Romantik dizilerin oyuncusu Furkan Andıç'tan ilginç açıklamalar

Milliyet gazetesi muhabiri Özge Tabak, başarılı oyuncu Furkan Andıç'la röportaj yaptı. Furkan Andıç, “Romantizm samimiyet gerektirir, fedakarlık değil” diyor.

Daha önce “Kaçak Gelinler” ve “Tatlı intikam” dizilerinde esas oğlan rolleriyle tanıdığımız genç oyuncu Furkan Andıç, bu defa farklı bir rolle romantik komedi türünden sıyrılıyor. Kanal D’de yayınlanan “Meryem” dizisinde Savaş karakterini canlandıran Andıç, bu karakterin kariyerindeki yeni bir dönüm noktası olduğunu söylüyor. Savaş’ın tersine insanlara karşı kin ve intikam duyguları beslemediğini anlatan oyuncu, “Artık öfkeleneceğim konularda dahi seçici davranıyorum” diyor.


- Ekranın hızla yükselen jönlerindensiniz. Kariyerinizin dönüm noktası ne oldu?

“Kaçak Gelinler” dizisi diyebilirim. Çok uyumlu bir ekibimiz vardı, bu da seyirciye yansıdı. bugünbile sosyal medyada hâlâ “Kaçak Gelinler”in takipçilerini görebiliyoruz. “Meryem” de benim için bir dönüm noktası çünkü Savaş daha önce canlandırdığım rollerden oldukça farklı. Hikaye içerisinde onun bambaşka hallerini gördük ve görmeye devam edeceğiz. Bu bir oyuncu için çok değerli.

- Üst üste çok farklı da olsa “intikam” isteyen karakterleri oynadınız. Siz kinci misiniz?

Kinci biri değilim. Şöyle bir düşündüğümde bugüne kadar intikam duygusu ile beslendiğim bir anımı hatırlamıyorum. Kin, intikam... Bunların insanların omzundaki ağır birer yük olduğunu düşünüyorum. Sonuçta şartlar ne olursa olsun kaybedilen geri gelmeyecek. Bu yüzden negatif motivasyonlarla yapılan bu uğraşların hepsi beyhude. Eskiden öfke ve öfkeye bağlı tepkilerim konusunda bonkördüm diyebilirim ancak kin hiçbir zaman bunların arasında olmadı. Artık öfkeleneceğim konularda bile oldukça seçici davranmaya çalışıyorum.

“Kamera arkası bir hayli ilgimi çekiyor”

- İnsanların değişeceğine inanır, ikinci bir şans verir misiniz?

Açıkçası benim insanlara ikiden çok şans verdiğim oluyor. Ama bu durumu bu şekilde yorumlamamaya özen gösteriyorum. Hepimiz tercihlerimizle birer bireyiz ve birimizin diğerine şans vermesi aslında söz konusu değil çünkü insan o noktada şans diye nitelendirdiği seçeneği karşısındakine değil, kendisine veriyor olmalı. İnsan evladıyız ve hatalarla doluyuz. Birine ikinci bir şans verdiğini düşünürken, karşındaki insanın aynı hatayı tekrarlanmaması veya değişeceği beklentisine girmek bence talihsiz bir motivasyon. Aksine o şansı verirken düşünmemiz gereken şey “Ben bu kişiyi bu şekilde de kabul edebilir miyim?” sorusuna cevap vermek olmalı.

- Oyunculukta kendinize koyduğunuz hedef nedir?

Şu an için kendime koyduğum en zor hedef orta vadede kendi filmimi çekmek diyebilirim. Zaman geçtikçe oyunculuğa olan tutkumun yanında, yönetmenlik ve yapımcılık gibi daha fazla parçayı bir araya getirmenin heyecanını yaşamak gibi bir arzumun olduğunu keşfettim. Bunun için adımlar atmaya da başladım ve gelecek planlarımı şimdiden bu hedeflerim doğrultusunda şekillendiriyorum. Kamera arkası benim için hayli ilgi çekici bir alan. Sette olduğum zamanlar sık sık ekibe sorular sorup bir şeyler öğrenme çabası içine giriyorum. Özellikle görüntü yönetmenliği teknik olarak en çok ilgimi çeken alan ve açıkçası bu konuda kendimi geliştirdiğime inanıyorum.

- “Damat Takımı” 20 Ekim’de vizyona giriyor. İlk sinema filminiz, çekimler nasıl geçti?

Senaryosu özgün, karakterler gerçek ve kaliteli bir komedi. Gerçekten her anında çok keyif aldığım bir film oldu. İlk sinema deneyimim bu şekilde olduğu için kendimi çok şanslı hissediyorum.

“Dövüş sporlarıyla ilgileniyorum”

- Bir röportajınızda “Romantik değilim” demişsiniz. Oynadığınız karakterlerin hem romantik hem büyük jestler yapıyor olması bu özelliğinizi biraz da olsa değiştirmiş olabilir mi?

Ben romantizmimi toplum tarafından onaylanan jestler serisiyle ifade etmiyorum. Bunun daha özel ve kişisel bir şey olduğunu düşünüyorum. Kimi zaman ikili arasındaki bir bakış veya mutfaktan dönerken kettle’a basmak. Romantiklik bir uğraş veya fedakarlık olmamalı yani.

- Hayalinizde basketbolcu olmak varmış. Şu an devam edebiliyor musunuz basketbol oynamaya?

Üniversiteye kadar sürekli basketbol oynuyordum. Basket hayatımın en kritik yapı taşıydı. Profesyonel olmak istiyordum, aslında olacaktım da. Ancak farklı seçimler yaptım ve bugün daha farklı bir hayatım var. Basketbolu hâlâ takip ediyorum ancak oynamaya pek fırsatım olmuyor. Son bir yıldır Muay Thai yapıyorum. Tay boks olarak da biliniyor. Dövüş sporlarının çok güzel felsefeleri olduğu fikrindeyim. Çok zarif bir sporcu ahlakı edindiriyor. Bunun dışında bu yaz sörf dallarında şansımı denemeye başladım.

“Her seyahati bir keşif olarak görüyorum”

- Uzaklaşmak, stresten arınmak, yenilenmek için neler yaparsınız?

Benim için seyahat iyi bir çözüm. İlla çok uzaklara gitmek de gerekmiyor. Arabayla iki-üç saatlik mesafelere gitmek bile uzaklaşmış hissetmeme yeterli olabiliyor. Onun dışında belki bir manzara karşısında, belki de arkadaşlarımla oturduğum bir akşam fark etmeden yenilenebilirim.

- En çok nasıl bir tatil mutlu eder sizi, mutlaka yapacağım dediğiniz bir seyahat planı var mı?

Her seyahati bir keşif olarak görüyorum. Hiç tanımadığın insanlardan oluşan bir toplumun hiç bilmediğin bir dille konuşması o kadar güzel bir ortam yaratıyor ki. İnsan bu gibi durumlarda birçok yönden kendini keşfedebilir oluyor. Günlük hayatında sormaya vakit bulamadığı soruları soruyor. Hiçbir ortak yönün yok gibi gözüken insanlarla konuşmak, yeni karakterler, yeni mutluluklar, yeni problemler tanımak bence kişisel gelişim için çok değerli deneyimler. Bu sıralar en çok merak ettiğim destinasyon Güney Amerika. Brezilya, Şili, Arjantin, Peru... Umuyorum ki ilk fırsatta gidebilirim.