Seks satar öldü, şimdi fikir satıyor! OT dergisi nedir?
Yeni Yüzyıl gazetesinde renkli röportajlara imza atan Işıl Cinmen tüm dünyada can çekişen dergiciliği masaya yatırdı. Peki, ne oluyor?
Işıl CİNMEN'in röportajı
Tüm dünyada can çekişen bir sektör, Türkiye’de küllerinden doğuyor. Kitap okumamasıyla ün salmış bir ülkenin çocukları, çoğu saman sarısı yapraklı, köhne görünümlü, tuhaf isimli dergileri ellerinden düşürmüyor. Peki, ne oluyor?
Farkında mısınız, ülke harıl harıl dergi okuyor.
Ot, Bavul, Fil, Deve, Socrates, Kafa, Karakarga, Cins ve daha birçok tuhaf isimli dergi var raflarda...
Zaytung istediği kadar dalga geçsin, “Evdeki Malzemelerle Kolay ve Pratik Popüler Edebiyat Dergisi Hazırlama Rehberi” haberleriyle ti’ye alsın... Gülün geçin.
İnanılmaz olan şu: Tüm dünyada can çekişen bir sektör, Türkiye’de küllerinden doğuyor.
Evet, hepsi süper değil, hatta bazıları özgün bile değil.
Dert değil, kötü olan zaten hemen elenir.
Önemli olana bakın siz!
Kitap okumamasıyla ün salmış bir ülkenin çocukları, çoğu saman sarısı yapraklı, köhne görünümlü, internette bulunmayan bu dergileri ellerinden düşürmüyor.
Vogue’un büyük prodüksiyonlarıymış, Cosmo’nun seks sırlarıymış, GQ’nun havalı fotoğraflarıymış... Hiçbiri kar etmiyor! Onlar satmıyor, bunlar satıyor!
İlk defa Victoria Secret kızının memesine değil de, Adile Naşit’in gülüşüne uzanıyor eller.
İlk defa fotoğrafa değil de, yazıya odaklanıyor gözler.
İlk defa seks değil de, fikir satıyor işte! Daha büyük başarı olur mu?
Her şey Ot’la başladı; yolu onlar açtı.
Türkiye kutuplaşa kutuplaşa buz kesmişken, ateşi yakıp “Gelin, hepimize yer var!” diye bizi sağdan soldan toparlamaya başlayan onlar oldu.
Bu toparlanma sayfalarda da kalmadı, yemekler başladı... “Yüzyüze konuşmalısınız” dediler, “Birbirinizin farklı seslerini duymalısınız...”
Düşünsenize! Teoman ve Dücane Cündioğlu’nun aynı masada...
“Ne alaka?” değil, var işte bir alaka!
Zeki Demirkubuz, Nazan Öncel, Enis Batur, Murat Uyurkulak, Gündüz Vassaf, Ahmet Mümtaz Taylan, Hakan Günday, Burak Aksak, Jehan Barbur, Hasan Saltık, Murat Menteş, Zülfü Livaneli, Sevan Nişanyan ve buluşması hayli zor görünen daha birçok isim, kutuplaşmaya inat Ot’un sayfalarında yanyana duruyor, bize çok değerli bir şeyi hatırlatıyor.
Söz, Ot’un ‘her şeyden sorumlu’ kişisi Nurhak Kaya’da... Ve o, sadece 24 yaşında!
Hep şunu merak ettim: Bu ‘ot’ hangi ot?
Uyuşturucu olan değil, diğer ot. Ot, papatya ya da gül gibi değerli bulunmaz; bizimkisi de önemsiz bulunan bir şeyi onurlandırma girişimiydi bir nevi. Hayatımızda var olan, her an rastladığımız ama önemsemediklerimize hak ettikleri değeri vermek istedik.
Ot, tam olarak ne dergisi?
