Saddam Hüseyin çok çapkındı, beni dinlese asılmazdı!
Türk gazeteciliğin çınarı Lütfü Akdoğan, Habertürk'ten İzzet Çapa'ya sağlam bir röportaj verdi.
Türk gazeteciliğinde tam anlamıyla bir çınar Lütfü Akdoğan. Cumhuriyet tarihimize tanıklık etmiş, Ortadoğu konusundaki uzmanlığını mesleğinden öteye de taşıyarak ülkeler ve başbakanlar düzeyinde temsil etmiş, arabuluculuk yapmış bir duayen. Doğrusunu söylemek gerekirse 'Kralların kralı' ile görüşmeye giderken toy bir gazetecinin ezikliğini taşıyordum içimde. Ama Akdoğan, öylesine bir adam ki, hoş görüsüne ve alçak gönüllüğüne hayran kalmaktan kendimi alamadım. 'Kralların Kralı' lafını boşuna etmedik. Bu tabir, Babıali'deki lakabı Lütfü beyin. Çünkü Abdül Nasır'dan, Kral Suud'a, Kral Fahd'a, Faysal'a, Ürdün Kralı Hüseyin'e, Nehru'ya, Tito'ya, Kaddafi'ye, Saddam'a kadar yüze yakın Kral, Cumhurbaşkan ve Devlet Başkanları ile sadece söyleşi yapmamış, aynı masalarda oturmuş, birlikte yemek yemiş ve dostluklarını paylaşmış. Onlara tavsiyeler vermiş, görüşlerini aktarmış. "Saddam sözümü dinleseydi asılmazdı" diyecek kadar iddialı konuşuyor üstelik.
Lütfü Akdoğan 10 savaşa, 20 ihtilale tanıklık etmiş. Savaş muhabirliği yaparken 8 kez ölüme 'merhaba' demiş. Mısır Devlet Başkan'ı Nasır'la tavla oynayacak kadar yakın olan Akdoğan, yaptığı özel röportajlarla sadece Türkiye'de değil Arap aleminde de olaylar yarattı. Ayrıca Hac ve Kabe'ye özel izinle ilk kez kamera ve fotoğraf makinasını sokarak sinemalarda uzun sure oynayan Hac ve Kabe filmini gerçekleştirdi.
Bütün bunların yanı sıra, yazdığı kitaplar Hitler'den, Gandhi'den ve Putin'den daha fazla satmış bir Ortadoğu uzmanı o... Lütfü Akdoğan ile hem güncel politika hem de tadından yenmez anılarını konuştuk. 'Kralların Kralı'nın anlattıkları karşısında hem keyiflendim hem de şaşırıp kaldım. Aynı keyfi ve şaşkınlığı sizlerin de yaşayacağına inanıyorum.
Bölgenin politikaları ile ilgili öngörülerinizden dolayı size Ortadoğu'nun Nostradamus'u diyebilir miyiz?
(gülüyor) Bunu ilk kez duyuyorum. Benim adım Kralların Kralı. Böyle demeniz kafi.
Tam bir tevazu örneğisiniz.
Ne yapayım, kariyerim boyunca tüm mülakatlarım ve görüşmelerim hep başbakanlar, cumhurbaşkanları ya da krallarla oldu.
Ben ne oluyorum, saray soytarısı mı?
Olur mu? Seni bir cumhurbaşkanı seviyesinde kabul ettim ki buradasın.
Benden olsa olsa 'sınıf başkanı' olur. Neyse pat diye gündeme atlayayım... Ne oldu da bir anda Suriye ile düşman olduk?
Suriye bize düşman olmadı. Aramızda bir soğukluk hakim. Ama bu yeni bir şey değil. Bizim hatalarımız ve yanlış tutumlarımız yıllar önce Suriye'yi Mısır'ın ve Rusya'nın kucağına itmiştir.
OBAMA ANCAK SEKİZİNCİ SIRADA GELİR
Ama bugünkü durumun ciddiyetini inkar edemeyiz... Ne yapmalı? Ne etmeli?
