Seda Akgül: Sanat dünyasında kadınlar aklanmak için evleniyor
Buket Aydın, Seda Akgül’le Kanal D de başlayan “4 Kadın Zamanı” programını konuşma bahanesiyle bir araya geldi. Seda Akgül yine çok iddialı konuştu.
İşte Buket Aydın’ın Seda Akgül ile yaptığı o röportaj
Deli dolu, çılgın, aklına ne gelirse söylüyor, erkeklerin zor kadın dediği cinsten ama ona göre zor değil sadece kendi gibi. Ne dese olay oluyor, hep manşetlerde.
“Miyavlayan kadın sevmiyorum, net kadın seviyorum” diyen Akgül erkekler için yaşayan kadınların sonunda yedikleri kazıkla daha da pişman olduklarını düşünüyor.
- Seda Akgül’ün derdi nedir? Sizi bu kadar dert sahibi yapan nedir?
Derdim; kadınların bu ülkede düştüğü durumu önce kendilerinin fark etmemesi ve hemcinslerinin kurdu olmaları, birbirlerine destek olmamaları. Özellikle birbirini baltalayan hemcinslerimi görmeye, bu ikiyüzlülüğe dayanamıyorum. En büyük kötülük yine hemcinslerimizden geliyor. Kendimizi ezdiriyoruz, sonra da ağlıyoruz.
Kadınları ikiyüzlü buluyorum, evde oturuyorlar, üretmiyorlar, çalışmıyorlar, sonra da şikâyet ediyorlar. Ya bu deveyi güdeceksin, elini taşın altına koyacaksın, erkeğe bağlı olmadan ayağının üzerinde duracaksın ya da özgürlük, hak, feminizm, eşitlik, hukuk demeyeceksin.
Ben niye bu yaşımda sabah 5’te kalkıyorsam, niye 18 yaşımdan beri çalışıyorsam her kadın da kendi doğduğu yere, yetiştiği eğitime göre bir şey yapabilir. Ezik cins olmayı kabul etmiyorum, ikinci cins olmayı kabul etmiyorum. Feministler de kızıyor ama feminizm kavramını da kabul etmiyorum. Feminizm var da niye “maskülenizm” yok.
İhtiyaçları yok, çünkü dünya onların. Niye hayvanları koruma günü gibi emekçi, çalışan kadınlar günü var? Bu kadar mı eziğiz, bu kadar mı muhtacız! Kadının muhtaçlığı en büyük derdim. Ben bireyim. Hak ve hukuk önünde eşitsem, hiçbir konuda da geri durmak zorunda değilim.
- Neden çok uzun zamandır bir şekilde manşetlerdesiniz?
Çünkü çok açık ve netim, anormal şeffafım. Pelür kâğıdı denir ya, arkasını görebildiğin, o kadar da dürüst ve doğruyum bence. Geçmişimde yüzleşemeyeceğim hiçbir şey yok.
- Zayıfladıktan sonra ve önce diye hayatınızı ayırsanız? Ne dersiniz?
O da manşetlere çıkmıştı 35 kilo verdim, 100 kilodan 65’e indim.
- Ve sonra çok konuşulmaya başlandınız?
Tabii tabii. “Mide ameliyatı mı?” diye çok konuşuldu. Mide ameliyatı olsam, söylerdim. Bunu söyleyemeyecek kadın mıyım Allah aşkına? Ameliyat olmadım. Zaten boyum 1.80, kilom da 98’di. Yetmiyordu ameliyata, obez değildim. Artı ekranda herkesin önünde zayıfladım.
44 beden başladım “Kısmetse Olur”a, günde 18 saat çekim ve haftada 6 gün. Ameliyat olup, ertesi gün yayına çıkamayacağıma göre. Ayrıca insanları mide ameliyatına özendirmek istemiyorum. İnsan sağlam organını aldırmamalı. Beynindeki obeziteye son vermeli.
“Miyavlayan kadın sevmiyorum”
- Türkiye’de kadın olmak desem?
Türkiye’de kadın olmak zor, benim kadar dobra, net ve ne istediğini bilen olmak daha da zor. Bunu övündüğüm için söylemiyorum. Öyle olmayaydım da, mutlu olaydım keşke. Haklılık mı, mutluluk mu? Bence mutluluk.
- Mutlular mı sizce?
Onlara sormak lazım, bana çok fazla genç kız, evli kadın yazıyor. Yardımcı olmaya çalışıyorum elimden geldiği kadar. Ama düşünün kaç kadın var ekranda onları temsil eden, sesleri, güçleri olabilen? “Siz bunu bir kadın olarak nasıl söylersiniz?” diye eleştiren, parmak sallayan hemcinslerim var. Açık konuşmak, erkeğin arkasında değil, yanında durmak kadına yakıştırılan bir şey değil. Ben artık miyavlayan kadın sevmiyorum, net kadın seviyorum.
