Pelikan örgütü: Paralel devletçikler devleti yıkıyor
OdaTV Haber Müdürü, Cumhuriyet yazarı Barış Terkoğlu ile OdaTV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan; çarpıcı gazetecilik araştırmaları Metastaz serisinin bu ikinci halkasında, devlette yaratılan çürümeyi ve herkesin hissettiği cendereyi belgeliyor.
CHP’li Belediye Başkanları İmamoğlu ve Çerçioğlu için yapılan ahlaksız teklifin arkasında hangi AKP’li bakan vardı? Pelikancılar AKP içinde hangi operasyonları yaptı ve kimleri fişledi? Yargının arka odalarında hangi ses kayıtları dolaşıyor?
Holding patronu cinayetinin üstü hangi yollarla kapatılmak istendi? Hâkimler ve savcılar gizlenen skandalları ilk kez nasıl anlattı? Nurcular devlet içinde nasıl bir ağ kurdu? Yargıdaki Pelikan-Hakyol mücadelesinin perde arkasında ne vardı? FETÖ borsasının belgesinde neler yazıyordu? Diyanet’in gizli tarikatlar raporu nasıl sızdı?
Öldürülen AKP yöneticisinin eşi sessizliğini bozup neler anlattı? 15 Temmuz raporu aslında neden basılmadı? Kartal İmam Hatip mezunu olmak devlette hangi kapıları açıyor? Gamze Akdemir Cumhuriyet Kitap Ekinde Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan'ın Cendere'sini yazdı
- Metastaz 2 - Cendere’yi bugünü önemsediği, öncelediği kadar geleceği de düşünerek kaleme alıyorsunuz. Uyarıların, ortaya konulan gerçeklerin “menzil”inde bir değil birkaç kuşak var. Gelecekte sizi bekleyen okura ulaşma çabanızdan bahsediyorsunuz ta en baştan. Neler diyor, öncelikle hangi uyarılarda bulunuyorsunuz o geleceğin okuruna, yurttaşına da?
BARIŞ PEHLİVAN: Eğer Cendere’de anlatılan çürümüş devlet ve sıkışmış toplum yapısı değişmezse, yarın çok daha kötü günleri görmemiz kaçınılmaz. Bu kitap bir anlamda alarm zili görevi üstleniyor. Herkesi uyandırmayı amaçlıyor. Bugünün küçüklerinin geleceği, bu devletin her yanını sarmış kirli ağdan kurtulup kurtulmayacağımızla şekillenecek.
BARIŞ TERKOĞLU: Gelecek bugün toprağa tohumu bırakılmış bir çiçek gibi. Yaptığımız eylemler, attığımız adımlar önümüzdeki kuşakların dünyasını yaratacak. Kitap Cumhuriyet'in kazanımları yıkılarak yerine geçirilmiş hizipleri, tarikatları, örgütleri, çeteleri anlatıyor. Geleceğin okuyucusu bu güçlerle hesaplaşmamızın sonucuna bakarak yazdıklarımıza bir anlam verecek.
- Kriz ve salgın, şahtık şahbaz olduk misali hali hazırdaki cendereyi iyice sıkan, dünyanın ahvalini de betere yol aldıran dinamikler olarak fil gibi bir gerçeklik, dağ gibi bir karmaşa olarak karşımızda duruyor! Pek çok ezberin bozulduğu bu dönemde ülkemizde gözden kaçırılmaya, gürültüye getirilmeye çalışılan gerçekliklere ilişkin fikri ve fiziki takibiniz nasıl sürüyor bu kertede?
B.P: Gazeteciyiz ve bunu en çok şaşırmaktan vazgeçmemeye borçluyuz. Habercilik için kanıksamayı günlüklerimizden silmek gerekiyor. Gerisi geliyor zaten...