Olayları hemen buzdolabına koymalıyız. Meseleyi büyütmemeliyiz. Elimizdeyse bu kolay, elimizde değilse bilemem. O zaman bana değil sayın Dışişleri Bakanımıza sormanız lazım. Olayları kendisi mi güdüyor, yoksa güdülüyor mu?
Kafam karıştı...
Dünyayı yöneten güçlerden bahsediyorum
Şu Yeni Dünya'daki beysbol severi mi kastediyorsunuz?
Hayır bu kolektif bir güç. Dünyayı kimler mi yönetiyor? Dinle bak, en başta Amerikan Merkez Bankası var. İkinci sırada Dünya Bankası ve onun hemen sonrasında IMF geliyor. Bu üç kurum Siyonizmin dünya mali imparatorluğunu oluşturur.
Onlardan sonra mı geliyor Obama?
Obama'nın daha bir yere geldiği yok. Bu mali imparatorluğun ardından CIA ve Pentagon gelir. ABD Senatosu, ve Temsilciler Meclisi'ni de geçtikten sonra 8 numarada Obama...
Hoppalaa biz ABD başkanını sultan bilirdik siz O'nu Gül Ağa yaptınız...
Sen ABD başkanını kim belirler bilir misin?
Halk...
O işin görünen kısmı. ABD'nin en güçlü altmışa yakın aile karar verir kimin başkan olacağına.
ABD'DE BAŞKANLARI ALTMIŞA YAKIN AİLE VE HOLDİNG SEÇER
Yapmayın Allah aşkına, burnuma komplo teorisi kokuları geliyor.
Şimdi anlatacağımı iyi dinle o zaman. George Bush'un oğlu arkadaşım Neil Bush daha seçimlere altı ay kala beni telefonla aradı ve "Mr. Akdoğan, haberin olsun, babam ABD başkanı oluyor" dedi.
Canım belki 'Secret' yapıyordu, yoksa bu kadar önceden nasıl bilsin?
Ben de onu sordum zaten. Aldığım cevap ise "Amerika'da bazı şeylerin kararı önceden alınır. Geçen hafta Rockefeller'in evinde ülkenin altmışa yakın tanınmış işadamı bir araya gelmiş ve babamın üzerinde mutabakata varmışlar' oldu.
Durduk yere bir yaşıma daha girdim...
Süleyman Bey (Demirel) de öyle... Gittim hemen ona Neil'in söylediklerini anlattım.
Ne tepki verdi Süleyman Bey bunları duyunca?
"Allah Allah, demek ki Amerika'da başkanlar böyle seçiliyormuş." dedi.
Peki o zaman Amerika'da demokrasi var mı?
Bu demokrasinin tarifine bağlı. Demokrasi de adalet de izafi kavramlar haline geldi.
Nasıl yani?
Demokrasi ve adalet güçtür. Her iktidar kendi demokrasisini, kendi adaletini ve kendi gücünü ortaya koyar.
O zaman ABD'nin ısrarla dünyaya 'demokrasi' diye yaymaya çalıştığı ne?
Kocaman bir yalan. Amerika bugüne kadar dünyada 22 ülkeye girdi çıktı.
15 milyon insanın ölümüne sebebiyet verdi. Mesela en yakın örnek; 8 milyon Iraklı yabancı ülkelerde göçmen vaziyette. Bunların birçoğu sürünüyor, dilencilik yaparak sokaklarda yatmaktadır ... ABD, Ortadoğu'dan günde 10-12 milyon varil petrol çekiyor. Bu sayede 7 milyon kişiye ABD'de iş imkanı sağlanıyor belki ama geri kalanların durumu ne olacak; hiç düşündün mü?
KİTAPLARIM HİTLER VE GANDHİ'DEN DAHA ÇOK SATTI
ABD 'demokrasi kılığına girmiş hain kurt' mu diyorsunuz?
Irak'ı 'demokrasi' adına işgal ettiler. Geride ne bıraktılar? 650 bin şehit, 6 milyon yanmış-yıkılmış ev, 8 milyon yerini-yurdunu terk etmiş, göç etmiş, perişan olmuş insan!... Bu mu demokrasi?
Aman kalsın...
