Abdüllatif Şener: Abdullah Gül'ün adaylığı Erdoğan'a yarar
AKP kurucusu ve eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, 2019'da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri için Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu'nun Abdullah Gül'ü aday göstereceği yönündeki iddialara cevap verdi.
Gül'ün aday olması durumunda ikinci tura kalma ihtimalinin olmadığını söyleyen Şener, "Twitter’ın engellenmesi kanununu onayladı, arkasından yasak gelince yurtdışı üzerinden tweet’ler attı. Direneceği konularda hiç direnmedi" diyerek CHP seçmeninin de Gül üzerindeki algısının böylece bozulduğunu anlattı.
Karamollaoğlu'nun verdiği cevapların özünde, “Adayımız Gül’dür” demediğini ve SP liderinin tüm partilerle görüştüğünü kaydeden Şener, "Sorumlu siyaset böyle bir şey zaten" dedi.
Türkiye’de rejimin giderek BAAS modeline evrildiğini söyleyen Abdüllatif Şener, muhalefetin 2019’da Erdoğan’a karşı kazanmak için doğru ismi aday göstermesi ve yerel seçimde başarılı olması gerektiğini söyledi.
AKP kurucusu ve eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in ismi son dönemde, 2019 seçimlerine yönelik senaryolarda sıkça yer alıyor. Geçen ay CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmesi ve geçen pazar yapılan İYİ Parti kongresinde “en çok alkış alan konuk” olması ile bir kez daha gündeme gelen Abdüllatif Şener, belediye başkanlığı ve cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda “açık kapı” bıraktı.
Şimdiye kadar adaylık konusunda hiçbir partiyle görüşmediğini belirten Şener, “Ancak karar vericiler kendilerinin yol haritasıyla ilgili bir zeminde gerekli olduğuma inanırlarsa durumu değerlendiririm” dedi.
Şener’in, muhalefetin 2019 seçim stratejisi, adaylık iddiaları ve gündeme ilişkin Cumhuriyet'ten Ayşe Sayın'ın sorularına verdiği yanıtlar ana başlıklarıyla şöyle:
"Rejim değişti, BAAS’a evriliyor"
16 Nisan referandumu ile birlikte Türkiye’nin rejimi değişmiştir. Artık demokratik rejim değildir. Artık uluslararası değerlendirmelere göre, Türkiye diğer Ortadoğu rejimlerine benzer bir rejime dönüşmüştür. BAAS rejimine diyeyim. Buna doğru evrilmektedir, ama bu süreç tamamlanmamıştır.
Nedeni de 16 Nisan referandumuyla kabul edilen anayasanın maddelerinin bir kısmı hemen yürürlüğe girmiştir ama bir kısmı ise ilk seçimden sonra yürürlüğe girecektir. Önümüzdeki ilk seçimleri eğer Erdoğan kazanırsa, Türkiye’deki rejim artık Ortadoğu’da görmeye alıştığımız rejimlerden biri olacaktır.
Referandumda kabul edilen sistem tam bir ucubedir. Yani başkanlık desen değil, parlamenter demokrasi deseniz, o değil. Böyle bir ucube rejimi Türkiye hak etmiyor, düzeltilmesi lazım. O bakımdan önümüzdeki seçimler önemli. Muhalefet adayı kazandığında, restorasyon zaman alsa da belli bir rahatlamayı hemen o seçimin ertesinde iklim olarak elde edebileceğiz.
Muhalefetin aday profili
3 şeyin önemli olduğunu düşünüyorum. Birincisi “seçim güvenliği”dir. Mutlaka muhalefet seçim güvenliğini sağlamak zorundadır. İkincisi cumhurbaşkanlığı seçiminden önce Erdoğan’ın seçimleri kaybedeceğine dair muhalefetin güçlü bir rüzgârı estirmesi lazım. Bu rüzgârı estirecek.