Ot, bir tahammül dergisi. Nadir Sarıbacak Altın Portakal’daki ödül konuşmasında “Belki bir duble rakı ya da bir demlik çay. Muhabbet kurtaracak bizim dertlerimizi" demişti. Ot’un kimliği de buradan çıkıyor. Kutuplaşan Türkiye’de çok sesli dergicilik yapıyoruz. Türkiye’de insanlar birbirine önyargıyla yaklaşıyor, herkes birbirinden şüpheleniyor. Kimse birbirini tam anlamıyla tanımıyor. Oysa, birbirine önyargı besleyenler aynı mahallenin çocukları... Hayatta bizi kutuplaştıran sebeplerden çok daha değerli birleşme alanları var: örneğin ortak dertlerimiz… Ot şunu söylüyor: Hepimiz farklı şeyler içsek de aynı sofradayız, birbirimize tahammül etme gücümüz var. Tahammül, aynı zamanda sevgiyi de doğuruyor. Tamamen inançlı biriyle ateist biri, bir burjuvayla varoşun bağrından gelmiş biri, tüm etnisitelerden insanlar masamızda da, sayfalarımızda da bir arada. Ot, farklı kesimlerden insanların bir arada yaşama kültürünü temsil ediyor.
Nasıl başladı?
Üç buçuk yıl önce Metin Üstündağ öncülüğünde yayın hayatına başladı; ben o zaman 20 yaşındaydım, benden küçük kimse de yoktu. Dergi ilk çıktığında kimliği oturmamıştı. Yavaş yavaş, doğalında gelişti... Git gide okuyucu kitlesi artmaya başladı.
KLASİK ŞARKILAR, GÜZEL KİTAPLAR GİBİ
Son zamanlarda tirajınız 45 bin bandında... Havalı aylık dergilere kıyasla inanılmaz bir rakam! İlk patlama ne zaman oldu?
Gezi’de... Faruk Kaya’nın fikriyle TOMA kapağı yaptık. Gezi’yle birlikte gücümüzün arttığını fark ettik. O zamana kadar düzenli bir artış vardı ama patlama orada oldu. Biz kusursuz bir dergi değiliz, samimi bir dergiyiz. Okuyucunun da samimiyete ihtiyacı varmış. Biz profesyonel amatörlük yapıyoruz. Amatörlüğün getirdiği samimiyeti profesyonelce insanlara veriyoruz. Tasarımımız, kağıdımız, fotoğraflarımız, biçimimiz o havalı dergilerin çok gerisinde ama insanların da o havaya değil, hava alabilecekleri bir alana ihtiyacı var.
140 karakterden fazlasını okumak istemeyen bir insan topluluğuna içi yazı dolu bir dergiyi nasıl okutuyorsunuz? Sihirli kelime ne?
İnsan ve arşiv.
Ne demek bu?
Habere ulaşım artık gazete ya da dergi merkezli değil, internet üzerinden yürüyor. Biz haber vermiyoruz; biz hikaye anlatıyoruz ve kavramsal olanı tartışıyoruz. Gündelik olanın tezatı, arşivlik olandır. Bu sayfalardaki yazıları 20 yıl sonra açıp tekrar baktığında zamanının geçmemiş olduğunu göreceksin. Klasik şarkılar, güzel kitaplar gibi… Hayatta politikadan, aktüel gündemden çok daha önemli şeyler var. Her insanın bir hikayesi var ve herkesin diğer insanların hikayelerine tanık olmaya ihtiyaçları var... Ünlü, ünsüz, fakir ya da zengin, herkes hayatının belli anlarında kırılmalar yaşıyor, çarpıcı hikayelere tanık oluyor. Bunların anlatılmasından, anlatılanların arşivlenmesinden daha güzel ne olabilir? Sinema ve roman bu yüzden var, Ot gibi dergiler de bu yüzden olmalı.
WHATSAPP KAVGALARI
Nasıl çalışıyorsunuz?
Kolektif bir çalışma düzenimiz var. Ben günde üç, beş saat uyuyarak tamamen Ot için çalışıyorum, yazı işleri müdürüyüm. İçeriğini birkaç arkadaşla birlikte yapıyoruz. Gizli editörlerimiz var. Yekta Kopan mesela, heyecanını hiç kaybetmeden her ay önerilerle gelir. Murat Menteş ilk günden beri OT’a büyük katkılar verdi, fikirleriyle bizi yönlendirdi. Ahmet Mümtaz Taylan Ot’un gizli genel yayın yönetmeni bir nevi; neredeyse her hafta bir araya gelir, Ot’un geleceğini tartışırız. Birçok ismin Ot’ta yazmasına o vesile oldu, Ot’u evladı gibi görüyor. Mahmut Fazıl Coşkun, entelektüel kapasitesi çok yüksek olduğu için göremediğimiz yerleri görüp, bize yardımcı olur. Dücane Cündioğlu akıl hocamız gibidir… Gündüz Vassaf, Murat Uyurkulak, Mert Fırat, Ayça Örer, Seray Şahiner, Ertuğrul Mavioğlu, Ali Atay, Selçuk Aydemir, Burak Aksak… Dergide yazı yazmak dışında da emeği olan o kadar çok isim var ki…Türkiye’nin yönetmenlerinin, gazetecilerinin, aktörlerinin ve yazarlarının dahil olduğu bir de WhatsApp grubumuz var.
