Sina Koloğlu: Kızıl Goncalar Seküler dizi olacak
‘Kızıl Goncalar’ dizisi, bazen ‘klasik dizi hikayesine’ dönse de kareler içinde, ‘hatırlatmalar’ yaptığı önemli başlıklar oluyor. Son bölümde Suavi Bey ile gelini Beste, konuşuyorlar. ‘
Sina Koloğlu'nun ODA Tv'deki yazısının bir bölümü şöyle:
‘Kızıl Goncalar’ dizisi, bazen ‘klasik dizi hikayesine’ dönse de kareler içinde, ‘hatırlatmalar’ yaptığı önemli başlıklar oluyor. Son bölümde Suavi Bey ile gelini Beste, konuşuyorlar. ‘Bu hayatta herkesin kapıyı vurup, gitme hakkı olduğuna inanırım. Ama, geri dönüş için aynı şeyi diyemem’ diyor Suavi Bey. ‘Gitmeseydim bilemeyecektim’ diyor Beste. ‘Denemeden bilinmez diyorsun’ Suavi Bey’in sözü. ‘Ama bazı denemelerin de geri dönüşü olmuyor. Beşir Fuat biliyorsun, Milli Pozitivistimiz. Ölümü merak etti, öldü gitti’… Beşir Fuad ile ilgili Soner Yalçın’nın ‘İntihar Ettiği İçin Unutturulan Yazar’ başlıklı makalesi tam da bu bölüme denk geldi. Yazıdan bazı bölümler… ‘"Osmanlı’nın ilklerindendi (…) ‘Türk edebiyatının ilk denemecisi. Gerçekçiliği ve doğalcılığı sistemli şekilde ele alan, ilk edebiyatçı. Kara çalmadan, küçük düşürmeden, özel hayata girmeden; yalanın ve adam kayırmanın karşısına dikilen, nesnel düşünceye, bilgiye dayanan ilk eleştirmeni. (…) Materyalizme inanan ilk felsefeci.’ (…) Yaşamı kadar ölümü de sıra dışı; deneysel ölümün ilk mimarı… 35 yaşında… 5 Şubat 1887’de bilek damarlarını kesip yaşadıklarını kaleme dökerek hayata veda etti’ diye portresini çizmiş Yalçın. Yazının şu bölümü çarpıcı ‘Vasiyeti vardı Beşir Fuad’ın: “Cesedim, anatomi dersinde incelemeleri için Mekteb-i Tıbbiye öğrencilerine verilmelidir.” Böylesine bir yazar, edebiyat tarihinde hep birkaç satırla geçiştirildi. Bunun nedeni intihar etmesiydi.’….
İRFAN BEY YA DA ‘DERİN DEVLET’
Levent bir kahvede İrfan Bey ile konuşuyor. ‘Siz kimsiniz?’ diyor. Çünkü Levent’in hayatındaki en büyük sırrı, İrfan Bey bilmektedir. ‘Eğer Zeynep’ in bu evlilikten kurtulması için bir şey yapmaya kalkarsan, Miray’ın öz babası olmadığını’ dediği andan Levent’in yüzü değişir. Halbuki, bu kahveye, Zeynep’in yurtdışına gidişini neden engellediğini öğrenmek için gelmişti. O değil miydi, pasaportları çıkartan? Ve İrfan beyin kulakları da gayet iyi duyuyordu meğer, kulaklığı tavlanın üstüne koymuş; ‘O halde birbirimizi duymayacağımız şekilde konuşalım’ demişti. 8. bölümdeki sahnedeydi bu. ‘Siz kimsiniz?’ sorusunun cevabı geldi son bölümde; ‘Biz sizi siz, onları onlar yapanlarız’. Suavi bey oğluna bu görüşmeye gitmeden önce ‘İrfan çok can yaktı. Çok şeyler söylediler arkasından’ diyordu. Zeynep’in gidişini onu uçaktan indirerek, engellemişti. Suavi bey; ‘Acımadı yine’ diyordu. Son bölümde yine, İrfan Bey’i, bir haberin durdurulmasında gördük. Hande’nin yazılmasının istemediği haberi Hayri, ‘Yılın bomba haberi’ diyerek vermeye hazırlanıyordu. Hande son bir ümit Seçkin’e gitti. Durumu anlattı. ‘Ben çıkıyorum’ diye hamle yaptı Seçkin işi çözecekti. Bir sahnede Hayri, haberin girmesini beklerken odaya sekreteri girdi; ‘Sizi bir görmek istiyor?’. Beklemediği misafir ile sonraki karede o kahvehanede tavlanın başındaydı Hayri. İrfan bey ile karşı karşıyaydı. ‘Nasıl duydunuz bu haberi’ diyordu Hayri. ‘Yapmayacak mıyız?’ diye sordu. ‘Ben sana yap dediğimde yapacaksın’ gelen cevap. Ve Levent ile Seçkin arabanın içindeydi, anlaşılan, durumu Levent İrfan beye söylemişti; ‘Halletti İrfan Bey amca. Adama büyük borçlandım’. Seçkin; ‘Kim bu adamlar?’ diye soruyordu o da. Devam ediyordu; ‘Gerçek mi Gladyolar, İllüminatiler falan?... Bizim Türkiye tarihinin ‘karanlık dünyasına’ bir göndermeydi dizideki. Sordum ben de ‘Kimdir İrfan Bey?’ dediler; ‘Derin devlet’. Daha geçenlerde bir ‘faili meçhul cinayetimiz’ ‘delil yetersizliği’ ile, tarihin sayfalarına gömülmedi mi?