Reza Zarrab davasına hangi isimler dahil edilecek?

Sözcü gazetesi yazarı Zeynep Gürcanlı, ABD'de tutukla bulunan Reza Zarrab davasının genişleyeceğini belirterek, "ABD'deki Zarrab davasında savcılık -deyim yerindeyse çin işkencesi yapıyor.” Dedi.

ABD'deki Zarrab davasında savcılık -deyim yerindeyse- çin işkencesi yapıyor"

Sözcü gazetesi yazarı Zeynep Gürcanlı, ABD'de tutukla bulunan Reza Zarrab davasının genişleyeceğini belirterek, "ABD'deki Zarrab davasında savcılık -deyim yerindeyse çin işkencesi yapıyor. Savcılık, Zarrab ya da Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla'nın mahkemeye verdikleri her dilekçeye yazdığı cevapta, davanın genişleyeceğine ilişkin yeni ipuçları veriyor, ancak detaya girmiyor" dedi.

Gürcanlı'nın Sözcü'deki yazısı şöyle:

Yanlış dış politika, Türkiye'yi giderek çok daha derin krizlerle karşı karşıya getiriyor.

AKP'nin çok yanlış/hayalci/hamaset odaklı Irak ve Suriye politikalarının Türkiye'ye getirdiği ilk tehdit, Irak ve Suriye sınırları boyunca oluşabilecek bir “Kürt koridoru” idi.
AKP, kendi yarattığı bu “Kürt koridoru” tehdidiyle baş edebilmek için yeni müttefikler aradı. Ve bula bula Rusya ve İran'ı buldu.
Sonuç; “Kürt koridoru”ndan” kaçarken, “Şii koridoru”na yakalanmak oldu.

Mevcut durumda Irak'ta; Türkmen kenti Kerkük'te bile İran destekli Şii milis gücü Haşd-i Şabi hakim.

Suriye'de, Esad rejimi yanında savaşan İran destekli silahlı Şii milislerin sayısı 90 bine ulaştı.(Halep'te 35 bin, Lazkiye'de 6 bin, İdlib'in kenar mahallelerinde 8 bin Şii milisten bahsediliyor)
AKP, şimdi de sınırlarının hemen altında oluşmaya başlayan, İran merkezli bu Şii koridoruna karşı müttefik aramaya başladı.
O kadar ki, bir yıl önce hakkında esip gürlenen, “karatımda değilsin, muhatabım değilsin” denilen, İranlı olmayan Şii liderlerden bile medet umulmaya başlandı.
Irak'ın Şii Başbakanı Haydar El İbadi'nin, geçen hafta bizzat Erdoğan tarafından Saray'da ağırlanmasını işte bu açıdan okumak gerekiyor.

İbadi, “Başbakan” olmasına rağmen basın açıklamasını Saray'da, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptı.
Üstelik o açıklamada, Erdoğan'ın yanında, yine yaklaşık bir yıl önce Erdoğan'ın yerden yere vurduğu İran destekli Şii milis gücü Haşd-i Şabi'yi öve öve bitiremedi.
İbadi'nin tüm “kaprisleri”, deyim yerindeyse bir taşla iki kuş vurmak için sineye çekildi:

– İlki; “Kürt koridoruna” karşılık, Türkiye-Irak sınırında Kürt kontrolünde olmayan bir bölge yaratıp, buradan bir sınır kapısı açmak; Musul'u Türkiye sınırına bağlayacak, tamamen Bağdat hükümetinin kontrolünde olacak Ovaköy Sınır Kapısı'nı, Irak merkezi yönetimi ile birlikte işletmek. Böylece de Irak'ın kuzeyindeki Kürt bölgesi ile Suriye'nin kuzeyinde YPG-PYD tarafından kontrol edilen Rojava bölgesi arasındaki bağlantıyı kesmek, burada bir “Irak tamponu” oluşturmak.

– İkinci amaç ise İsrail-ABD ortaklığının son dönemde yanlarına Suudi Arabistan'ı da yükseltmeye çalıştıkları “Arap milliyetçiliğini” ateşlemek; Şii İbadi'nin “Arap” kimliğine vurgu yaparak, İran'dan uzaklaştırmak…

AKP'nin planı buraya kadar iyi. Kör-topal işliyor da…
Ancak sıkıntı, daha önceki politikaların sonuçlarıyla yüzleşmekte…
ABD'deki Reza Zarrab davasından bahsediyorum.
Zarrab davası iddianamesi, Türkiye'de bazı AKP hükümet üyeleri ile AKP hükümeti tarafından atanmış üst düzey kamu bankası yöneticilerinin, “ABD'nin İran ambargosunu delmek” için bir suç şebekesi kurdukları iddiası üzerine kurulu.