“Benim hayatla hep bir derdim var"
- Siz aslında haber kökenlisiniz değil mi?
Tabii ben TRT’nin 98 yılındaki son açtığı sınavlarla işe başlamış son spikeriyim. Yani sonradan akitle çalışan, seçilen değilim. Resmi spikeriyim. 9 bin kişiden biz bir 40 kişi seçildik, eğitildik 6 ay, sonra hepimiz yavaş yavaş dağıldık. Birçok arkadaşım şu an TRT’de.
- Sabah haberleri sunduğunuz dönemi de gayet net hatırlıyorum.
TRT’den sonra hep haberle devam ettim. Tv8’de uzun bir geçmişim oldu, 5 sene ana haber sundum üstelik yılların spikeri Erkan Oyal’la. Sonra bana sabah kuşağını verdiler hafta sonu. Orada çok büyük bir başarı gösterdim. Çok değişik bir izleyici yakaladık ve Star’a transfer oldum. Çünkü doğal, organik ve samimiydi.
- Sabah bülteni sunarken de bir derdiniz vardı. Orada da bir şeylere karşıydınız.
Çünkü bir şey için yaşanır ve bir şey için ölünür. Benim için bu lüks çanta ya da pahalı yüzük olamaz. Benim ekranda kadınlara vereceğim bir mesaj olmalı, haksızlığa karşı gelmeliyim. Köpek buluyordum sokakta, alıyordum çamurlu köpeği, yayında sahiplendiriyordum. Bir amacım, bir derdim hayatla hep var.
- Haberden “Kısmetse Olur”a geçiş nasıl oldu? O program hem deli izlendi hem de çok eleştirildi.
Ben habercilikten kendi isteğimle ayrılmadım, yorumsuz haber tercih edildiği için ayrıldım. 1,5 sene yani bankada bin 700 TL param kalana kadar da, en ufak bir kanalda, en ufak bir haberi sunmaya hazırdım. Böyle bir teklif gelmedi. Şimdi cebinizde bin 700 lira kalmış, size de Türkiye’nin en büyük kanalı Kanal D’den böyle bir teklif gelmiş, tabii ki kabul ettim. Üstelik kadın-erkek ilişkisi ki benim uzmanlık alanlarımdan biri, psikoloji eğitimim de var, kitabım da var. Programa da o kaliteyi getirdiğini düşünüyorum yorumlarımın. Dakikalık reytinglerde en çok izlenen yerler kritik ve yorum bölümleri oluyordu
- Evet, azar köşesi vardı neredeyse.
En çok kadınlara kızıyordum. “Bana bağırıyor” diyen kadına “Bağırttıran sensin, kendine kız” diye kızıyordum. Bağırılmasına izin veriyor, ertesi gün yine onunla beraber oluyor. Kimse sana bağıramaz sen bağırttırırsın. Rahatsızsan, oradan uzaklaşacaksın.
“Kadınla erkek zebrayla zürafa gibi”
- Ekranda erkeklerden dert yanarken görüyorum sizi çoğunlukla…
Sürekli kendimle dalga geçerim ekranda “Koca bulamadım, bak görüyor musun, kimse beni beğenmiyor” diye. Sizce bu gerçek olabilir mi? Olamaz. Ben gördüğüm ilgiyi biliyorum bu işin şakası, nasıl beni izleyen kadın erkeklerden yakınıyor, kocasızlıktan, aldatılmışlıktan, terk edilmişlikten yakınıyor. Ben de diyorum ki, “Ekran önündeki sarışın kadın da bunlardan yakınıyor, korkmayın”. Bu empatiyi kurmak için samimiyetle davranıyorum hemcinslerime. Yoksa erkek veya koca aradığımdan değil. Zaten aramadan gelir kısmetse ya da gelmez, gelse de gider. Su akar, yolunu bulur. Ama bizim sektörde gerçekten zor.
- Neden zor?
Türk erkeği son derece sahiplenici, ağzından çıkan her lafı büyüten, kıskanç, ağır kompleksli, kadın güçlendikçe onu paçasından aşağı çekmeye çalışan, kendine her şey mubah, kadına yasak kafasında olduğu için erkeğin bu sektördeki, ekran önündeki bir kadını taşıması son derece zor zaten. Ben burada söylemek istediğimi söyleyemeyeceksem, hemcinslerime vermek istediğim mesajı veremeyeceksem, rahat olamayacaksam, evde kocam ne der diye düşüneceksem, ne işim var benim ekranda?
- İlişkiniz var mı? Ya da hayal ettiğiniz biri?