Seçim güvenliğini de test edecek en uygun zemin, belediye başkanlığı seçimleridir. İstanbul’u, Ankara’yı, İzmir’i hele Akdeniz’i, büyük kentleri silip süpürecek bir muhalefet ortaya çıkarsa, Erdoğan’ın kaybedeceğine dair inanç pekiştirilmiş olur, bütün seçmenler nezdinde böyle bir algı oluşur ki bu son derece önemlidir. Üçüncüsü de “doğru aday”dır. Ben “doğru aday” dediğimde, (gülerek) “kendini mi kastediyorsun” diyorlar. Hayır.
Zaten ilk turda her partinin kendi adayını çıkarmasının doğru olduğunu düşünüyorum. İlk turda ittifakın adayı diye ortaya çıkmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Ama şu önemli, ilk turda her partinin adayı olsa bile, ikinci tura çıkan adayın mutlak surette, CHP’nin, İyi partinin, SP’nin, HDP’nin oylarını ful alabilecek, SP ve HDP’nin AKP’deki “emanet oylarını” da ful alabilecek bir adayın olması lazım. Bu 3 koşul uygulandığında, ciddi bir hata yapılmazsa, Sayın Erdoğan seçimi kaybeder.
Cumhurbaşkanlığına açık kapı
Şu ana kadar hiçbir partiyle herhangi bir adaylık nedeniyle bir görüşmem olmadı. Onun için bu olumsuz yapının değişmesi için çaba harcıyorum. Bu söylediklerim de hep siyasetçilere yön vermek açısındandır. Çünkü önümüzde daha 1.5 yıl var. Bu sözleri şimdiden söyleyeceğiz. Çünkü birisi “kral çıplak” demediği zaman kimse bunu söylemeye cesaret edemiyor.
Tek başımıza kalsak da doğruyu söyleyeceğiz. Bireysel anlamda siyasetten bir beklentim var mı? Doğrusu bu saatten sonra milletvekili olmayı düşünmüyorum. Ama önümüzdeki diğer kombinezonlarla (belediye başkanlığı, cumhurbaşkanlığı) ilgili olarak, karar vericiler kendilerinin yol haritasıyla ilgili bir zeminde gerekli olduğuma inanırlarsa, durumu değerlendiririm.
Kılıçdaroğlu ile görüşme
Bu konuda Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da açıklama yaptı, ben de yaptım. Ben diğer bütün partilerle de görüşüyorum. SP, İYİ Parti, hatta HDP’li bazı yetkililerle de görüşüyorum. Kılıçdaroğlu ile bu tek görüşmem de değildir. Daha önce de birkaç kere başbaşa görüştüm. Fakat öyle somut adaylık falan konuşmadık.
Türkiye’nin içinde bulunduğu durumla ilgili, siyasetle ilgili, önemli, yapılması gerekenler konusunda görüşlerimi söyledim, onun etrafında sohbet ettik, hepsi bu kadar. (Teklif gelirse sorusu üzerine) Geldiği zaman basındaki, siyasetteki dostlarla da tartışır, ne gerekliyse ona göre bir değerlendirme yaparız.
SP’nin rolü
Bu süreçte Saadet Partisi’nin önemli olduğunu düşünüyorum. AKP’ye destek veren Kürt seçmeninin nasıl rol oynadığını söylemiştim. AKP’de, SP’nin çok sayıda emanet seçmeni var. Barajı aşma şansı olmadığı için o emanet seçmen halen AKP’nin içinde. Ve bir alternatif oluştuğu taktirde SP, Erdoğan’daki emanet oylarını alabilecek durumundadır. İddialı bir çıkış yaptığında SP’nin oyu hem de sadece AKP’deki oylardan azaltmak suretiyle en az 5-6 puan oyu olduğunu da düşüyorum. SP’nin bu konumu Erdoğan’ı sarsabilecek en önemli etkenlerden biridir.
Gül SP’nin adayı olacak mı?
Basın meraklı, Gül’ü sordular. Temel Bey, sorulunca bir şey söylemek durumunda kalıyor o da cevap veriyor. Verdiği cevabın özünde, “adayımız Gül’dür” demiyor. Ama “acaba yakınlık duyuyor mu?” diye sorgulamaya yöneliyor basın. Ama böyle bir durum yok.