O grup gül gibi geçinip gitmiyor herhalde!
Elbette hayır, acayip kavgalar oluyor ama kavga etmek de bir iletişim biçimidir. Bu da demokrasinin bir gereğidir.
YEMEĞE DİZLERİM TİTREYEREK GİTTİM
Ya yemekler? Her ay geleneksel Ot yemekleri düzenleniyor. Onlarda gerginlik çıkıyor mu?
İlk yemeğe dizlerim titreyerek gittim. Kendimiz düzenlememize rağmen korkudan 10 dakika geç gittim. Farklı dünyalardan sayısız insan bir araya gelecekti, türlü kavga ve tartışmalar çıkabileceğini ve derginin o gece kapanacağını düşünüyordum. Ama garip bir şey oldu; herkes birbiriyle çok ilgiliydi, en zıt insanlar birbirleriyle en çok konuşanlar oldu. Bu yemekleri genişleterek Türkiye’nin entelektüellerinin toplandığı bir fikir masası oluşturmak istiyoruz. Her ay büyüyerek devam ediyoruz.
Dergi, kendi kendini çevirebilecek kadar para kazanıyor mu?
Ot, Türkiye’deki nadir bağımsız yayın organlarından biri. Maddi anlamda kendimizi çeviriyoruz; şimdilik sadece kitap, sinema ve tiyatro reklamları alıyoruz. Aynı zamanda üç ayda bir yayımlanan çizgi roman dergimiz Otlak ve yayınevimiz Ot Kitap var. OT Kitap’tan bastığımız kitaplar, çok kısa zamanda çok büyük ilgiyle karşılaştılar.
Ya telif meselesi? Yazarlarınıza para ödüyor musunuz?
Edebiyat camiasında bugüne kadar ödenen telif, lütuf olarak görüldü. Yazarlar da buna alışmış, para konuşmaya utanır olmuşlar. Bizim bütün dergi yazarlarımız telif alıyor, edebiyattaki bu sömürü düzenini kırmak istiyoruz.
BENZERLERİNDEN SAKINMAYIN
Benzerlerinin çıkması Ot’u kötü etkiledi mi?
Etkilemedi ama bu işin ticari bir iş olduğu algısı yaratmış olabilir. Türkiye’de iyi bir iş çıktığı zaman mutlaka benzerleri de çıkıyor. Edebiyat dergilerinin çoğalması neden olumsuz olsun? Bütün dergiler dibe doğru giderken, piyasaya canlılık geldi. Dergicilik bitti derken yeni bir alan yarattık.
Sizi çok sert eleştirenler de var. Neden bu kadar öfkeliler?
Eleştirenlerin dergiyi düzenli okuduklarına eminim. Ot popülerleştikçe samimiyetinin azaldığını düşünüyorlar, halbuki öyle değil. Elbette eleştirilecek çok şey var ama Ot değerli bir şekilde popülerleşiyor. Türkiye’nin entelektüel derinliği en yüksek kalemleri OT Dergi’de yazıyor. Sorum şu: Bizim gibi dergiler olmasaydı hayat daha mı iyi olacaktı? Ot ve diğer dergiler sahip çıkılması gereken, iyi yayın organları... Maruz kaldıklarımızdan kurtulmak için değerli olanlara sahip çıkmaya çalışsak daha iyi olmaz mı?
