Osmanlı hakkında flaş tartışma: Kurucu padişahın ismi Osman değil miydi?

Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Bey'in adı tartışma konusu oldu.

BTP Lideri Haydar Baş'a yakınlığıyla bilinen Yeni Mesaj gazetesi yazarı Asude Havuzlu, “Osmanlı yoksa Osman’lı değil miydi?” başlıklı yazısında "Bu başlık da ne böyle’ dediğinizi duyar gibiyim. Hemen anlatayım. Geçenlerde benim gibi tarihe meraklı sevgili bir dostumla konuşurken dikkatimizi çeken bir husus oldu. Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu olarak kabul edilen Osman Bey'in adı nasıl olur da Osman olur?” diye sordu.

“Neden derseniz buraya dikkat lütfen!” diyen Asude Havuzlu, şunları yazdı:

'OTTOMAN' KELİMESİ ATAMAN'IN İNGİLİZCE ÇEVİRİSİ OLARAK KULLANILMIŞ

“Osman Bey'in dedesi Süleyman Şah'ı artık hepimiz tanıyoruz. Kayı Boyu'nun ileri gelenlerinden olan Süleyman Şah'ın dört de oğlu vardı. Sungur Tekin, Gündoğdu, Dündar ve Ertuğrul. Ertuğrul Gazi, Osman Bey'in babası. Onun da üç oğlu oldu. Osman, Gündüzalp ve Savcı. Osman Bey'in oğlu Orhan Bey, onun oğlu I. Murat.

Şimdi isimlere bir daha bakalım. Sungur Tekin, Gündoğdu, Dündar, Ertuğrul, Gündüzalp, Savcı, Orhan, Murat ve Osman. Bu isimlerin hepsi Orta Asya'dan beri Türkler'in çocuklarına koydukları Türkçe isimler. Sadece Osman hariç. Osman Arapça bir isim. Bu durum insanın gözüne tuhaf görünüyor çünkü böyle isimler koyma geleneği olmayan, sonrasında çocuklarına, torunlarına da Türkçe isim koymaya devam eden bir aile neden arada bir tane oğluna Arapça isim koysun ve o kişi de bir imparatorluğun kurucusu olsun? Bu merakın peşine düşüp araştırmaya başladık.

O dönem Osmanlı daha bir beylik olduğundan ve ileride koca bir imparatorluk olacağı öngörülemeyeceğinden tarih yazıcılığı henüz ciddi olarak yok. O yüzden başvuru kaynaklarının ilki Bizans Kronikleri. Georges Pachymeres Osmanlı'nın ilk dönemi hakkında oldukça fazla bilgi veren, tarihte Osman(!) Bey'den ilk bahseden kişi. Gelin görün ki bahsettiği kişi Atman veya Otman diye bahsettiği Ataman Bey. Yani bizim Osman Bey. Hatta günümüz İngilizcesinde de Osmanlı İmparatorluğu 'Ottoman Empire' diye geçer. 'Ottoman' kelimesi Ataman'ın İngilizce çevirisi olarak kullanılmış. Zira Osman olsaydı 'Othman' diye geçmesi gerekirdi ki öyle kullanılmamış. Ki aynı kaynaklar ileride Genç Osman'dan bahsederken 'Othman' diye yazmışlar.”

“BÜTÜN BU ANLATTIKLARIMIZIN NE ÖNEMİ VAR?”

Asude Havuzlu, şunları yazdı:

“Diyelim ki Bizanslı tarihçi yazarken hata yaptı -ki niye yapsın- ünlü Arap seyyah Şihabeddin b. Fazlullah El-Ömerî 'Mesâliku'l Ebsar fî memâlik'il-emsar' isimli eserinin 3. cildinde -Türkçeye de 'Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım' adıyla çevrilmiştir- Osman Bey'den Utman veya Tuman diye bahsetmektedir. Kendisi Arap olan, anadili Arapça olan bir yazarın adı Osman olan birini yanlışlıkla Tuman diye yazdığını düşünmek herhalde mantıklı olmaz.