B.T: ABD'de boğazına polis dizi basılmış siyahi "nefes alamıyorum" diyordu. Sahiden dünyanın yaşadığı bunalımın özeti oldu. Ekonomik kriz, despotik iktidarların yükselişi, salgın ile yaşanan buhran hepsi ama hepsi bir büyük sıkışmaya işaret ediyor. Her şeye rağmen karanlığı tarif etmek ışığın bilgisiyle oluyor. Gazetecilik de böyle bir şey. ‘Bu şartlar altında da gerçeğin üstündeki örtüyü kaldırmaktır’la tarif edilebilir..
- Memlekette devlet algısı neye dönüştü? Kim devlet, kimler adeta? Denklemde yeri olmayanların devletteki konuşlanışı nasıl sürüyor da sürüyor? Ve bu sefer neler ayrı neler farklı, hani daha çakalca?
B.P: Kitapta da vurguladığımız bir nokta var. Osmanlı’nın çöküşünün simge sözlerinden biriydi kaht-ı rical; devlet adamı yoksunluğu anlamına geliyordu. Şimdi tam da bunu yine yaşıyoruz bize kalırsa. Bu yoksunluktan oluşan boşluğa, yani devlete tarikatlar, klikler ve çetelerle ilişkili insanlar dolmuş durumda. Hepsi adeta paralel devletçikler oluşturmuş halde. Maalesef...
B.T: Devlet çok somut bir kavram. Teoriye göre bürokrasi artı ordu. Ancak bir de soyutlama. "Ben devletim" diyen kralları biliyoruz. Biz bu dönemi anlatırken uzaktan koca bir dağ gibi görünen devletin yakından fotoğrafını çektik. Görünen o ki devletin içinde sayısız grup kendi gündemini takip ediyor. İşin ilginci hepsi kendince "ben devletim" diyor. Devleti bir şal gibi üstünü örtmek için kullanıyor. Bu açıdan devletin yerini, günden güne gücünü devlet gibi kullananlar alıyor. İşin esasına bakarsanız bu devletin de yıkımıdır. Devlet, gücünü kendi sınırları içinde başka bir organa devredemez. Ya da Özdemir İnce Ağabey'in uyarısıyla devletin otoritersi başka kurumlara terk edilemez.
Ülkeyi cendereye sokanlar vurguladığınız gibi elbirliğiyle boğazımıza basan o çetelerin, tarikatların, hiziplerin, paralel örgütlerin kör dövüşünde ikinci üçüncü rauntta böyle giderse bizleri daha neler bekliyor? Cendere o sıfır noktasına ilişkin hangi temel vargıları işliyor?
B.T: Yakın coğrafyamıza bakın tehlike kendisini gösteriyor. Bugün ulusu tarif eden kurumların yerine geçmeye çalışan yapılanmalar ülkeleri yerlebir etti. Umarım o günleri görmeyecek Türkiye. Zira bu ülkenin yurttaşlarının tarihten gelen bir birikimi, bir aklı var.
- Metastaz 1’i konuştuğumuzda dışarıdaydınız, sonra hapse atıldınız. Şükür ki çıktınız ve bu süreçte çok şey değişti ve değişmedi. Değişenleri ve değişmeyenlere burada da getireceğiniz yorum nedir?
B.P: Şöyle özetleyebilirim; hukuk ve adalet dediğimiz o yüce kavramlar elimizin, zihnimizin ve yüreğimizin içinde çok daha fazla küflendi. Artık kokuyor ve istemeseler de, sorumlusu olsalar bile en baştakiler bile “reform yapalım” deme noktasına geldi. Yaparlar mı, çok şüpheliyim.
B.T: Hiçbir şeyin değişmediğini söylemek kulağa hoş gelebilir. Ama aslında değişiyor. Bakın Metastaz 1'i neredeyse iki yıl önce konuştuğumuzda bir tarikat tabusu vardı. Tarikatlar değil ama tabusu yıkıldı. Artık her yerde tartışılıyor. Kamuya dair fikir üretenler bile tarikatları tehlike olmaktan çıkarmayı konuşuyor. Bizim işimizin toplumun önüne konan aynalı vitrinlere taş atmak olduğunu düşünüyorum. Göreceksiniz bugün yazdıklarımız da bazı şeyleri konuşmayı kolaylaştıracak. Kişisel olarak sorarsanız benim, bizim değişimimiz tarihin yanında önemsiz bir ayrıntı.