Orta Doğu'da yaşayan halklar, kendi kendilerini idare etmekten aciz değildir. ABD'nin de kendi 300 milyon insanını yönetirken, yabancı ülkelerin yer altı-yer üstü servetlerini almaya, buralardaki insanları fakirleştirmeye hakkı yoktur...
Benim anlayacağım dilde anlatın, nedir Amerika'nın gerçek rüyası?
Bak, küçük devletler için dünya büyüktür; ama Amerika için son derece küçüktür. Bu lafım yalnız bulunduğumuz bölge için değil.
Yani?
Petrol, doğalgazdan başlayıp mukaddes bölgelerin hakimiyetine kadar pek çok şeyi içine alan geniş bir rüya
Bu rüya değil, olsa olsa kabus...
Sus da dinle. Amerika, bu hakimiyeti kurabilmek için çevremizde 31 devlete el koymaya karar vermiştir. Göz diktiği topraklar neredeyse kendinin 2 mislidir. ABD burada ırk, din, etnik gibi bölücü unsurları tamamen ortadan kaldırıp herkesin ABD için çalıştığı bir düzen kurmak istiyor. Anlayacağın hürriyet ve zenginlik sadece ABD içindir. Obama'nın ve gelip geçen tüm ABD devlet başkanlarının isteği budur.
Kitaplarınızda da değiniyorsunuz buna. Haa unutmadan son kitaplarınızda sorun çıkmadı da öncekileri bulmak Nuh'un Gemisi'ni bulmaktan daha zor inanın...
Acaba bu kasıtlı bir hareket mi yoksa tembellikten mi basmıyorlar yeniden diye düşünmüyor değilim. Ama yeni kitabımın satışlarıyla Hitler'i de Gandhi'yi de geçtim ya o bana yeter.
Anlamadım, ne alemi vardı şimdi ruh çağırmanın?
Bu hafta onlarla ilgili kitapların satış rakamlarını geçtim canım. Haa bir de Putin'i sollamışım (gülüyor). Hem sen Nuh'un Gemisi'ni aramayı kolay bir iş mi sanıyorsun bakayım.
Canım lafın gelişi söyledim, senelerdir arıyorlar ya
Biliyorum, ben de zamanında John Libi başkanlığındaki bir Amerikan heyetiyle Ağrı Dağı'ndaki arama çalışmalarına katıldım.
Ve dağ havası aldınız.
Bugün bana Dünya Bankası'nın bütün servetini verseler bir daha Ağrı Dağı'na çıkmam. Asıl aldığım işte bu karar oldu.
Benim kararım da başka bir konuya geçmek, Bayram değil seyran değil, petrol yok bir şey yok peki o zaman ABD'nin Afganistan'da işi ne?
Oradaki amaç Hindistan... Büyük İskender'in tek bir hedefi vardı. Türkiye üzerinden Irak, İran, Afganistan yoluyla Hindistan'ı ele geçirmek. Napolyon ve Hitler de aynı şeyi denediler. Atatürk de Sadabat Paktı ile bunu sağlamak istedi. Amerika Hindistan'ın zenginliklerini ele geçirmek istiyor. Boğazı da istiyor, Süveyş kanalını da hatta Vatikan dahil tüm kutsal toprakları da. Dünya hakimiyeti başka türlü olmaz ki...
Dünyanın jandarması gibi...
Bırak demokrasiyi filan da gerçek Amerika'yı tarif edersek olayların gelişimini anlarız. Onların yaptığı düpedüz sahtekarlık. Yahu demin de söyledim ya; sizin deyiminizle dünyayı yönetecek adamı 6 ay öncesinden yaklaşık 60 kişi seçiyor...
ABD modern çağın Osmanlı İmparatorluğu haline gelip, tüm dünyaya hükmetme arzusuyla ilerliyor olabilir mi?
Ben burada Osmanlı lafını benimsemiyorum. Osmanlı Osmanlı'dır. Ben Türkçüyüm, kafatasçıyım. Ama modern dünyada barış içinde yaşamak zorunda olduğumuza da inanıyorum.
TAKİ İLE GELECEĞİMİZİ HAZIRLAYABİLİRİZ
"Barış içinde yaşama" kavramı o kadar soyut bir hal aldı ki...