Şu anda bir ilişkim yok, hayal ettiğim adam hiç yok, çünkü kadınla erkek zebrayla bir zürafa kadar birbirinden farklı iki yaratık. Güdüleri farklı, hormonları farklı, hayattan beklentileri farklı, kadın erkek birbirini anlayamaz, anlayış gösterebilir. Benim karşıma da anlayışlı bir erkek çıkmadı.
- Peki, siz anlayışlı mısınız?
Çok anlayışlıyım, özellikle erkeklere karşı. Belki de ondan, belki fazla vererek cezalandırıyorumdur. Maddi manevi her şeyi paylaşıyorum.
- Erkekler güçlü, dominant kadından pek haz etmiyor galiba bir de…
Dominantlık nedir? Kendin olabilmektir. İsteklerini söylemektir. Dominant aslında sözlük anlamı olarak başkasına baskı yaparak, kendi istediği yöne çekmek, kendi beğenilerine onu zorlamak demektir. Yani “Bunu yapacağız” “Bunu giyeceksin” “Benim anneme gideceğiz” “Bu saatte evde olacaksın” demek.
Asla bunu yapmam. Sadece “Ben neyim?” onu ortaya koymaya çalışıyorum. Karşımdakini değiştirmeye çalışmıyorum. Ama Türkiye’de kendin olmak zor zaten, kendin olunca hemcinsin bile dominant diyor.
“Erkek için yaşayan kadın sonunda pişman oluyor”
- Erkek istiyor diye işini bırakan, kıyafetlerini değiştiren kadınlar günün sonunda mutlu oluyor mu sizce?
Kesinlikle olmuyorlar, erkek için yaşayan kadın sonunda yediği kazıkla daha da pişman oluyor. Ben hiçbir şeyimi değiştirmiyorum, olduğum gibiyim, ayrıldığım zaman hiç olmazsa yine geriye birlikte yaşamak zorunda olduğum tek kişiye, kendime dönüyorum. O yüzden de diyorum ki, inandıklarını yap. İkiyüzlü kadınların azalmasını istiyorum.
- İkiyüzlü kadın derken?
Pahalı bir çanta, şık lokantalarda yemekler, pahalı takılar için erkeklerin terörüne boğun eğip, sonra da kadın hakları diye yürüyen bana kadınım diye gelmesin. Kadın kadındır, erkek de erkek. Eşitiz ama dişiliğimizle de farklıyız. Tek farklı olduğumuz yer dişiliğimiz, onu tabii ki unutmayacağız. Ama bizde öyle bir algı var ki, net olan, dik konuşan, ne istediğini bilen kadın sanki dişi değil.
Güçlü kadına kadın muamelesi yapılmıyor. Bu da aslında kadını yok saymak. Niçin kendi yapabileceğim bir işi bir erkeğe miyavlayarak yaptırayım? Ben tam tersi onun işini kolaylaştırmalıyım diye düşünüyorum. Bizim toplumda da erkek bir süre sonra kendini eksik hissediyor. Çünkü onlar sadece kadınlar için bir şey yaparlarsa kendilerini önemli görüyorlar.
- Kadınların hataları nedir?
Onları yetiştirirken yaptıkları zayıflıklar mesela. Kendi kocaları zamparalık yapınca boşamalara kalkıp, oğlu zamparalık yapınca “Aferin koçuma” diyen bir Türk kadını var. Utanıyorum. Kadın cesur olsun. Dayak diyen kadın artık “Ben gözümü musluğa çarptım” demesin, “Bana vurdular, ben bunu hak etmedim” desin.
Dünya Çünkü şiddet için geçerli bir neden yok. Bu yapanın ayıbı, kadının değil. Biz utana sıkıla büyütüldüğümüz için “Aman sus kızım, aman kimse duymasın, aman ayıp olmasın, aman toplum bilmesin” denildiği için bize hep sustuk yıllarca. Hep başımız ezildi.
“Birini kendinden önemli tuttuğunda aşıksındır”
- Ben sizden bir aşk tanımı istiyorum. Aşk nedir?
Aşk dünyanın en güzel şeyi, çorbanın tuzu, aşk her şeyi bir süreliğine insana halüsinatif gösteren, olmayanı kendi kafanda var ettiğin ama mutlaka sonu olan, yaşanmaya değer, keşke her bahar çıksa da yaşasam dediğim ama bugüne kadar o kadar sıklıkla nasip olamayan muhteşem bir duygu. Çok şükür yaşadım birkaç kez. Yine olsa yine yaşarım. Pişmanlıklarım yok. Aşk bence zaten kimyamızda var ve bunun bir yaş aralığı var. Ya çok erken yaşlarda yaşanır 18- 24 arası ya da olgunluk çağında 40’lı yaşlarda ve sonrasında yaşanır
- Aşık olup, evlenmek mi yoksa mantık yolunda ilerken sevmek mi?