- Yazım sürecinde kimler ne gerekçelerle yönelttiğiniz sorularınızı yanıtsız bıraktı?
B.P: Gazetecilik gereği kitapta yazdığımız konuları taraflara sorduk. Aldığımız yanıtları da sayfalarımıza taşıdık. İki önemli eksik dışında: Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ile gücünü Cumhurbaşkanlığı’ndan alan bir avukat. Onlar sorularımıza yanıt vermek istemedi.
Barış Terkoğlu: Belki de verecek yanıtları yoktu.
- Ekrem İmamoğlu, Özlem Çerçioğlu başta CHP’li başkanları yolsuzluk ve usulsüzlük konularında asılsız suçlamayı reddeden FETÖ sanığı Erkan Karaarslan üzerinden düzenlenmek istenen kumpas filmin nasıl bir devamıdır? Yöntemler değişmiyor ama alınan sonuçlara bakıldığında kötüler artık daha bir kaybetmeye başlar gibi mi? Aracı bakan makan forsu da hak getire adeta… Kumpasın şanındandır misali tehdit gırla ama hani ricacılıkta da bir artış mı gözleniyor ne dersiniz? Tükenişin izlerini de nasıl sürüyorsunuz bu bağlamda?
B.P: Düşünebiliyor musunuz; halen görevdeki bir bakan bir FETÖ tutuklusuna iftira atması karşılığında tahliye, beraat ve para vadediyor. O kadar çok istedik ki, yalan olmasını. Ama maalesef hem sorularımıza yanıt vermediler hem de sessizliklerini koruyorlar.
B.T: Burada benim içimi yakan daha çok bakan, iftira, şantaj değil. Başka bir şey. Hukukun bu işlere aracı kılınması. Mahkemelerin çatal gibi, bıçak gibi, tornavida gibi bir alete dönüşmesi. Zira insan insana her türlü kötülüğü yapar ama hukuk tarihsel bir kazanımdır. Beni öldürmelerinden daha kötüdür bir milletin yarattıklarının yıkılması.
- Pelikancıların yargı içerisindeki müdahalelerini nasıl ortaya koyuyorsunuz? Pelikan’ın hedefindeki Hakan Fidan’ın bir ileri bir geri o duruma ilişkin neler söylersiniz? Davutoğlu ile Erdoğan’ın birbirinden farklı Hakan Fidan tasarruflarından kastettiğiniz nedir?
B.T: Pelikan Bildirisini okursanız çok net bir şekilde Hakan Fidan'ı sevmiyorlar. Onu Davutoğlu'nun adamı olarak görüyorlar. Bunu da açıkça ifade ediyorlar zaten. Fidan'ın vekil olmasına onay veren Davutoğlu, buna karşı çıkan Erdoğan. Öte yandan pelikan dediğinizin önemli bir ayağı yargı. İstanbul Adliyesi'ni bile yönettiler.
- “REİS’leri için canını feda edecekler”ini ifade ederek kaleme aldıkları, 1 Mayıs 2016’da yayımlanan Boğaziçi Küresel İlişkiler Merkezi’nin Kuzguncuk’taki yalısı çıkışlı Pelikan Bildirisi hangi uyarılarla yer alıyor kitabınızda? Ve Pelikancıların ortak özelliklerini burada da dile getirir misiniz?
B.T: Bildirinin analizini yapıyoruz. Hatta yazanın ismini de veriyoruz. Yarın kim yazdı sorusunun peşine düşen olursa kitaptan faydalanabilir. Öte yandan amaçlarını da çizgilerini de tarif ediyoruz. Fişlemelerini, eylemlerini anlatıyoruz. Ortak özellikleri mi? Elbette eski FETÖ'cü sonra Reisçi olmaları. Ama eski alışkanlıklarından hiç kurtulamıyorlar.