Belki ama bu konuda yeni bir projem var. Gelecek yüzyıl içersinde Yemen'den Kazakistan'a kadar olan ülkeleri bağımsız, demokratik ve kardeşlik çerçevesi içinde birleştirmek istiyorum. Biz bu ülkelerdeki gençlerle bir fikir birliği sağlayarak geleceğimizi hazırlayabiliriz.
Yeni bir Müslüman imparatorluğu mu?
Hayır, bir demokrasi, barış ve kardeşlik platformu. Adı da TAKİ.
"Tam AKdoğan'ın İdeali" mi demek?
(gülüyor) Açılımı Türk, Arap, Kafkas, İran...Bu bölge içinde yer alan ülkeler bir araya gelip 'bağımsız demokratik kardeş devletler topluluğu' kuracaktır.Türkiye de bu topluluğa önderlik edecek konumdadır.
Şu anda da bölgenin önderi değil miyiz?
Sınırlarımıza tecavüz olmadıkça ülkelerin iç işlerine burnumuzu sokmamayı öğrenene kadar önder olamayız. Dünyanın bekçisi biz değiliz.
Suriye uçağımızı düşürünce sessiz mi kalalım yani?
Düşürüldü mü, düştü mü önce onun cevabını alalım. Geleceğin Türkiye'sini silahla koruyamazsın.
SURİYE'NİN İLK BAŞKANI TÜRK VE MEKTEB-İ SULTANI MEZUNUYDU
Bu beni aştı. Siz asıl bana söylesenize Esat nereye koşuyor?
Ne istiyorsunuz adamcağızdan... Babası da hiç bir şey öğretmemiş buna. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Suriye'nin nasıl kurulduğunu bile bilmiyor.
Benim babam da öğretmedi, nasıl kurulmuş?
Suriye'nin köklü aileleri yazlarını İstanbul'da geçirirlerdi. Bereket ve Kuvvetli ailelerini bile bilmiyor Beşar Esat. Koltuğa oturmakla Devlet Başkanı olunmaz. Kendisi hala göz doktoru olarak kalmış bana sorarsan
Göz doktoru ama galiba kendi önünü göremiyor?
Suriye'nin en önemli cumhurbaşkanlarından biri Mekteb-i Sultani (Galatasaray) ve Mekteb-i Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fakültesi) mezunu olan aydın Türk diplomatı Suphi Bereket'ti. Kendisi ayrıca Vahit Halefoğlu'nun da kayınbiraderi olur. Bırak O'nu Suriye ordusunu kuran Mustafa Tlass resmen Türk.
Bildiğimiz Vahit Halefoğlu'nun mu kayınbiraderi?
Tabii... Şimdi neyi anladık bundan? Esat'ın oturduğu koltuğun ilk sahibi bir Türk...
Esat reform ve özgürlük sözünü yenileyerek Suriye halkını ikna edebilir mi?
Hayır. Esad şu anda 39 derece ateş içinde, hastadır. Önümüzdeki dönemde üç ayrı Suriye ile karşılaşırsak şaşırmayalım. Çok dikkatli davranmak gerekiyor. Zira Suriye ile bin kilometrelik bir sınırımız var. Ayrıca bahsettiğimiz bu ülke bizim Arap alemine, Yemen'e kadar uzanan ihracat ve Hac yolumuzdur.
Peki durumu 'buzdolabına koymak' bu kadar kolay mı?
Türk ordusu isterse, sabah kahvaltısını İskenderun'da yapar, yürümeye başladı mı öğle yemeğini Şam'da yer. Unutmayalım 400 yıla yakın himayemizde kalmış Suriye'de bugün hala Osmanlı'nın eserleri dimdik duruyor. O itibarla biz Suriye'yi küçük bir kardeş olarak tanıyoruz.
SURİYELİ GENERAL DARBE YAPMAK İSTEDİ
Benim de kulaklar havalandı, devam edin lütfen heyecanlı oluyor...
Biz büyük devlet olduğumuzun farkında değiliz daha. Bunun babasının devirdiği General Emin El Hafız bir gün bana gelip dedi ki; "Süleyman beye selam söyle, biz darbe yapacağız. Saddam ile Kaddafi de arkamızda..."
