Öykü Serter: Uzun zamandır yalnızım

‘Bu Tarz Benim’ ve son olarak da ‘Rising Star’la bir kez daha adından söz ettiren güzel sunucu Öykü Serter hayatınında bilinmeyen noktalarıH ürriyet'e anlattı.

Öykü Serter... GALERİ

Öykü Serter jüri üyelerine sert çıktı!

İki dakika önce başka bir şeyden bahsederken, objektife baktığı an bambaşka biri olabiliyor. Ancak çok deneyimli oyuncularda görebildiğiniz bu ‘role soyunma’ halini hayretle izliyorsunuz ama o yılların deneyimiyle öyle rahat, öyle kendi gibi ki… Yıllar önce ‘5T5’ programıyla tanıyıp çok sevmiştik Öykü Serter’i -ki kendisi de bu programın ilk göz ağrısı olduğunu söylüyor her zaman. Özgürdü, sıcaktı, en önemlisi farklıydı... Yıllar geçti aradan. Zaman zaman göründü, zaman zaman kayboldu ama hep uyarlama formatların başarılı sunucusu olarak edindiği haklı şöhreti korudu.

‘Rising Star Türkiye’ ile yeniden ekranlardasınız... Peki bugüne kadar yaptığınız projeler arasında sizde en çok iz bırakan hangisi?
‘Rising Star Türkiye’de bu başarılı yapımlardan. Kamera arkasında titizlikle çalışan kocaman bir ekibin emeğini ekrana yansıtmak bana kısmet oldu. Benim de emeğim var ancak tek başına başarı için yeterli değil elbette. Doğru format, iyi ekip ve disiplin. Uyarlama formatların sunuculuğunu yaptım ve bunların hepsi de yarışma. İlla ki birini ayırmak gerekirse; en sevdiğim, içeriği ve yapımı bana ait olan, ekrana ilk çıktığım program ‘5T5’. Yeri hala doldurulamaz.


Her tarzdan biraz mevcut bende. An gelir, rock bir ceketi vıntage bir çanta ile tamamlayabilirim yani keskin çizgilerim yok.

'ÇOK ŞANSLIYIM VE ŞÜKRAN DOLUYUM'

Medya ile ilk tanıştığınız yıllara dönecek olursak böyle bir kariyeri adım adım planlamış mıydınız yoksa şartlar bunu mu gerektirdi?
Üniversitede okurken radyoculuğa başladım. Ankara’da Capital Radio’da gece kuşağında yayın yaptım. İstanbul’a taşındığımda da radyoyla devam ettim. ‘5T5’ vesilesiyle de ekranla tanıştım. Hayatın planlanarak yaşanamayacağını çok erken yaşta öğrendim diyebilirim, tesadüf diye bir şeyin olmadığını da... Rızkın neredeyse yol seni oraya götürür. Madem istikameti biz seçemiyoruz, manzarayı seyrederek yol almak gerek diye düşünüyorum.

Televizyon dünyasını sizin için bu kadar cazip kılan ne?
Televizyoncuyum ancak sektörümle çok içli dışlı olduğumu söyleyemem. Nasıl bir esnaf her sabah dükkanını açıyorsa ben de yayına böyle çıkıyorum. Elimden gelenin en iyisini yapmak için emek sarf ederim. Ekranda değilsem sade, huzurlu bir hayat yaşıyorum. En iyi bildiğim işi yapıyor ve paramı kazanıyorum. Bunun ötesinde ekranda olmanın cazibesinden etkilendiğimi söyleyemem. Beni şaşırtan tek şey; hiç tanımadığım insanların beni kendilerine yakın görüp sundukları sevgi. Böyle bir zamanda hisleri ve vicdanlarıyla yaşayan insanlarla iletişimde olabilmek bana garip bir huzur veriyor. Çok şanslıyım ve şükran doluyum.

''ASLA' DEDİĞİN ŞEY GELİR SENİ BULUR'

Öykü Serter televizyonda görünenin dışında nasıl bir kadın? Hayatı nasıl yaşar? Kırmızı çizgileri, ‘asla’ları var mı?
Yaşam felsefem gayet Kafkavari ya da tüm kadim bilgilerin özü. Franz Kafka’nın dediği gibi; “Dışarıya kapanmak esasen içe açılmaktır. Az eşya az insan.” ‘Asla’ demenin, dediğin şeyi ışık hızıyla başına örülecek çorap halinde hayatına hediye paketi yaparak gönderdiğini yaş aldıkça öğreniyor insan. Hayret unsuru hiç bitmiyor insan için, orada kalırsanız büyük konuşmaktan da korkarsınız. Çünkü olur; çünkü o ‘asla’ dediğin şey ne ise gelir seni bulur. Olabildiğince olaylara, insanlara esneyebileceğim anlayışla yaklaşmayı tercih ediyorum.

Hayatınızda vazgeçemeyeceğiniz üç şeyi sorsam, ne dersiniz?
Ailem, dostlarım ve bebeklerim; yani iki köpeğim.

