Robert Fisk: ABD Türkiye krizinin gerçek sebebi Brunson değil
Independent’ın deneyimli Orta Doğu muhabiri Robert Fisk, Türkiye ile ABD arasında yaşanan ‘ticaret krizi’nin ABD’li papaz Andrew Brunson’ın yaklaşık 2 yıllık tutukluluğun ardından serbest bırakılmaması üzerine çıktığı tezini eleştirdi.
İki ülke arasındaki tansiyonun yeniden yükselmesine, ABD’li papazın durumunun yol açtığına inanmadığını ifade eden Fisk, “Eğer Erdoğan’ın soyadı, İngilizce’de ‘cesur doğan’ anlamına geliyorsa; İstanbul’un Sultanı’nın kanatları kırpıldı. Ya da en azından buna inanmamız bekleniyor” yorumunda da bulundu.
“Erdoğan’ın kafayı biraz üşüttüğüne inanan bizler için bile, Türk versiyonundan çok daha çatlak olan bir ABD başkanının NATO’nun ikinci büyük ordusunu zayıflatmaya çalışması şaşkınlık verici” diyen Fisk, Gazete Duvar’ın çevirisine göre yazısında şunları kaydetti:
“Evet, Erdoğan, aralarında bir Amerikalı pastörün de bulunduğu 50 binden fazla kişiyi iki yıl önceki darbe girişiminden sonra hapse attı.
Fakat Mısır’ın Cumhurbaşkanı/Albayı Abdülfettah Sisi 60 binden fazla sözde İslamcıyı kendi ülkesinin hapishanelerine tıkarak bu rekoru kırmadı mı? Peki Haydar Abadi’nin Irak’taki toplu idamlarına ne demeli?
Ya da, Yemen’de sürekli çocukların öldürüldüğü korkunç savaş bir yana, Suudi Arabistan’da bu hafta yaşanan idamlara? Veya İsraillilerin Gazze’de onlarca silahsız Filistinliyi öldürme alışkanlığına? Ya da Trump’ın espri anlaşıyışına hitap eden Kuzey Kore’deki o saksıya?
“Hapse atılan ya da öldürülen masumları zerre kadar umursamayan Trump, bir anda Türkiye’yi iğdiş etmeye çalışıyor ve bunların hepsi Pastör Andrew Brunson ev hapsinde tutulduğu için yaşanıyor. Tek kelimesine bile inanmıyorum. Trump, Brunson’ın aylar süren tutukluluğu hakkında pek az ses çıkardı.”
"Ruslar ve İranlılar, Erdoğan’ Temmuz 2016’daki Gülen darbesi konusunda ilk uyaranlar oldu"
ABD’deki evanjelik Hıristiyanların bu tutuklamayı ‘Hıristiyanlığın yargılanması’ gibi sunduğunu belirten Fisk, Trump’ın yaptırım kararlarını ve TL’deki değer kaybını aktardıktan sonra şöyle devam etti:
“Fakat makul olalım. Tüm bunlar bir Piresbiteryen pastör nedeniyle mi yaşanıyor? Hayır. Erdoğan’ın asıl suçlarının listesi şöyle:
Türkiye’ye, Rus yapımı S-40 füze sistemi alıyor. ABD’nin Kürt müttefiki YPG’ye desteğini kabullenmeyi reddediyor. İslamcı savaşçıların Türkiye sınırından çok sayıda silah, havan topu ve füze ile akmasına izin verdi. Ki, O dönem Erdoğan’ın eski dostu Beşar Esad’ı devirmeye çalışan ABD’nin bu hiçbir itirazı olmadı.
Ardından, bir Rus savaş uçağını Kasım 2015’te düşürmesi -Moskova bunu hemen boykot etti- sonrasında Erdoğan Putin’e yanaştı. Bu şekilde, Ruslar ve İranlılar, Erdoğan’ Temmuz 2016’daki Gülen darbesi konusunda ilk uyaranlar oldu. Türk ordusunun iç radyo trafiğini dinliyorlardı ve İstanbul’un Sultanı’na haber verdiler.”
Robert Fisk bu listeye, Türkiye’nin İran’a yönelik yeni Amerikan yaptırımlarını kabul etmeyerek Tahran’dan petrol almayı sürdürmesinin Trump’ın planlarını bozduğunu da ekledi.
“Trump’ın en yakın müttefiklerinden biri olan ve Papaz Brunson’ın benzerleri için din özgürlüğünün hiç var olmadığı Suudi Arabistan da Erdoğan’a öfkeli” diyen Fisk, Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman’ın ‘Türkiye’nin İran ve İslamcı militanlarla birlikte şeytan üçgeninin bir parçası olduğu söylediğini’ yazdı.
"Belki de Erdoğan ile Esad arasındaki dostluğun yeniden keşfedilmesine tanık olabiliriz"
Erdoğan’ın Rusya ve İran’ın yanı sıra Suudi Arabistan’ın abluka uyguladığı Katar’la da arasının iyi olduğuna dikkat çeken Fisk, yazısına şu yorumla son verdi:
“Ve, Suriye ile Katar arasındaki ilişkilerin çok yavaş olmakla beraber düzenli olarak yeniden ısındığı düşünüldüğünde, tüm bunlardan en büyük yararı kimin sağlayacağını merak ediyorum.
Belki de Beşar Esad? Rus askerleri şu an işgal altındaki Golan Tepeleri’nin güneyindeki Suriye-İsrail hattında devriye geziyor. Ruslar İsrail’e, Suriye’deki az sayıda İran gücünün bu bölgenin en az 50 mil uzağında tutulacağına söz verdi.
Rusya’nın müttefiki Suriye’nin İdlib’deki son İslamcı kalesini Rus yardımıyla ezmesi ve vilayetteki savaşçıların inatçı olanlarını tekrar Türkiye’ye göndermesi gerekiyor.
Katar, Suriye’yi yeniden inşa edecek ve böylece nüfuzunu Levant topraklarından Akdeniz’e genişletecek nakit paraya sahip.
Eğer Katar Türkiye’ye daha da fazla para akıtacaksa, o zaman Doha ile Ankara arasında bir tür stratejik dengeye tanık olabiliriz. Ve belki de Erdoğan ile Esad arasındaki aile dostluğunun yeniden keşfedilmesine?…”