Anlamadım? Adam size gelip "Lütfü biz darbe yapacağız"mı diyor?
Demirel'e haber götürmemi istiyor. Uçaklarımızın Suriye sınırında biraz aşağıdan uçup ses yapmasını talep ettiler.
O niye?
Böylece halk Türkiye'nin de darbeden yana olduğunu sanacak. Ardından da "Bir de bizi tanıyın" başka hiçbir şey istemiyoruz" dedi.
Daha ne istesinler? Süleyman Bey nasıl yanıt verdi?
"Biz kimsenin iç işlerine burnumuzu sokmayız" dedi. Aslında Esad'ı devirmek için 50 milyon dolar ile bütün Suriye ordusunu satın almak mümkündür. Adam öldürmek söz konusu bile olmaz. Amerika, İngiltere böyle yönetir işleri. Düşünsene ABD Suriye'yi karıştırdı ama bir askerini şehit verdi mi?
Süleyman Bey'e gelmek istiyorum... Sanki tarihi birlikte yazmışsınız...
Beyefendi ile hemen hemen her konuda görüşürdük... Bak tarih yazmak deyince aklıma ne geldi...1978 yılında hükümetin düşmesine neden olan Adalet Partisi'nden 11 milletvekilinin ayrılma olayını öğrendiğimde Paris'teydim.
O, 11 milletvekili de Ecevit'in kurduğu hükümette bakan yapılmıştı...
Evet, politika böyle bir şey işte. Aferin dersine çalışmışsın. Neyse o gün Paris'ten Süleyman beyi aradım. "Beyefendi nasıl oldu da iktidardan düşürdüler sizi" dedim.
Ne dedi?
Çok doluydu. "Ne yapalım kardeşim, arkadaşlar bizi sattı. Tam bir rezalet. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir hükümet kurulmamıştır. Türkiye'ye gel de biraz konuşalım" dedi.
Herhalde gittiniz hemen yanına
Tabii... Ankara'ya döner dönmez, soluğu Güniz Sokak'taki evde aldım. "Beyefendi ne olacak bu ülkenin hali" diye sordum gülerek. Umutsuzdu. Amerika'nın Kıbrıs yüzünden koyduğu ambargoyu kaldırmayacağını söyledi; "Böyle bir hükümetin ömrü fazla sürmez" diyordu. Nitekim sürmedi.
SADDAM BENİ DİNLESEYDİ ASILMAZDI
Dünya liderlerinden yok muydu hiç kankanız? Saddam mesela?
Saddam düşmeden 15- 20 gün öncesine kadar görüştük. 60'a yakın devlet başkanı tanıdım, bunların 22si ile samimi olup siyasi görüş teattisinde bulunduk. Kim sözümü dinlediyse yakayı kurtardı, diğerleri ya asıldı, kurşuna dizildi ya da sürüldü
Saddam söz dinlemeyenlerden miydi?
Çok öğüt vermiştim O'na. BM'in kararlarına uy, seçime git, Amerika ile yolu aç gibi pek çok şey söyledim ama dinlemedi. Fakat yine de onun idam edileceği hiç aklıma gelmezdi.
Niye gelmezdi ki? Sözünüzü dinlememiş işte.
Çünkü Saddam'ın bir daha iktidara gelme ihtimali vardı. Bizim Dışişleri de bilir bunu. Amerikalılar Saddam'ın adamlarıyla üç yıldan beri Amman'da, Beyrut'ta, Dubai'de hatta Türkiye'de bile görüşüyorlardı ama Saddam yanaşmadı ve onların hiç bir teklifini kabul etmedi.
Kendisi sonunun böyle olacağını tahmin etmiş olabilir miydi peki?
Hayır. Amerika'nın biraz daha akıllı olup onu yeniden iktidara getireceğini ummuştu. Çünkü uluslararası hukuka göre, Saddam meşru bir devlet başkanıydı.Bunu kimse inkar edemez. Onu insan haklarına yakışmayacak bir şekilde astılar. Böyle bir vahşeti Afrika kabileleri bile yapmaz. Ama bir devlet 'Ben güçlüyüm bunu da yaparım' derse sonunda 3. Dünya savaşının da çıkması kaçınılmaz.