- Memnuniyetsizlikleri had safhada ve dönüşüm azmindeki Pelikancıların AKP ve MHP içinde mim koydukları isimler de öyle böyle değil! Kimler kimler var hedeflerinde?
B.T: Oldukça çok isim var. Aslında bildiğiniz gibi bildiride Devlet Bahçeli de hedef alınıyor. Ya da Naci Bostancı gibi halen partinin kritik ismi olanların üstü çiziliyor. Ancak Pelikan ekibi o bildiriyle kalmadı. Adım adım birçok ismin üstünü çizdi. Örneğin Cumhurbaşkanı'nın konuşma metinlerini yazan Aydın Ünal da Cumhurbaşkanı'nın kuzeni Cengiz Er de bunların arasında. Bana sorarsanız DEVA ya da Gelecek gibi partiler onların eylemlerinin sonucunda ortaya çıktı. Elbette Pelikan Erdoğan için Erdoğan'dan yana şiarıyla kendi hikayesini yazdı.
- Ya Pelikancıların AKP içinde temsilcisi oldukları hizibin bugünkü durumu, medya ve sosyal medyadaki temsiliyetlerinin safhası? Sonra Putin’in de benzer bir yapılanmayla ülkesinde muhaliflerine binlerce neferiyle taarruz halinde olduğu yazılmış çizilmiştir malum. Bu bağlamda Erdoğan’ın Pelikancılarla temasını nasıl yazıyorsunuz?
B.T: Erdoğan için kimi destekççilerinin kimi de muhaliflerinin bir yakıştırması var. "O değil çevresi" diyorlar. Bana sorarsanız Erdoğan her şeyin farkında, her şeyi biliyor, bütün bunların da önünü açıyor. Pelikan Grubu kendi iktidarı için işlevli olduğu oranda da destekliyor. Nihayetinde bu grubun lider bildiği kişi kendi ailesinden. Kitapta anlatıyoruz. Grup eleştirilerin odağı olduğunda Erdoğan yalıya gidip onlarla fotoğraf çektiriyor.
- Pelikancıların ekonomisine nasıl can verildiğini de ayrıntılarıyla ortaya koyuyorsunuz. Hele ki bir İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kaybetmelerinin faturası... Öyle böyle rakamlar değil söz konusu olan…
B.P: Çok büyük paralar. Medyalarıyla beslenmişler. İhalelerle beslenmişler. Kadrolarla beslenmişler. Bunların ayrıntılarına yer verdik. İstanbul'u kaybetmemek için yaptıkları provokasyonlar bile onlar için İstanbul'un ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.
FETÖ Borsası dosyasını Türkiye’ye duyuran muhabir arkadaşımız Seyhan Avşar hakkında iki yıla kadar hapis istemli dava açılan FETÖ borsasını bu kertede hangi yeni adli örneklerle işliyorsunuz?
B.P: Size kitaptan bir bölüm aktarayım; siz değerlendirin:
Bir FETÖ şüphelisi, arsasındaki KHK şerhini kaldırmak için bir dolandırıcıyla anlaşıyor... O dolandırıcı, ilgili dosyaya bakan FETÖ savcısına ulaşıyor... O savcı, kendisine gelen dolandırıcının talebini asıl çalıştığı başka bir dolandırıcıya aktarıyor... Savcı ile ortak çalışan o diğer dolandırıcı, FETÖ şüphelisini bulup “işini asıl biz çözeriz” diyor... FETÖ şüphelisi, bunu diyen dolandırıcıya aracı olarak kendi çalıştığı dolandırıcıyı gönderiyor... FETÖ savcısının dolandırıcısıyla FETÖ şüphelisinin dolandırıcısı kendi aralarında anlaşamıyor... Savcının ortak çalıştığı dolandırıcı, dolandırmak için buluştuğu ama o sırada savcılığa çalışan bir başka FETÖ şüphelisine, beğenmediği dolandırıcıyı şikayet ederken polis de onları dinliyor!