İşte ikilem de burada…
AKP hükümeti bugünlerde İran odaklı Şii yayılmacılığını kesmeye çalışırken…
Bazı eski AKP'li bakan ve üst düzey bürokratlar, ABD'de bir mahkemede “İran odaklı Şii yayılmacılığına finansal destek” sağlamakla suçlanıyor.
Neresinden bakarsan bak, karışık işler…
Zarrab davasında yeni isimler yolda

ABD'deki Zarrab davasında savcılık -deyim yerindeyse- çin işkencesi yapıyor.

Savcılık, Zarrab ya da Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla'nın mahkemeye verdikleri her dilekçeye yazdığı cevapta, davanın genişleyeceğine ilişkin yeni ipuçları veriyor, ancak detaya girmiyor.
Atilla, “Zarrab'la davamızı ayırın” diye dilekçe verdiğinde, savcılık hemen ortaya ek iddianame koymuş, AKP'li eski Bakan Zafer Çağlayan ile Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan'ı da “sanık” yapıvermişti. O kadar ki, mahkeme hakimi Richard Bermana bile duruşmada “Halkbank artık davanın merkezine oturdu” yorumunu yapmıştı.
Şimdi de Atilla, “savcılığın sanık avukatlarıyla paylaştığı delillerde gizlilik kalksın”diye dilekçe verdi. Hatta bu dilekçede, “gizlilik sürdüğü için, Türkiye'deki ilgili insanlara bu delilleri gösteremiyoruz” yakınması yer almış, savunmanın bu yüzden “Türkiye'den Atilla lehine şahitlik yapacak tanık bulamadığından” şikayet edilmişti.

Savcılık, bu dilekçeye geçen hafta yanıt verdi. Ve yanıtta, Zafer Çağlayan ve Süleyman Aslan'ın “son olmadıklarını”, davanın “yeni kişileri kapsayacak şekilde genişleyebileceğini” ima etti. Savcılık yanıtında şöyle denildi: “Atilla'nın avukatları yayınlanan ek iddianameyle savcılığın soruşturma aşamasını bitirdiğini varsayıyor. Ancak kesinlikle yanılıyorlar. (Çağlayan ve Aslan'ı da kapsayan) ek iddianamenin yayınlanmış olması, savcılığın elindeki tüm soruşturma bilgilerini kamuoyuyla paylaştığı anlamına gelmiyor. Hatta aksine ek iddianame söz konusu şebekenin savcılığın yaptığı ilk suçlamaların çok ötesine gittiğini ortaya koyuyor…”

Savcılık açık açık “yeni deliller, suçlanabilecek yeni kişiler olabilir” diyor.
ABD'deki savcılığın yazdığı her dilekçe, Zarrab'la bağlantılı kişilerin uykularını biraz daha kaçırıyor.

ABD, ciddi ciddi Başkanı Donald Trump'ın Rusya bağlantılarını araştırıyor.
Ancak soruşturma ilerledikçe, işin içine Rusya'dan çok Türkiye giriyor.
ABD Adalet Bakanlığı'nın Trump ve ekibinin, başkanlık görevini almadan önceki dış bağlantılarını soruşturan özel yetkili savcı, “Türkiye dosyasını”, Trump'ın sadece bir ay kadar ulusal güvenlik danışmanı olarak kalabilen, ardından hakkındaki iddialar nedeniyle istifa eden Flynn'in Türkiye bağlantılarını araştırarak açmıştı.

Şimdi “Türkiye dosyası”, Flynn'in dışında yine Trump'ın kampanya boyunca en yakın danışmanlarından olan, CIA eski Direktörü James Woolsey'i de kapsayacak şekilde genişliyor.
Flynn'in lobi şirketinin Türkiye'de bir işadamıyla -Ekim Alptekin- anlaşma yaptığı zaten resmi belgelerde mevcuttu.
Bu anlaşma yapıldıktan sonra Flynn'in Türk Hükümeti'nden iki önemli bakanla New York'ta toplantı yaptığı, bu toplantıda da Fetullah Gülen'in gizlice ABD'den kaçırılıp, Türkiye'ye getirilmesi olasılığının ele alındığı Amerikan basınına yansımıştı.

İşin ilginci, söz konusu toplantıda yer alan Woolsey de, Wall Street Journal Gazetesi'ne verdiği demeçte, toplantıyı da, konuşulanları da doğrulamıştı.

Şimdi ise Woolsey'in kendisinin de yine Türk işadamlarıyla benzer anlaşmalar yaptığı iddiası ortaya atıldı.
Bu iddialar bizzat Trump'ı soruşturan özel yetkili savcı Mueller tarafından da ciddiye alınmış olmalı ki, Amerikan basınında şimdi de Mueller'in Woolsey'i ifadeye çağırdığı haberleri çıkmaya başladı.
Zarrab davasından sonra ABD'de yine AKP'nin başını ağrıtabilecek kritik bir soruşturmanın taşları döşeniyor gibi…