Bu sonu haketmiyordu mu diyorsunuz?
Saddam'a yazık oldu. Ne O ne de Irak halkı böyle bir muameleye layık değildir. Yabancıların Ortadoğu'dan elini çekmesi lazım. Ama Arap dünyasındaki liderlerin çoğu da siyasette rüştünü ispat etmemiş insanlar. Adam yüzbaşıyken gelmiş devlet başkanı olmuş.
SADDAM HÜSEYİN DE ÇAPKINDI
Nereden çıktı bu soru demeyin ne olur ama merakımı mucip oldu, Saddam zampara mıydı?
Yeryüzünde çapkın olmayan erkek var mı? Clinton gitti bir de Beyaz Saray'da yaptı yapacağını
Her zaman size sert mi görünürdü?
Aksine komik ve şakacı bir adamdı. Kendisinden 7-8 yaş büyük olmama rağmen bir gün bana "Çok genç görünüyorsun, bunun sebebi bal mı, viagra mı" diye sordu.
Neymiş sebebi? Biz de öğrenelim.
(gülüyor) "Türkiye dağlarından çıkan bal" dedim ve sonradan da O'na 50 kilo bal yolladım. Çok sevinmişti.
KADDAFİ DELİDOLU BİR ADAMDI
'Kaddafi de şeker adamdı" derseniz bir daha asla kimse hakkında tanışmadan yorum yapmayacağım...
Kaddafi ile ilk günden kavga ettik; delidolu biriydi O...
Peki ya Yaser Arafat?
Görüşürdük.
Eşinin yolsuzlukları konuşuldu bir ara...
Onlar şahsi meseleler, bilemem.
KIBRIS'IN ASIL FATİHİ ECEVİT DEĞİL ERBAKAN'DIR
Daldan dala atlıyoruz ama sizi bulmuşken aklıma gelen her tarihi dönüm noktasını sormam lazım. Kıbrıs Çıkartması desem.
O zamanlar Erbakan hep geri plandaymış gibi gösterildi, Ecevit de 'Kıbrıs Fatih'i ilan edildi.
'Bu buzdağının görünen kısmıydı" der gibi konuşuyorsunuz.
Tabii çünkü aslında durum tam tersidir. 74'de Makarios'a karşı girişilen darbeden sonra Ecevit garantör devlet olarak İngiltere'ye gitmek istedi. Bir şekilde icazet alacak. Erbakan buna karşıydı, "İngilizler zaten çıkarmaya izin vermez" diyordu.
Ecevit gitti ama sonunda...
Gitti de, MSP Ecevit'in orada yanılmasını önlemek için İç İşleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk'ü gönderdi. Onlar hareket eder etmez Erbakan, o zamanki Genel Kurmay Başkanı ve bazı komutanlarla toplantı yaptı.
Başbakan'a vekalet ediyor sonuçta...
Tabii.. İşte o toplantıda çıkarma kararı aldılar. Çünkü Erbakan'ın korkusu Ecevit'in İngiltere'den eli boş dönmesiydi. Çıkarma kararı Ecevit'in haberi bile olmadan alınmıştır. Yani Kıbrıs'ın asıl fatihi Ecevit değil Erbakan'dır.
KRAL SUUD İLE ASLAN SÜTÜ İÇTİM
Gelelim yine şu diplomatik dostluklarınıza. Krallar arasında en kral arkadaşınız kimdi?
Kral Suud... Kahire sürgünündeyken beraberdik. Ayaklarından rahatsız olduğu için her gün yüzmesi gerektiğinden bize yüzme havuzunu kapatırlardı. Ama Kral yüzme bilmiyordu. Kocaman siyah bir araba lastiğinin içine oturur yanında iki hanımın yardımı ile yüzerdi. Ardından da öğle yemeğine giderdik birlikte.
"Krallara yakışır sofra" herhalde?