- Abdülhamit Gül ile Pelikan kavgasında Türkiye’nin ıskaladığı neydi? Bu dönemde neler açığa çıktı?
B.T: Bana sorarsanız bu, memleketin hayrına bir tartışma. Zira hem bu tartışma sayesinde devlet içindeki yapılanma iyice görünür oldu. Hem de kimilerinin yargıyı ne işler için kullandığı daha da anlaşıldı. Ama neyi ıskaladık? Elbette kazanım Anayasalı hukuk düzeni olmadığı sürece çok şeyi ıskalamış olduk.
- AKP’nin içinde an itibariyle neler oluyor ve daha neler olacaktır’a yanıtınız, görü ve öngörüleriniz?
B.P: Artık bir AKP yok. AKP'ler ve Erdoğan var. Erdoğan'ın birliğini koruma politikası AKP'nin "çokları"nı artırdı. Parti güçler savaşıyla yaşar oldu. Erdoğan tutkalı olmasa neler olabileceğini söylemek zor değil. Ayrıca bütün güç iktidarda toplanmış olmasına rağmen ağır bir yönetme krizi yaşanıyor. Berat Albayrak'ın gidişi liderliğin bir adım gerisindekiler için büyük fırsat yarattı.
Ancak bir gerçek daha var ki kendi elleriyle getirdikleri sistem partiyi çok sıkıştırdı. Ne MHP ile ne MHP'siz olmuyor. Erdoğan'ın dünyanın en pragmatik liderlerinden biri olduğunu unutmadan bakarsanız önümüzdeki dönem pekçok açıdan iktidar bloğunun yeniden yapılandığı dönem olacak.
Nurcular devlet içinde yapılanırken izlenen yönteme ilişkin en dikkatinizi çekenler?
B.T: FETÖ kavramını çok kullanıyoruz. Ama bu bize FETÖ'nün bir Cemaat örgütlenmesiyle geldiğini, aslen de Nurcu olduğunu unutturuyor. FETÖ'nün iktidar hedefi Said-i Nursi öğretisini Gülen eliyle iktidara uyarlamaktan ibaret. Bütün Nurcu "abiler" düne kadar Gülen'in ardında dizilmiş, onu Nurculuğun öncüsü sayıyordu.
FETÖ giderken bütün bu Nurcular günahsızmış gibi aynı yöntemlerle devletin içerisinde kendilerine alan açıyorlar. Askeriyede de mülküyede de örgütleniyorlar. Okuyucular, Yazıcılar vs vs derken yine kamuyu parçalıyorlar. Elbette hiçbir FETÖ kadar kompleks bir örgütlenmeye sahip değil. Ama niyetleri de farklı değil. Açık bir gerçek daha var ki Nurcular ellerinde yetişmiş İçişleri Bakanımızı çok seviyorlar.
- Kitabı yazarken devletin içindeki birçok gizli kahramanla buluştuğunuzu, içlerinde görevdeki bazı hâkimler ve savcıların da bulunduğunu ifade ediyorsunuz kitapta. Onları anlatmanızı rica ederek bitirelim söyleşimizi.
B.P: Bakınız, çok açık söyleyelim: Bu ülkede halâ iyi şeyler olabiliyorsa, emin olun adını belki bilmediğimiz emniyet müdürleri, savcılar ve hakimler sayesindedir. Bugün çoğu pasif görevde ama şüpheniz olmasın ki; az değiller. Biz gazeteciyiz, herkesle görüşmek bizim işimizin bir doğası. İşte elini taşın altına koyan o gizli kahramanlar sayesinde yazılıyor biraz da böyle kitaplar.
Metastaz 2: Cendere / Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan / Kırmızı Kedi Yayınevi / 296 s. / 2020.