Özge Gürel'den Elçin Sangu açıklaması
Dolunay'ın Nazlısı Özge Gürel, Serkan Çayoğlu ile başlayan set aşkından 'Yeni Elçin Sangu' benzetmelerine merak edilenleri anlattı.
Deneme yanılma yöntemiyle hayatının mesleğini bulan bir oyuncu o. Önce işletme okuyor, aşçılık yapıyor, bir ilanın peşinden gidip oyunculuğun parıltılı dünyasını keşfediyor. Üstelik aşkı da orada buluyor. Dolunay dizisinin Nazlısı Özge Gürel bilinmeyenleri Hakan Gence'ye anlattı...
Özellikle canlandırdığınız karakterlerden üzerinize yapışan ‘iyi kız’ duruşu sizin için çizilmiş bir imaj mı?
- Çizilmiş imaj diye bir şeye inanmıyorum. Çizen varsa buyursun!
Neden hep bu tip rolleri seçiyorsunuz peki?
- Yüz hatlarım olarak iyi kız rollerine uyduğum için oradan gidiyorum. Bir gün kötü kız rolü gelse onu da seve seve oynarım.
Kimine göre masum, kimine göre seksisiniz... Sizce?
- Seksapel dediğimiz şey kırmızı ruj ya da topuklu ayakkabı değil bana göre, tavır. Beni iki türlü de bulabilirler. Ben de kendimde ikisinin de bulunduğunu düşünüyorum.
“Kendi hikâyemi seviyorum, çünkü her kafam karıştığında aklıma geçtiğim yollar geliyor” demişsiniz... Bu genç yaşta nasıl yollardan geçtiniz?
- Feleğin çemberinden falan geçmedim. Annem Selanik göçmeni ev hanımı, babam Çerkes. Erken yaşta emekli oldu. Üç kız kardeşiz. Kumburgaz’da bir göçmen mahallesinde doğdum. Oradaki herkes Selanik göçmeniydi. Ne çocukluğumda ne gençliğimde travmam oldu. Ama içimde hep umut, cebimde mutlaka bir ‘B’ planım vardı.
Oyunculuk cepte saklanan B planlarından biri miydi?
- Hayır. 18 yaşımda Eskişehir’de işletme bölümünü kazanıp oraya yerleştim. Ama bir şeyler yanlıştı. Ne istemediğimi sorgulamaya başladım. O sırada bir tiyatro eğitimi ilanı gördüm. Ve arayıp derslere başladım. Bunu hayatımda hep yaparım, bir ilan ya da numara görür, peşinden giderim. Zaten bir süre sonra okulu, her şeyi bırakıp İstanbul’a geldim. O bölümde mutlu değildim.
Ve sahnedesiniz...
- Yok, Beykent Üniversitesi’nde uluslararası ticaret okumaya başladım. Ama bu sefer aşçılık ilgimi çekti. Çeşme’de bir otelde üç ay aşçılık yaptım. Restoranda çalışırken internette bir sinema okulu ilanı gördüm. Bu sefer işi bırakıp kurslara devam ettim. Sonra bir arkadaşımın önerisiyle “Oyuncu yönetimi’ için ders almaya Özay Fecht’e gittim. Birkaç ders sonra beni dizi çekimlerine yolladı ve ‘Kızım Nerde’ ile oyunculuk başladı.
Siz kariyerinizi bayağı deneme yanılma yöntemi üzerine kurmuşsunuz?
- Evet. Tecrübe dünyasında yaşıyorsunuz. Vücudumuz tecrübe etmek üzerine kurulu değil mi? Ama bunları yaşamaktan insanlar bizi korkutuyor.
Oyunculukla bu arayışa noktayı koydunuz mu?
- Yok. İlk diziden sonra başka şeyler yapmam gerektiğini hissettim, iki sene pasta, ekmek, çikolata eğitimleri aldım. Oyalanıyordum, ardından ‘Muhteşem Yüzyıl’ teklifi geldi. Sonra ‘Kiraz Mevsimi’, ‘Medcezir’, ‘Yıldızlar Şahidim’ geldi...
Dürtülerinizle mi yaşıyorsunuz?
- Evet. Hiç stratejik değilim. Hayatta hiçbir şeyi planlamıyorum. Mesela bir gün evlenirsem de çat diye evlenirim. Bir şeylerin çok kurcalandığında bozulduğuna inanırım. Kendimi dinlerim ve bastırmam. Meraklıyım beni ayakta tutan sanırım, bu ve öğrenme dürtüm.
Bu bir anda alınan kararlar sonra pişmanlık yaratmıyor mu?
- Bu durum bazen kaotik durumlara yol açabiliyor tabii ama bu benim hayatım. Eğer farklı şeyler denemezsem belki çok seveceğim bir şeyleri kaçırabilirmişim gibi hissediyorum.
‘Kiraz Mevsimi’nden sonra başrol kızı olup popülerliği yakaladınız. Bu kadarı aklınızın ucundan geçer miydi?
- Hayır ama bir yolda yürüdüğünde az çok sonunu bilirsin. Eğer sonuç böyle olmasaydı da karalar bağlamazdım.
Neden bu kadar seviliyorsunuz?
- İşimi iyi yapmak için çok çalışıyorum. Evrenin bana getirilerine saygılıyım. Karşı tarafa geçiyorsa ne mutlu bana.
Yeni Elçin Sangu benzetmesine ne diyorsunuz?
- İlk defa duydum. Ama şuna inanıyorum, biri başarılı ve mutlu olduğunda bu hepimize yayılıyor.
‘Dolunay’ dizisinde canlandırdığınız Nazlı karakteri plansız programsız yaşıyor. Üstelik aşçı. Size fazlasıyla benziyor gibi...
- Nazlı güçlü ve direnen bir karakter. Ben de kendimi bildim bileli çalışıyorum. Ailemden para almıyorum. Aşçılıksa tamamen tesadüf.
“Genelde hep aynı tip kadın karakterleri canlandırıyor” eleştirisine katılıyor musunuz?
- Oynarken karakterlerin çatısını çıkarıyorum, gerçekten aynı değil. 30 yaşımdayım ama ufak gösteriyorum. Bu yüzden bu karakterleri oynayabiliyorum. Zaten bir gün dramaya geçeceğim.
Sevgiliniz Serkan Çayoğlu’yla ‘Kiraz Mevsimi’ dizisinde tanışıp âşık oldunuz. Nedir setlerin sırrı?
- Set sırrına inanmıyorum. Bu şans olabilir.
Ya bir sonraki projede de diğer rol arkadaşına âşık olursa tedirginliği var mı?
- Hayır. Biz Serkan’la öyle bir süreç geçirdik ki... Bu bir dizi aşkı değildi. Tabii bu dediğin şeyin olacağı varsa da olur. Kimse kimseye zincirle bağlı değil. Önemli olan an. Şu an bana âşıksa âşıktır. Çok mutluyuz, eğleniyoruz, keyfimiz yerinde...
Peki, dizide yazılan çok duygusal bir replik falan mı tetikledi her şeyi?
- Yok canım. Birbirimize çok zaman verdik. Zamana yayıldı. İlk görüşte aşk değildi. İkimiz de biliyoruz ki biz birbirimizi tercih ettik ve bunun için direttik.
Neydi onu vazgeçilmez kılan?
- Çok iyi biri ve beni de iyileştiriyor. Benim anlık reaksiyonlarım vardır. Serkan bana göre çok disiplinli ve bu bana iyi geliyor. Çok eğleniyoruz, birlikte eğlenmek için ekstra bir şeylere ihtiyaç duymuyoruz.