Skandal sözler: Laiklik zihnimize giydirilmiş bir deli gömleği!
Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan bugünkü köşesine 'laiklik' ilkesine ayırdı. Ancak Kaplan'ın laiklikle ilgili yazdıkları yeni bir tartışmanın fitilini ateşleyecek türden.
Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan bugünkü köşesinde 'laiklik' ilkesini sert ifadelerle eleştirdi.
Laiklik ilkesiyle ilgili, “Bu toplumun tuhaf bir sorunu var: Laiklik. Hiçbir şekilde tartışılamayan, kritik zamanlarda, sopa olarak kullanılan bir pranga bu” ifadelerini kullanan Yusuf Kaplan,"Toplumu germek için kullanılan bir maşa!” tanımlamasında bulundu.
İşte Yusuf Kaplan'ın bugünkü köşesinden öne çıkan satırlar:
"...
Son haftalarda, Atatürk heykellerine yapılan saçma sapan saldırılarla, insanların giyim-kuşamlarına türlü tuhaf müdahalelerle yeniden hortlatılmaya çalışılıyor laiklik…
Yeter, diyorum.
Bu yazıyı, linç edileceğimi bile bile yazıyorum. Hiç kimsenin, söyleneni anlamak ve üzerinde düşünmek gibi bir derdi yok. “Vurun abalıya!” ilkelliği tek geçer akçe hâlâ!
Ama bu yazı yazılmalı.
TARİH BİLİNCİ OLMAZSA, YAPAY SORUNLAR TOPLUMU GERER VE HAKİKATİ LİNÇ EDER
Çağımızın en parlak düşünürü Heidegger,“Tarih, olmuş bitmiş bir hâdiseler yığını değildir. Bitmez” der.
Tarih bitmiştir, diyenler, aslında farkında olmadan, kendilerinin bittiğini itiraf ederler.
Tarih dinamiktir, statik değildir; durmaz, durmadan akar…
İnsan da irade sahibi bir varlıktır; hem tarihi yapar hem tarihe bakar hem de tarihle akar…
...
O yüzden önce yapay olarak icat edilen, sonra çeşitli şekillerde dayatılan, sonra da zamanla kaçınılmaz olarak gerçeğe dönüştürülen sahte sorunlarla boğuşup duruyor yüzyıldır…
O yüzden yerinde sayıyor: Yüzyıl önceki sorunları tekrar tekrar yaşayıp duruyor. Bunun en son ama traji-komik örneği müftülere nikâh kıyma yetkisi verilmesi sorunu etrafında yaşanan tuhaf tartışmalar. Tartışmaların odak noktası, tam yüzyıl önce başladığımız yer: Laikliğin altı oyuluyor, diye feryat-figan ediliyor…
Sekülerlik ve laiklik kavramları, elbette ki, farklılıkları olan kavramlar. Dağıtmamak için, konuyu, laiklik kavramı üzerinden sürdürmek istiyorum.
BATI’DA LAİKLİĞİN UZUN VE KANLI BİR TARİHİ VAR…
Batı’da laikliğin uzun, uzun olduğu kadar da kanlı bir tarihi var. Batı toplumlarının, modernliğe geçiş sürecinde sekülerleşmeye / laikliğe ihtiyaçları vardı. Kilise Hıristiyanlığı, insan iradesini yok sayıyor, insanın özgürlüğünü ipotek altına alıyordu.
...
TÜRKİYE’DE LAİKLİĞİN ABSÜRD GEREKÇESİ VE OLMAYAN TARİHİ
Altını çizerek söylüyorum: Türkiye’de laikliğin tabiî bir tarihi olmadı, olamazdı:Laikliği zorunlu kılacak Kilise çağlarında yaşanan sorunlar yaşanmadı bu toplumda.
Özgür irade sorunu, insanın aklını kullanamaması, bir yerlere ipotek etmesi sorunu yaşanmadı hiç bir zaman. Dahası, en uç akımlar bile İslâm düşüncesi içinde yer aldı tarih boyunca…
Laiklik, dışardan ve tepeden dayatıldı bu topluma.
Laiklik, zihnimize giydirilmiş bir deli gömleğiydi. Hayatımıza vurulmuş bir pranga.
Bu topraklarda, laik bir toplum icat etmek ve İslâm, toplumun hayatından uzaklaştırılmak istendi.
Laikliğin gerekçesi, şuydu: “Bu toplum geri kaldı. İslâm, bizi geri bıraktırdı. Dolayısıyla Türkiye çağdaşlaşmalıydı. Çağdaşlaşmanın tek yolu, laikleşmekti.” (!)
Bu gerekçe, bizim zihnimizle de, tarihî gerçeklerle de alay eden sığ ve ürpertici bir gerekçeydi.
Oysa bir toplum, kendini inkâr ederek yeni bir atılım gerçekleştiremezdi. Kendini inkârın kaçınılmaz neticesi, intihar olabilirdi ancak.
Nitekim öyle de oldu, ne yazık ki.
BU ENTELEKTÜEL SIĞLIKLA BİR YERE GİDEMEYİZ…
Kimsenin laikliği tartışmaya ne mecali ne de entellektüel birikimi var. Sığlık diz boyu hem laik kesimlerde hem de İslâmî kesimlerde. Temel sorunumuz sığlık bu ülkede.
Laiklik tartışılamaz bir dogma. Oysa bu, tastamam zihnin donması.
Laikliğin dogma hâline getirilmesi, zekâmızla alay edilmesi anlamına geliyor. Düşünsenize, laiklik, “değiştirilmesi bile teklif edilemez” bir madde olarak yer alıyor bu ülkenin anayasasında. Sadece bu ülkenin anayasasında şu koskoca dünyada! İyi de, neden peki?
Laikliğin anavatanı, dünyanın en laik ülkelerinde bile laikliğin tartışılmaz olması, dogma katına yükseltilmesi, laikliği tartışanların aforoz edilmesi gibi absürdlükler düşünülemez bile.
Ama burası Türkiye!
Celladına âşık tasmalı çekirgeler, gulyabanîler ülkesi!
Benim anlayamadığım mesele şu: Bir yandan hızlı ve sefih bir sekülerleşme süreci gözleniyor toplumda... O yüzden inanılmaz cinayet biçimleri yaşanıyor, boşanma oranları tavan yapmaya başladı... Toplumun, özellikle de genç kuşakların İslâm’la ilişkisi hızla aşınıyor… Öte yandan da, her fırsatta giyim-kuşam üzerinden, Atatürk heykellerine yapılan tastamam tezgâh olduğu anlaşılan tuhaf saldırılar gerekçe gösterilerek laiklik pompalanıyor…
Birileri laiklik üzerinden topluma sopa sallamaktan geri durmuyor…
Yeter ama!
Şunu aslâ unutmayacaksınız: Bu toplum, tam altı asır, 72 millete, dine, ırka mensup toplumu bir arada yaşama tecrübesi üretebilmiş tek toplumdur. Bunu da laiklik üzerinden değil,
İslâm üzerinden başarabilmiştir.
Laiklik bizi bozar! Bozuyor da nitekim…Vesselâm.