Ben aşık olup, evlendim ve boşandım. Ama aşklarımı yaşadığım için hiç pişman değilim, hayat ne ki zaten. Aşık olunca sonuna kadar götürmek istiyorsun. Aşk mantığın devreden çıktığı nokta, şehir değiştirebilirsin, ülke değiştirebilirsin, onun için her şeyi yapabilirsin. Birini kendinden daha önemli tuttuğunda ona aşıksın demektir. Süresi de karşındakinin seni tüketmesiyle ilgili. Sonsuza kadar sürmez ama benim yaşadığım aşk gibi 6 ayda da bitirebilir adam, hakaretleri, sömürüleri, aşağılamalarıyla, 6 yıla da uzatabilir. Aşk biter sevgiye dönüşür, o güzel yılların hatırına evlilik yürüyebilir.
- Hakaret diyorsunuz ya, siz o hakaretleri 6 ay bile çekmezmişsiniz gibi geliyor bana.
Çektim, çektim. İçimde hiçbir şey kalmasın, duygu bitsin ve son pişmanlık, geri dönüş isteğim olmasın diye çektim. Yapabileceğim her şeyi yaparım, dayanabileceğim her şeye dayanırım sonra da “Bu kadarmış” der ve elektrik otomatını kapatır gibi kapatırım. Severek de ayrılabilirsin, teknik olarak ayrılman gerekiyordur. Yaşadığın hayata tahammülün kalmamıştır. Ama yapabileceğin her şeyi yaparsan, sonuçta pişman olmuyorsun.
“40’ını geçip de hiç evlenmemiş adamla evlenmeyeceksin”
- Evliliğinizden ne öğrendiniz?
Benim eşim ilk hafta eski sevgilisiyle buluşmuştu. Normal bir kadın çekmez o gün bitmeliydi belki ama kendi söylediği ve halka açık bir yerde yemek olduğu için bunun üzerine düşündüm, başka bir şey oldu üzerine düşündüm. 3-5 derken, artık baktım olmuyor. Biraz da yürütmeye çalışmak gerekiyor, o kadar da hafife almamak gerekiyor.
Sonuçta nasıl bu kanalla da bir kontratım var her canım sıkıldığında çekip gidemem, her seferinde düşünmem gerekir. Bunun gibi bir şey evlilik bir akit, altına imza attığın bir şey. Bence zaten zor ayrılmak için yapılan bir şey. Şu tezimi de kanıtlamış oldum; 40’ını geçip de hiç evlenmemiş adamla evlenmeyeceksin.
Çünkü mutlaka bir bağlanma problemi, anneye aşırı düşkünlük, aşırı titizlik veya başka türlü psikolojik sorunlar vardır. İkinci evliliğini yapan, bağlanma sorunu olmayan, çocuklu, aile hayatını seven erkekler bence daha ideal.
- Günümüzde ilişkilerin tanımı değişti mi?
İletişim yok, maddiyat en önemli kriter, insanlar paylaşmayı unutmuş, herkes kimden ne kıl koparırsam, “Domuzdan kıl koparmaya bakmak” diye bir deyim vardır ya işte ona bakıyor. Boşanmalarda çocuklar unutuluyor, para kavgalarına düşülüyor. Bence insanlar insanlığını yitirdi, evlilik de amacını.
- Evlilik itibar mıdır?
Birçok insan için statüdür, birçok insan için aklanmaktır. Çok görmedik mi sanat dünyasında da sıkıştığı an evlenenleri. Sıkışınca evleniyor ve aklanıyorlar. Anne olmak kullanıyor namus ölçüsü olarak. Anne olamadım ve şu an bekârım, ne namussuzum ne de aklanmaya ihtiyacım var. Ne annelik ne de koca bir kadını aklamaz. Namuslu olmanın yolu belediyeden geçmez, çoğu zaman belediye insanları bağlamaz, mahkeme de ayırmaz çünkü bizim etimiz kanımız, duygularımız var, bunlarla biz insanız. Vicdanı olan bunların hiçbirine ihtiyaç duymaz.
Kanal D’de “4 Kadın Zamanı”
- Program nasıl gidiyor? 4 kadın anlaşmak zor değil mi?
4’üyle de şahane anlaşıyorum, yayında da kuliste de hiç problem yaşamadık. Birbirimize alışmamız, içeriğin oturması, herkesin uzman olduğu konuda konuşur hale gelmesi ve kadınlara faydalı bir şey yapmak için doğru çizgiyi bulmamız biraz zaman alacak. 4 kadın oraya geldiyse, o kadınların yaşanmışlıkları ve fikirlerinden çok da güzel örneklemeler çıkabilir. Çünkü 4’ümüz de marjinal şeyler yaşamış, farklı kadınlarız.
(Buket Aydın / Milliyet)