

"Değerli yoldaşlar,

Başta açlık grevi ve ölüm orucuna kendini yatırmış arkadaşlar olmak üzere iki avukatımın yapacağı geniş açıklamalar ışığında eyleminizin sona ermesini bekliyorum. Bana ilişkin maksadınızın hasıl olduğunu da rahatlıkla belirtip hepinize en derin sevgi ve teşekkürlerimi sunuyorum.

Asıl bundan sonrasında da bana yeterli yoğunluk ve iradeyle eşlik etmenizi de özenle belirtiyor ve umuyorum.

Bitmeyen sevgi ve selamlarımla

22 Mayıs 2019, İmralı Cezaevi

Abdullah ÖCALAN!"

MÜZAKERE VARLIĞI YOK

Avukatlar, Öcalan'la 27 Temmuz 2011'den beri görüşememişti.

Asrın Hukuk Bürosu adına hazırlanan metni avukat Nevroz Uysal okudu. 22 Mayıs’ta gerçekleşen İmralı görüşmesine dikkat çeken Uysal, Öcalan’ın daha önceki görüşmede kaleme alınan 7 maddelik deklarasyonun tartışmasının olumlu olduğunu söyledi. Avukat Uysal, Öcalan’ın, görüşmenin bir önceki görüşme gibi “müzakere varlığının olmadığı” değerlendirmesinde bulunduğunu aktardı.

“30-40 GÜN SONRA ANLARIZ”

Uysal'ın okuduğu basın açıklamasının tam metni şöyle:

“İmralı ada cezaevinde, müvekkilimiz Sayın Öcalan ile 22 Mayıs tarihinde yeni bir avukat görüşmesi gerçekleştirmiş bulunuyoruz.

Sayın Öcalan daha önce kamuoyuna paylaşmış olduğu metnin bir bütün olarak önemini bir kez daha vurguladı. 2 Mayıs tarihli ve dört müvekkilimizin birlikte kaleme aldığı yedi maddelik metnin tartışılmasından duyduğu memnuniyeti ifade etti. Toplumsal uzlaşı, demokratik siyaset, demokratik müzakere ve onurlu barış konularının tartışılmasının Türkiye’nin temel ihtiyacı olduğu görüşündeydi. Kendisinin de bu maddelerin Türkiye siyasetinin temel değerleri haline gelmesi açısından üzerine düşeni yapacağını belirtti. 2013 yaklaşımı ve duruşunun Türkiye’de yarattığı ortamı ve umudu herkesin bildiğini ve bu mesajının daha fazla tartışılması gerektiğini ifade etti.

Bu görüşmelerin yaptırılmasının bir müzakere sürecinin varlığı anlamına gelmediğini, önceki görüşmede olduğu gibi yine hatırlattı. Mesajlarının tüm demokrasi güçlerine, Türkiye’nin her yelpazesindeki siyasi yapılarına ve devlete olduğunu söyledi. Bu tutumuna karşı; ‘tüm çevrelerden nasıl bir karşılık verileceğini 30-40 gün sonra anlarız’ diyerek şu anda hiçbir çevrenin tutumu için herhangi bir yorum yapmadığına tanıklık ettik.

“ÖCALAN, İMKAN OLURSA SURİYE'NİN BÜTÜNLÜĞÜ İÇİNDE KÜRT SORUNU DAHİL…”

6 Mayıs’ta kamuoyuna sunduğumuz yedi maddelik mesajda önemli bir konu da Rojava, Kuzey Suriye, SDG ve Suriye’de sorunların çözümünün nasıl olması gerektiği maddesiydi. Bu konuda düşüncelerini tekrarladı. İmkan olursa Suriye’nin bütünlüğü içinde Kürt sorunu dahil Suriye’nin tüm sorunları konusunda pozitif rol oynayacağını söyledi. Kendi düşüncelerinin ve çözüm önerilerinin Suriye’nin sorunlarını çözeceğini, Kürtlerin ve diğer toplulukların temel haklarının anayasal güvenceye alınmasının zorunluluğunu da özellikle vurguladı.

Bu tartışmaların daha derin, tarihi sonuçlara yol açacak şekilde yürütülmesi, günlük, dar siyasi gündemlere sıkıştırılmaması temel ihtiyaç durumundadır. Bu minvalde Türkiye ve Ortadoğu’nun tarihsel ve derin sorunları olduğunu, Sayın Öcalan’ın da bu sorunların akli, politik ve kültürel yaklaşımlarla çözülebileceğini belirttiğini hatırlatmak isteriz.

İmralı tecridi hukuken ciddi bir problem olduğu gibi siyaseten de Türkiye’nin barış iklimini zedeleyen bir olgudur. Sayın Öcalan’ın politik bir özne olarak rolünü kısmen dahi olsa oynayabildiği zamanlar ise köklü sorunlara çözüm önerilerini sunabildiği dönemler olarak ülke iklimine olumlu tesirde bulunduğu deneyimlenmiştir. Sayın Öcalan üzerindeki tecridin ağırlaştığı son dört yılda Türkiye’de ve bölgede savaş, kaos ve krizlerin derinleşmesiyle birlikte tüm toplumsal kesimlere karamsarlık hakim olmuştur. Buna karşın yirmi gün içerisinde sadece iki defa görüşlerini sınırlı bir şekilde paylaşma imkanı bulmuş olması dahi derinleşen sorunlara dönük farklı ve yeni bir perspektifin geliştirilebileceğinin umudunu büyütmüştür.

Bizler de bu görüşmelerde, Sayın Öcalan’ın onurlu barış temelinde sorunların demokratik müzakere yöntemi ile çözülmesi yönündeki pozisyonunu koruduğunu, gelecek açısından umutlu olduğunu ve kendine güvendiğini açıkça gördük.

Bu vesile ile İmralı cezaevinde uzun yıllardır sergilenen gayri hukuki tutumun bir bütün olarak aşılması için demokratik kamuoyunun sorumluluk üstlenmesi ve sürecin takipçisi olması gerekliliğine olan inancımızı belirtiyoruz. Yasal hakların tesisinin hiçbir tartışma ve ayrımcılığa yer vermeksizin sağlanması konusunda gerek yönetsel gerekse de yargısal mercilerin sorumluluklarını yerine getirmeleri hukukun gereği olduğu kadar ahlaki bir sorumluluktur.”

İşte o açıklama: