Recep Tayyip Erdoğan: Vatana ihanet ediyorlar..
Birileri hala IMF’yle anlaşın diye bas bas bağırıyor, vatana ihanet ediyorlar
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dolar TL paritesinin 3.60 seviyesine yükselmesinin ardından Uluslarararası Para Fonu'yla (IMF) anlaşma formülünün gündeme getirilmesiyle ilgili olarak "Birileri hala 'IMF’yle anlaşın, borç alın, ekonomik ve siyasi açısından bu kurumun kontrolü altına girin' diye bas bas bağırıyor" diyen Erdoğan, "Vatana ihanet ediyorlar. Niye borç alalım, Türkiye artık ayakları üzerinde duran bir ülkedir" dedi.
Türkiye İnovasyon Haftası'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İnovasyon insanlık tarihiyle eşittir desek yeridir. İnancımız açısından mükemmel olan sadece yaratıcıdır. İnsanın mücadelesi ona yaklaşabilme mücadeledir. Yaratmak Allah’a mahsustur" görüşünü dile getirdi.
İstanbul'da konuşan Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Gençlerimizin sahip çıkmadığı inovasyon hareketinin gelişme şansı yoktur. Görüş, değerlendirme ve teklifleriyle, eleştirileriyle, tecrübeleriyle Türkiye İnovasyon Haftası’na katkı sağlayan herkese şükranlarımı sunuyorum. Türkiye İhracatçılar Meclisi üyelerini kutluyorum. Bu etkinliğin her geçen yıl daha da gelişerek sürmesini diliyorum. İnsanlık tarihi bir anlamda sürekli yeniliğin peşinde koşmanın, daha iyiyi, daha güzeli, daha faydalıyı aramanın tarihidir. İnovasyon insanlık tarihiyle eşittir desek yeridir. İnancımız açısından mükemmel olan sadece yaratıcıdır. İnsanın mücadelesi ona yaklaşabilme mücadeledir. Yaratmak Allah’a mahsustur. Bize düşen kendi kabiliyetimiz çerçevesinde çalışmak ve en iyisini elde etmeyi ummaktır.
İnovasyon kelime olarak dışarıdan gelse de bizim öz malımızdır. Madem ki öncü rolümüzü bu coğrafyada kaybettik, aramaya da buradan başlayacağız. Türkiye ayağa kalkmadan medeniyetimizin de ayağa kalkamayacağını bir kez daha görüyoruz. Üzerimizdeki yük ağır bir yük ama bir o kadar da şereflidir. İnovatif yenilikçi çalışmalar yürüten firmalarımız, TİM gibi çatı kuruluşlarımız, tempolarını bu bilinçle ileriye taşımalıdır. İnovasyon hayatımızın bir parçası haline gelmezse, işin aslı kaymağını başkalarına bırakıp sadece hamallığını yüklenmekten kurtulamayız. Emeğimizin asıl karşılığını ancak üretimi tasarımla, markayla bütünleştirdiğimizde alırız.
2002 - 2015 arasındaki yerli patent başvuru sayısı 37 bini geride bıraktı. İmalat sanayindeki girişimlerin yüzde 55’i, hizmet sektörünün yüzde 47’si yenilikçi faaliyetler yürütür hale geldi. Endüstriyel tasarım altbaşlığında Çin, İtalya ve Kore’yle ilk sıradayız.
Desteğimin yanınızda olduğunu bilmenizi özellikle istiyorum. Tabii inovasyon kavramına çok farklı açılardan yaklaşanlar da yok değil. Mesela bugün bazıları inovasyon hakkında söylenecek söz kalmadığını ifade ediyor. 1899’da devrin ABD’li patent dairesi başkanı icat edilebilecek her şeyin icat edildiğini söylemişti. Diğer yandan inovasyonun mevcut ürünlerin kılıflarını değiştirmekten ibaret bir kandırmaca olduğunu öne sürenler, iyi bir aksesuar aracı olduğuna inananlar da yok değil. İnovasyon bunların hiçbiri değil. İnovasyon her şeyden önce bir zihniyet değişikliğidir. Bunu anlamamız lazım. Buna adeta bir güncelleme de diyebiliriz. Mevcuttan memnun olmayan ya da daha iyisine layık olduğunu düşünmektir… Garantili yaşayayım, rahatıma bakayım, memur olayım düşüncesindeki bir zihniyetin inovasyon faaliyetleriyle hiçbir ilişkisi olamaz. Fikrin hayalden gerçeğe dönüştürülmesi ve son olarak da müşteriye sunulması, yani ticari hale gelmesidir. Mevcut durumdan rahatsız ve iddia sahibi çalışkan bir zihin bu üç adımın birbirinden ayrı olmadığı gayet iyi bilir. Somutlaştırılamayan bir fikir sadece hayaldir. Ticarileşmeyen, yani insanlara fayda ve artı değer sunamayan bir çaba 40 yılda öğrenilmiş 40 adım öteden iğne deliğinden geçirmek gibi israftır. İnovasyon sadece dar bir kesimin değil, tüm insanların faydasını gözetmelidir.
Finans sektörü deyince, aklımıza hemen son günlerdeki kur dalgalanmaları geliyor. Bazıları döviz kurunun artmasındaki gerçekleri, oynanan oyunları görmek istemiyor. Döviz yerine milli paramızı kullanma kararımız bir başka ülke ekonomisi aleyhine bir faaliyet değildir. Kendi ülkemizle birlikte dünyanın her köşesindeki insanların da refah ve huzur içinde yaşamasını istiyoruz. Türkuaz gençliği karşımda görünce gönlüm açılıyor. Çünkü Türkuaz bizim milli rengimizdir ve şöyle lugatta da neler getirip götürdüğünü görürseniz nasıl bir gönül huzuru sağladığını görürsünüz.
Türkuazla kırmızı arasında fark yoktur ha, onu da söyleyeyim. 1970’lerde ABD işsizlik ve durağan talep nedeniyle faizleri yükseltme kararı aldı. Bu karar 1980-85 arasında doların yen, mark, frank ve sterlinin yüzde 50 değer kazanmasıyla sonuçlanınca ihracat çöktü. Önce bu durumu pek önemsemediler finans sektörü etkilenmediği için. Ülkenin üretime dayalı küresel şirketleri talep edince korumacılık içeren yasalar kongreden geçmeye başladı. Bu tedbirler dünya ticaretinin daralmasıyla sonuçlandı. Sonunda ABD, Batı Almanya, Fransa, İngiltere ve Japonya’ya bir araya gelerek 85-87 arasında doların yen karşısında yüzde 51 değer kaybetmesinde anlaştı. Biz tüm dünyada faizlerin yükselmesine karşıyız. Biz yatırım istiyoruz, istihdam, üretim istiyoruz. Ülkemizdeki yatırımcının, girişiminin rekabet gücünün artmasını istiyoruz. İçeride kendi milli paramızı, dışarıda muhataplarımızın milli parasını kullanmaya karar verdik.
Rusya’yla, İran’la, Çin aynı şekilde… Mutabık kaldık. Merkez bankalarımıza da talimatı verdik. Çünkü paradan para kazanan, insanların kahir ekseriyetinin işini kaybetmesi pahasına işi doğru bulmuyoruz. İnovasyon dar bir azınlığın refahı için paradan para kazanmaya da, hiçbir şey üretmeden para kazanmaya da karşıdır, karşı olmalıdır. Bu yöntemle para kazanmak, üretimle, fayda sağlamakla, huzuru ve refahı öne çıkarmakla mümkündür. Ekonomik destek paketine göre TOBB ile iki bankamız işbirliği yaparak KOBİ’lere düşük faizli kredi verecekler. İşte finansmanda inovasyon budur. Yani reel sektörün desteklenmesidir.
Lazerin keşfedilmesi önemli bir buluştur ama bunun hangi alanlarda insanlığın hayatını nasıl değiştirebileceğinin fark edilmesi epeyce zaman aldı. Şimdi kanser ve göz bozuklarının tedavisinden markette barkodların okunmasına kadar geniş bir alanda kullanılıyor. Bugün kıymeti anlaşılmıyorsa da hangi fikrin hayatın ayrılmaz bir parçası haline geleceğini bilemeyiz. Çevremize görerek bakmayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Denemekten ve yanılmaktan, ta ki muvaffak olana kadar vazgeçmemek zorundayız.
Tohum saç, bitmezse toprak utansın, hedefe varmayan toprak utansın. Sizden beklentim bize ait, dünya ile entegre ürünler üretmeniz, dış ticareti artırarak diğer ülkelerle güçlü ekonomik ilişkiler kurmanız ve istihdamı genişletmenizdir.
Türkiye 14 yıldaki başarıları görmüş bir ülkedir. Buna karşılık son 3 yılımız yenilikçilik yolunda harcamamız gereken enerjiyi farklı konulara yöneltmemiz gereken bir dönem oldu. Faizlerden vadelere, dış ticaretten yatırımlara kadar her alanda cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaştığımız 2013-14 aynı zamanda istikrar ve güvenimize en büyük saldırıların başladığı bir dönemdir. Türkiye şayet Gezi olaylarını, FETÖ’nün 17/25 yargı ve 15 Temmuz silahlı darb girişimiyle, PKK ve DEAŞ’ın kanlı eylemlerini yaşamamış olsaydı çok farklı olacaktı. 410 milyar doları bulan dış ticaretimiz 600 milyara yaklaşacaktı. Düşen petrol fiyatlarının etkisiyle dış ticaret açığımız azalacaktır. Yüzde 6-7’lerden aşağı büyüme oranı olmayacaktı. Faiz oranları 4,6’lara kadar düşmüştü, 3’lere düşecekti. Enflasyon bu rakamların altına düşecekti. Suriye ve Irak’ta çok daha etkin bir politika izleyecektik.
Çok açık, çok kirli, çok sinsi bir oyunla bize diz çöktürmeye çalıştılar. 2013’te IMF’ye borcumuzu sıfırladık, yeni bir döneme girdik. Şimdi onlar bizden borç istiyor. 5 milyar dolar verebilir misiniz diye. Verebiliriz dedik. Bakın nereden nereye geldik. 22,5 milyar dolar borç vardı IMF’ye. Merkez Bankası döviz rezervi 27,5 milyar dolardı. IMF sıfırlandı, Merkez Bankası çok şükür çok daha güçlü bir şekilde ayakta duruyor. Birileri hala “IMF’yle anlaşın, borç alın, ekonomik ve siyasi açısından bu kurumun kontrolü altına girin” diye bas bas bağırıyor. Vatana ihanet ediyorlar. Niye borç alalım, Türkiye artık ayakları üzerinde duran bir ülkedir.