İlk yemeğimizde masaya oturur oturmaz içinde ayran olduğunu sandığım bir sürahiden bardağımı doldurdu "İç bunu" dedi. İçtim; bir şeye benzetemedim tadını. Kral Suud'a "Ne bu?" diye sordum, yüzüme baktı "Aslan sütü" dedi. Meğer Habeşistan kralı Selasiye her gün uçakla gönderirmiş.
Bizim Aslan sütü gibi değildi yani?
Bu gerçeği işte. "Kral Hazretleri bu sütü içtikten sonra ne olacak" diye sordum. "Aslan gibi olacaksın" dedi.
Oldunuz mu bari?
Olmuşuzdur herhalde. Sonra sofrada duran baldan alarak parmağını ağzıma sokup kocaman bir bal parçası verdi. Meğer o da Habeşistan dağlarındaki 500 yıllık bir arının sütünden imal edilirmiş.
Merak ettim şu ihtiyar arıyı. Neyse, nasıl dost oldunuz bu insanlarla?
Geldiniz sizinle de dost oldum işte bak. Sempatik buldum seni beğendim dost olarak gördüm. Bu kadar basit.
Bu kadar Arap liderle röportaj yaptınız, iyi ilişkiler içinde oldunuz. Repertuarda niye hiç bir Yahudi lideri yok?
Özel bir nedeni yok. Yahudileri severim. Fakat Siyonizmi sevmem. Ben antisiyonist, antiemperyalist ve de antikomünist bir adamım.
WİKİLEAKS'İN ASSANGE'Sİ TAM BİR ZAVALLI
Bir de bugünlerde bir 'anti-kahraman' çıktı piyasaya. Julian Assange ve Wikileaks...
Zavallı bir adam ... Teknoloji bu gün o kadar gelişmiş ki, o kayıtları ele geçirmek güç değil. ABD, Kanada sınırında dünyadaki bütün iletişimi kontrol edebilecek şehir kadar büyük bir merkez kurmuştur. Herkesin konuşmalarını kaydedebilirler. Benimkini kaydettikleri kesin.
Artık sayenizde beni de mi kaydedecekler?
Yüzde yüz. Dinlenmeyen gazeteci yok. Benim aldığım bilgiye göre Türkiye'de 4 milyon insan dinleniyor.
Arap Baharı konusuna dönersek... Sıra Emirliklere gelir mi dersiniz?
En büyük korkum o. Suudi Arabistan'a sirayet ederse bütün tablo değişir. Bölgede dünyanın en zengin ülkesi orası. Milli gelire göre her vatandaşa düşen paranın 50 bin doların üzerinde olması lazım.
SUUDİ ARABİSTANIN BAŞINI DİLENCİ MAFYASI YAKACAK
Galiba cümlenize bir 'ama'yla devam edeceksiniz?
Ama her vatandaşın eline o miktar geçmiyor. Şu anda Suudi Arabistan sokaklarında dilenci mafyası hüküm sürüyor ve o ülkeye hiç yakışmayan görüntüler ortaya çıkıyor
Dilenci mafyası mı?
Evet, Afrika'dan, Uzakdoğu'dan sakatları getirip üzerlerinden milyonlarca dolar kazanıyorlar. Ama işin asıl utanç verici tarafı bu dilencilerin yüzde 10'unun yerli halktan olması.
Yani Suudi Arabistan'da Arap Baharı'nın rüzgarları dilenci mafyasının yüzünden esebilir diyorsunuz...
Hayır; ama hangi ülkede olursa olsun eğer siz bir vatandaşı aç bırakırsanız elbette ki gayrimeşru işlere tevessül eder. Şimdi ben iddia ediyorum ki PKK'nın içinde üniversite mezunu olanlar yüzde 1'i geçmez. Hepsi çoluk çocuk. Ve parayla katillik görevini üstleniyorlar. Ben Kürt vatandaşlarının bölücülük zihniyeti ile hareket ettiklerine inanmıyorum.
Barzani'yi tanır mısınız?
Hangi Barzani'yi? Şimdikini mi? Baba Barzani'yi mi? Şaka bir yana Mesut Barzani'nin çocukluğunu bilirim. Benim için Suudi Arabistan kralı Kral Abdullah hariç, Orta Doğu'da bugünün yöneticileri hepsi genç. Sen benim "Molla Mustafa Barzani Anlatıyor" kitabımı okumadın mı?