Formunuzu korumak için neler yapıyorsunuz? Özel bir diyet ya da fitness programı uyguluyor musunuz?
Vakit buldukça yüzüyorum ve yürüyüş yapıyorum. Boş vakit bulabilirsem eğer dinlenmeyi tercih ediyorum zira uyku benim için lüks bu aralar. Beslenmeme özen gösteriyorum biraz da mecburiyetten. Sindirimle ilgili sağlık sorunlarım nedeniyle her istediğimi yiyip içemiyorum ve metabolizmamı zorlamayacak besinlerden oluşan daimi bir diyet halindeyim. Özellikle çalışırken Numan Ünsal’ın bana özel hazırladığı günlük mönülerle besleniyorum.

'KESKİN ÇİZGİLERİM YOK'

Moda ile aranız nasıl? Trendleri takip eder misiniz yoksa kendi tarzını yaratanlardan mısınız?
“Moda gelip geçici, kalıcı olan stildir” diyenlerdenim aslında. Trendleri takip ederim ama kendi tarzıma uygun ürünleri alıp vazgeçemediğim kült parçalarımla kombinlemeyi severim.

‘Bunlar gardırobumun kurtarıcıları’ dediğiniz parçalar neler?
Kurtarıcı parçalarım elbette var ama biraz ruh halime göre giyinirim; öyle ki giyinme odama girince bazen iki dakikada hazırlanabilirken, zaman  zaman kurtarıcı parçalarımın bile işe yaramadığı olur. Beyaz tişörtlerimin ve ‘boyfriend’ ceketlerimin de hakkını vermek isterim.

Vintage, rock chick, sokak modası… Hangi tarza yakınsınız?
Her tarzdan biraz mevcut bende. An gelir, rock bir ceketi vintage bir çanta ile tamamlayabilirim; yani keskin çizgilerim yok.

Mükemmel ayakkabının olmazsa olmazı nedir? Derisi mi, ince uzun topukları mı, yoksa rahatlığı mı?
Kesinlikle mükemmel tasarım… Bana göre mükemmel ayakkabı zamansız ayakkabıdır; her daim giyebilmeli ve üzerinde kendimi iyi hissetmeliyim. Her kadının yumuşak karnı gibi benim de aklımı esir alan ayakkabılar var. Bir süre sonra bütçemi de esir alıyorlar haliyle.

'KALBİM AŞKA MÜSAADE ETMİYOR'

Bir tasarımı sizin için vazgeçilmez kılan özellikler neler peki?
Bir tasarımın benim için vazgeçilmez olması için tamamıyla beni yansıtıp, giydiğim zaman ruhumla örtüşmesi lazım. Kalıp oyunları, kumaş kalitesi bile o tasarımı benim için vazgeçilemez yapabilir.

Günlük kıyafetlerinizde en çok hangi markaların ürünlerini tercih ediyorsunuz?
Beymen Academia, Iro, Sandro, Eleven Paris ve Victoria Beckham vazgeçilmez markalarım.

‘Lüks, kalite ve zarafet’ denince ilk anda aklınıza gelen tasarımcılar kimler?
Tabii ki Saint Laurent ve Celine. Türk tasarımcılardan söylemem gerekirse de Eda Güngör ve Özgür Masur. Her ikisi de lüks, kalite ve zarafeti bir arada barındıran ender tasarımcılardan.

Yurt dışına çıktığınızda en çok nerelerden alışveriş yaparsınız?
Her stil takipçisi gibi, ‘Modanın kalbi’ diye anılan Paris, Londra, Milano ve New York genellikle alışveriş yapmaya bayıldığım yerler. Buna bir de Stockholm ve Los Angeles’taki az bilinen butiklerimi ekleyebilirim.

Peki ya aşk? Bunca yoğun koşuşturmada özel hayata zaman kalıyor mu?
Çok uzun zamandır yalnızım. Böyle bir kendimle kalma sürecine ihtiyacım vardı aslında. Demek ki hala iyileşemeyen bir yer var ve kalbim bana müsaade etmiyor. Şimdilik böyle güzel ve çok huzurlu.

Hayatınızı tamamen değiştirme şansı verilseydi neleri değiştirirdiniz?
Bir daha dünyaya gelecek olsam yine bu hayatı isterdim; ne eksik ne fazla. Mehmet Eroğlu’nun çok sevdiğim bir romanını okumuştum; ‘Belleğin Kış Uykusu’. Bir sabah uyanıp hafızasını kaybettiğini zanneden bir adamın fantastik, ruhsal yolculuğunu anlatıyor ve bir boyutuyla yaşamdaki tercihlerimize dair başka bir derinlik sunuyor hikaye. Yaşanan acı anılarımız olsa da, ruhumuza dokunmuş bir kişiden bile vazgeçemeyiz diye düşünüyorum zira bütün o yaşananlardır bizi şekillendiren. Sonuç: Akıllar pazara çıkmış, herkes yine kendi aklını almış. Ben de yine bana bahşedileni alırdım, en ufak değişiklik istemeden.

Hürriyet