EXPRESS/YÜCEL GÖKTÜRK
BABANIN FİKRİ
Türkiye dergiciliğinin en önemli ve kıdemli isimlerinden Yücel Göktürk’e, Express’in 143’üncü sayısını matbaaya yetiştirme telaşındayken “Bu dergi furyasına ne diyorsunuz?” diye sordum. Şöyle dedi:
“Dergi nedir”e dair en çarpıcı aforizmalardan birini Cemil Meriç, ‘Büyük Ülke’de söylemiş: “Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri, ama taze ve sıcak bir tefekkür.” Ama her aforizmaya olduğu gibi, buna da temkinle yaklaşmak gerekiyor, hele bu aforizma çağında! Dergi övülürken kitap ve gazeteye ‘fazla’ haksızlık ediliyor; ciddiyetin bir mahzuru yok, kimseye zararı yok. Dergi furyasına gelince… Şunu söylemek isterim: Bin çiçek açsın, bin fikir doğsun. Ama tabii çiçek var, çiçek var. Yakaya takılanı var, sevgiliye, dosta götürüleni var, bahçeye, balkona dikileni var. Şiire, şarkıya konu olanı var. Bir de tabii yapma olanı, çakma olanı, plastiği var. Farklar hemen fark edilir. Hemen değilse de biraz yakından bakınca. Herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde dergi bolluğundan şikayet abes olur. Hele Türkiye'denin şu halinde. Durumumuz Basho'nun şiirindeki gibi: Cehennemde yürüyoruz, çiçeklere bakarak.
CİNS/İSMAİL KILIÇARSLAN
HEDEFİMİZ MUHAFAZAKAR KESİM DEĞİL
Dergiyi çıkarırken şu tanımı çok belirsiz 'muhafazakar kesim'i hedef aldık diyemem. Cins'in yayına başlarken iki net hedefi vardı: Kültürün popülerleşmesini sağlamak ve Türkiye'deki verili kültürel iktidar dili ile mücadele etmek. Hedef kitlemiz 18-25 yaş arası okuyan-yazan gençlerdi ve okuyucuları, dergiyi sahiplendi çünkü okuruna ideolojik bir körleşme değil, doğrudan bir gelişim katkısı sağlamayı hedefledi. Gönül ister ki, bu hay huy arasında 'kültür'ü odağa yerleştiren dil kazansın. Ne denir? Yaşayalım görelim.
BAVUL/ÖNDER ABAY
SOKAK, SORUMLULUK İSTER
Biz, 1989 Sokak Dergisi’nden bugüne gelen sokak geleneğini layıkıyla devam ettirmek istedik. Evet, sokağı yeniden keşfetmedik ama güncel dergiler arasında değerlendirirsek sokak yönümüz bir yenilik getirdi. Sokakla ilgili bir iş yapıyorsanız, gerçeği olabildiğince yalın ve açık şekilde ifade etmek zorundasınız. Aksi takdirde -Yılmaz Güney’e selamla- tarih bizden hesabını sorar. Medyada ifade alanı olan kişilerin hikayelerinde hata yaparsanız tekzip yersiniz ve konu kapanır. Ancak doğal şartlarda ifade alanı olmayan insanlar hakkında birkaç kat daha dikkatli olmanız gerekir. Okuyucularımıza, aslında bu şehrin diğer mahallelerini, normalde birçok okurun aynı diyalog zemininde bile bulaşamayacağı insanların hikayelerini gösteriyoruz.
SOCRATES/CANER ELER
İNSANLAR BAL GİBİ DE OKUR
Genel bir kabul var Türkiye’de; “İnsanlar okumaz, futbol dışında bir şeyi hiç okumaz” diye... "Halk bunu istiyor" minvalinde. Socrates’in tek derdi, bu algıyı değiştirebilmek; edebiyat, müzik, sinema gibi disiplinlerin sporla temas ettiği noktaları yakalayıp insan hikâyelerini öne çıkarmak ve sporun temsil ettiği değerlerden uzaklaşmadan kendimizi anlatabilmekti.
Son yıllarda yurt dışındaki spor dergileri yükselişe geçti ve biz de onları imrenerek okuyup takip ediyorduk. Sonra Türkiye’de de, başta Ot olmak üzere, dergiciliği yeniden ayağa kaldıran işler ortaya çıktı ve biz, tüm bunlardan ilham alıp kendimizin de severek okuyabileceğimiz bir spor dergisi yapmak için harekete geçtik. Geri dönüşler en azından yanlış bir yolda olmadığımızı gösteriyor. Umarız böyle devam eder.
Işıl Cinmen / Yeni Yüzyıl