Peki, şimdiki Barzani nasıl biri?
Tek kelimeyle çok şanslı bir adam.
Beyaz Saray'da devlet başkanıyla çay içmek sadece 'şansla' olmasa gerek...
Bir gazeteci olarak bu soruyu sormaman gerekir. "Acaba Türkiye Saddam'ın tekliflerini kabul etseydi, bugün Barzani diye bir kimse ortaya çıkabilir miydi?"
Yemen'i sizin birleştirdiğiniz söyleniyor, doğru mu?
O apayrı bir röportaj konusu. Kral Faysal Türkiye'yi ziyaret ettiğinde İstanbul'da Yıldız Sarayı'nda kendisi ile yapılan bir görüşme sonucu halloldu.
Peki ya Katar?
Katar'a dikkat et... Orkestra şefi o?
O nasıl oluyor?
Bunu da sen düşün artık...
Ben nasılsa çıkamam işin içinden... Ortadoğu'dan gidiyoruz madem. Mısır'a demokrasi gelebilir mi sizce?
Tabii ama 50 yıl sonra...
KERKÜK VE MUSUL ATATÜRK'ÜN HAYALİYDİ
Bir de Kerkük Musul meselesi var yıllardır konuşulan...
Kerkük ve Musul'dan vazgeçme hakkı gibi bir lüksümüz olamaz. Atatürk'ün hayaliydi bu. Kerkük Musul'suz bir Türkiye susuz ve kurak bir araziye benzer. Tanrı Türkiye'ye su vermiş ama petrol vermemiş. Bir de bu eklenirse Türkiye Avrupa'nın en zengin ülkesi olur.
Peki neden vazgeçtik?
Şartlar yüzünden. Ama ben hala Kerkük konusunda ısrarcısıyım kardeşim.
Rahmetli Özal Musul'a girmeyi düşündüğü zaman Necip Torumtay'ın imtina ettiği söylenir. Doğru mu bu?
Torumtay, Özal'dan Silahlı Kuvvetlerin güçlendirilmesini ve Meclis'ten karar çıkarılmasını istiyordu.
Biraz da savaş muhabirliği yaptığınız günlere gidelim... Pek tatlı anılar yok galiba...
67 ile 73 yılları arasında Arap-İsrail savaşlarında görmediğim kalmadı. Bazı sahneler hala gece rüyalarıma girer. Uçsuz bucaksız çölde giden bir tren katarı düşün. Üstü açık vagonlara binlerce cesedi üst üste yığmışlar.
Nereye götürüyorlar?
Hüviyet tespiti ve defin işlemlerini yapmak için cephe gerisine naklediyorlar. Yüzlerce akbaba da vagonların üstünde uçuşuyor, pike yapıp cesetleri parçalıyor ve yiyor... Kabus gibiydi; ama gerçekti.
BİR DAHA ASLA BİR DEVLET BAŞKANININ MASASINI YUMRUKLAMAM
Bugün geriye dönüp baktığınızda 'asla bir daha yapmam' dediğiniz bir şey var mı?
Birden fazla... Mesela bir daha asla bir Devlet Başkanının masasını yumruklamam...
Ben de yumruklamam, söz...
Dinle... Nasır ile Kıbrıs konusunu konuşurken birden sinirlendim, yumruğu vurdum masaya... Tabaklar çanaklar, yemekler hep bir tarafa saçıldı...
Eyvah... Karşınızdaki Mısır Devlet Başkanı...
Öyle... Ben de önce korktum; ama sonra benim bu tutumum üzerine Nasır, Makarios'a baskı yapmaya başladı...
Birden fazla dediniz, başka ne 'haylazlıklarınız' var?
Var. Bir daha asla kralların uçağına kaçak binmem.
Onu da mı yaptınız?
Yaptım ya... 1956'da Süveyş savaşı görüşmeleri için Şam'dan Kahire'ye giden uçağa kaçak bindim... Bir daha asla yapmam.
İzzet Çapa / Habertürk