Benim gördüğüm, edindiğim, samimi olarak görüştük (Karamollaoğlu’yla) böyle bir aday belirlemiş değiller. Ama Temel Bey dikkat ederseniz herkesle görüşüyor. Benimle de, Gül’le de görüşüyor. Hatta Erdoğan’la, Meral Akşener’le de, Kılıçdaroğlu ile de görüşüyor. Sorumlu siyaset böyle bir şey zaten.
"İkinci tura kalamaz"
Abdullah Gül aday olursa ikinci tura kalma ihtimali yoktur. Çünkü, CHP tabanı oy vermiyor, vermeyeceğini de net olarak açıklıyor. Yılmaz Özdil bile diyor ki, Gül -Erdoğan başbaşa kalırsa Erdoğan’a oy veririm diyor.
Bu biraz, Cumhurbaşkanlığı dönemindeki olumsuz tutumundan kaynaklanıyor. Twitter’ın engellenmesi kanununu onayladı, arkasından yasak gelince yurtdışı üzerinden tweet’ler attı. Direneceği konularda hiç direnmedi. Daha doğrusu Erdoğan, ne gönderdiyse onayladı. Bu CHP seçmenindeki Gül algısını bozmuştur. Ve tabanını da biraz tanıdığımı düşünüyorum ama olumlu bakan bir CHP’liye rastlamadım.
Erdoğan’ın çizdiği sınırlar
Türkiye’de siyasetin paradigmasını Erdoğan çiziyor. Öyle bir çerçeve çiziyor ki, o sınırların dışına taşmak doğruyu inkâr etmek anlamına veya doğrudan sapmak anlamına geliyor. Bunun en tipik örneği HDP’ye bakış tarzıdır. HDP’nin “sakıncalı” algılanması doğrudan Erdoğan’ın tuzağıdır, bu tuzağa düşmemek lazım. Hesabı yapın. HDP’nin yüzde 10 oyu var, bu oyları gözden çıkaran bir muhalefetin Erdoğan karşısında şansı olamaz. Üstelik kritik bir şey var. HDP’deki Kürt oylarından çok AKP içindeki Kürt oylarıdır seçimin kaderini belirleyecek olan.
Bu oylar Erdoğan’ın da muhalefetin de kaderini belirlecektir. AKP’de en az yüzde 7 Kürt seçmeni oyu var. Şu anda Türkiye’deki en mutsuz seçmen AKP’ye oy veren Kürt seçmendir. Ve önümüzdeki 3 seçimin kaderini de bu AKP’deki mutsuz Kürt seçmen belirleyecektir.
Tek tek saymayayım ama MHP ile ortaklık, bölgedeki operasyonlar, Afrin bu mutsuzluğun nedenleri. En son Erdoğan bozkurt işareti yaptığında büyük bir ayrışma ortaya çıkmıştır. Söylediğim bu olumsuzluklar halen partideki Kürt seçmenin ne olursa olsun oradan kopup başka yere gideceği anlamına gelmiyor.
Çünkü bu konularda bütün partiler aynı kırılganlığı sürdürecek çizgi izlemişlerdir. Bugün HDP’ye, yarın başkasına: Erdoğan ayrıca, karşı cephede ittifak oluşmasın diye sürekli muhafazakâr seçmene hitap eden muhalefet partilerini, CHP’ye yaklaşmaktan alıkoymaya çalışıyor. Bu da o partiler açısından örmüş olduğu bir sınır haline geliyor.
Soruyorsunuz kimle ittifak yapmak istiyorsunuz diye, bakıyorum CHP ve HDP’yi telaffuz etmekten çekiniyorlar, bir bakıyorsunuz CHP bile, HDP’yi telaffuz etmekten çekiniyor. E sizin siyaset alanınızı Erdoğan belirledikten sonra nasıl sonuç alacaksınız? O bilerek bunu yapıyor zaten. Çünkü bugün HDP, yarın CHP, öbür gün İYİ Parti, SP... Diktatörlüğe giden rejimde güç sahiplerinin inisiyatifine bıraktığınızda, HDP’nin yaşadığını diğerleri de yaşar.