Aslında Osmanlı adı devlet ilk kurulduğundan Yavuz Sultan Selim dönemine kadar yaygın olarak Devlet-i Aliyye diye kullanılıyor. Osmanlı sözü Yavuz'dan sonra gündeme girmiş. Hatta bununla ilgili bir rivayet de var. Halifeliği ele geçiren Yavuz'un Arap âlemine halifeliğini kabul ettirmek için Hicaz bölgesinden sayıları binlerle ifade edilen Arap âlimi –Ebû Suud bunlardan biridir örneğin- Anadolu'ya getirttiğini biliyoruz. Aynı dönemde Devlet-i Aliyye, Osmanlı diye de anılmaya başlanıyor. Yavuz, bunu kendi doğu stratejisi gereği özellikle yapmış da olabilir. Sonuçta o dönem Anadolu Bektaşi idi ve Emevi Abbasileri de himayesine almak ve halifeliğini kabul ettirmek isteyen bir padişahtı Yavuz Sultan Selim.

Rivayet o ki sahabeden Osman bin Talha'nın kılıcı Hoca Ahmet Yesevi'ye hediye edilir. O da bu kılıcı Şeyh Edebali'ye hediye eder ve o da damadı Ataman Bey'e hediye eder ve der ki: 'Senin adın bundan sonra Osman olsun.' Kılıcın elden ele Şeyh Edebali'ye kadar geldiği hikayesi birçok kaynakta geçmekle birlikte Şeyh Edebali'nin bu kılıcı damadına hediye ettiği ve ismini değiştirdiği ile ilgili ciddi bir kaynak yok. Ağızdan ağıza anlatılan hikâyeler. Doğru da olabilir, sonradan strateji gereği ilave edilmiş de olabilir.

Bütün bu anlattıklarımızın ne önemi var? Aslında isimlerin tabii ki bir önemi yok. Osmanlı İmparatorluğu olsa ne olur, Atamanlı İmparatorluğu olsa ne olur? Tarihte önemi olan ve etki bırakan olaylardır. Ancak bu anlattıklarımızdan çıkarılması gereken bir sonuç var. Bizim doğru diye bildiğimiz, peşinden ideal diye takılıp gittiğimiz birçok şeyin içinde bizden saklanan, istenildiği gibi değiştirilip kayıtlara geçirilen birçok bilgi var. Bu dünya tarihinde de böyle, özellikle Türk ve İslam tarihinde de böyle.

Örneğin Nakşibendi tarikatının kurucusu kabul edilen Bahaeddin Nakşibend'in asıl mesleğinin cellatlık olduğunun, İmam Rabbani diye bilinen kişinin Ahmet Sirhindi olduğunun saklandığı gibi. Ya da Atatürk'ün hafız olduğunun, Ehl-i Beyt soyundan geldiğinin, meydan dedesi olduğunun yıllarca bizden saklandığı gibi….

Kaynak diye gösterilen birçok hadisin Muaviye döneminde kendi çıkarları doğrultusunda uydurtulması gibi birçok bilgi saklanmıştır ancak biraz araştırdığımızda, sorguladığımızda da gerçek kaynaklara ulaşıp bunları teyit etmemiz ve doğru bilgilere ulaşmamız mümkün. Ya da ilkeli ve dürüst ilim adamlarını takip ettiğimiz zaman onlar vasıtasıyla doğru bilgiye ulaşabiliriz.

Örneğin bu saydıklarımın hepsinin doğrularını kamuoyu Prof. Haydar Baş'ın konuşmaları ve eserleri sayesinde öğrenmiştir. Ehl-i Beyt Külliyatı ve "Hoş Geldin Atatürk" kitabı bu anlamda büyük bir boşluğu doldurmuştur. Bu vesileyle kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır. Allah (c.c.) ömrüne bereket versin. Ne acıdır ki böyle büyük bir ilim adamı kendisi de kendi ülkesinde aynı saklanma, gizlenme operasyonuna maruz bırakılıyor. Bütün dünya onu kendine rehber edinmiş, dört milyar insan onun Milli Ekonomi Modeli'ni uygularken biz kendi ülkemizde ona hak ettiği değeri vermiyoruz. Yıllar sonra keşke dersek çok yazık olmayacak mı?”