Sosyolog Feyza Akınerdem: Siyasi geçmişle hesaplaşan, yakın tarihe dair diziler yapılmıyor
Akademisyen Feyza Akınerdem, yerli dizilerin toplumsal etkisini Artı Gerçek’e anlattı. Türkiye'nin diziler üzerinden konuşulduğunu söyleyen Akınerdem, “Türkiye Cumhuriyeti’nin yakın tarihine dair konuları ele alan diziler pek yapılmıyor." dedi.
Dünyada medya teknolojilerinin gelişmesi ve teknoloji araçlarının çeşitlenmesiyle birlikte medya üretim-tüketim biçimleri hızla dönüşüyor. Değişen tüketim biçimlerinin en göze çarpanlarından biri de televizyon izleme oranının internet ve sosyal medyaya doğru genişlemesiyle ortaya çıkan izleyici kavramı.
Dünyada olduğu gibi bütün bu teknolojiler Türkiye’de de hızla kullanılıyor ve hatta tüketiliyor. Son 20-25 yıldır yerli diziler hayatımızda fazlasıyla yer almaya başladı. Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Sosyolog Feyza Akınerdem, yerli dizilerin toplumsal etkisini Artı Gerçek’e anlattı.
'DİZİLER BAZEN TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ GÜNDEM KONUSU OLUYOR'
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümünden Dr. Feyza Akınerdem, kitle iletişim araçlarının çıktığı günden bu yana etkisinin var olduğunu söylüyor. Akınerdem, bu kitle araçlarına radyo yayıncılığı, gazeteler, fotoromanlar, tefrika romanlar, hikayeler, ertesi gün programları gibi hayatın içine yayılan araçları örnek veriyor. Son yıllarda dizi sektörünün ivme kazandığını belirten Akınerdem, yapımların sayısının arttığını, bu yapımların uluslararası tanınırlık da kazandığını söylüyor ve şöyle devam ediyor.
“Dizi sektörü son 15 yılda oldukça büyüdü. Her yerde gördüğümüz dijitalleşmeyle birlikte gelen bir dönüşüm dizi sektöründe de var ama Türkiye’de en güçlü diziler hâlâ ana akımda prime time’de yayınlanıyor ve çok geniş kitlelerce tartışılıyor, izleniyor, beğeniliyor yahut beğenilmiyor. Ne olursa olsun bazı günler diziler Türkiye’nin en önemli gündem konusu oluyor ya da önemli günlerin bir uzantısı oluyor.”
'Kızılcık Şerbeti'
'DİZİLER ÜZERİNDEN TÜRKİYE’Yİ KONUŞUYORUZ'
Diziler üzerinden Türkiye’nin konuşulduğunu söyleyen Akınerdem dizilerin gündelik hayatımızdaki gündemimize pek çok malzeme verdiğini ve onlara da etki eden birçok faktörün olduğunu belirtiyor ve devamında ise şunları ekliyor.
“Yapımcılar bunun bir tarafı. Tabii ki onlar kâr odaklı bakıyorlar. Ne kadar izletiriz ne kadar reklam alırız ne kadar para kazanırız ne kadar sürer, tutar mı tutmaz mı, tutarsa ne kadar uzun soluklu olur diye düşünüyorlar. Dolayısıyla diziler için tek önemli faktör reyting değil, aynı zamanda bu dizilerin izleyicinin bağ kurabileceği yapımlar olması gerekiyor. Bütün bunlar yapımcıların, senaristlerin, kanal sahiplerinin bir şekilde toplumsal trendleri izleme ihtiyacını doğuruyor. Reyting dediğimiz izleyici ölçümleri ya da testler, araştırmalar, dijital analizler ve dünyadaki trendler etkili oluyor.”
'TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN YAKIN TARİHİNE DAİR DİZİLER YAPILMIYOR'
Kore dizilerinin adaptasyonlarının Türkiye’de çok fazla yapıldığını söyleyen Akınerdem, daha öncesinde de Amerikan pembe dizilerinin etkilerinin olduğunu, yine yerli yapımların, Yeşilçam’ın, popüler romanların içeriklerinin de etkisinin olduğunu dile getiriyor.
Akınerdem, Türkiye'deki siyasi mekanizmanın yerli dizilerin anlatısı üzerindeki etkisini “Çünkü bunlar zaten tutmuş, toplumun kodlarında olan duygular ve konular olduğu için oralardan besleniyorlar ama tabii ki mevcut toplumsal ve siyasi konjonktürün de hem kısıtlayıcı hem üretici etkisi var. Belli içerikler hiç yapılmıyor; siyasi geçmişle hesaplaşma, Türkiye Cumhuriyeti’nin yakın tarihine dair konuları, darbe gibi konuları, idam cezası, işkence gibi konuları ele alan diziler pek yapılmıyor. Son dönemde muhafazakarlık, dindar ve seküler hayatın karşılaştırmasını konu alan üzerine diziler yapılıyor." sözleriyle anlatıyor.
'Kızıl Goncalar'
'DİZİYE BAKARAK ŞİDDET ÖĞRENİLMİYOR AMA İYİLEŞİLMİYOR DA'
İnsanların dizilerde hem kendine benzeyeni görmek istediğini hem de benzemeyene yönelik merak geliştirdiğini söyleyen Akınerdem, insanların hayal edebildiği yerin diziler olduğunu söylüyor ve dizilerin etkisini şöyle anlatıyor:
“Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, ötekine karşı ön yargı, ayrımcılık ve sınıfsal kutuplaşma günümüzdeki önemli toplumsal çatışma alanları. Sınıflar arası uçurum arttıkça giderek bir tarafta öfke, diğer tarafta ayrımcılık yükseliyor. Diziler bu alanlarda iş yapmaya başladıkça yine bu kutuplaşan kesimlerin aynı düzleme gelebilmesi ya da birbirlerini beslemeleri mümkün olabilir. Diziler ayrımcılığı bitirir, toplumsal cinsiyet eşitliğini getirir demiyorum, elbette sihirli bir değnek gibi bir anda tek başına değişimi sağlayacak değil diziler, fakat tüm bunlardaki sınırların gevşemesini sağlayıp nispeten olumlu bir bakış açısını güçlendirebilir. Aile içi şiddeti görünmez kılacak çok uyumlu düzgün ailelerin gösterildiği diziler, o dizilerin seyredildiği evlerdeki ekonomik, psikolojik ve fiziksel şiddetin görünmezliğini arttırabilir. Ekranda gördüğüne inanma eğiliminde olan bizlere gerçek olan hikâye gibi gelebilir. Ancak ‘bu şiddetin görünürlüğünü, ev içi şiddeti, kadına yönelik şiddeti ve ayrımcılığı arttıran hikâyelere bakarak toplum şiddet göstermeyi öğrenir’ diyenler de oluyor. Ben buna hiç katılmıyorum, yani diziye bakarak şiddet öğrenilmiyor ama diziye bakarak şiddet iyileştirilmiyor da yani ikisi de doğru değil. İkisinin de başka dinamiklerle bir arada ancak toplumu dönüştürmesi ve değiştirmesi mümkün.”