Kırmızı Oda'daki üvey anne ve oğulun aşkı tartışma yarattı
Star yazarı Sibel Eraslan, TV 8'de ekranlara gelen Kırmızı Oda dizisindeki bir karaktere ve Psikiyatrist Gülseren Budayıcıoğlu'nun danışanlarının hikayesini senaryolaştırmasına tepki gösterdi.
Star gazetesi yazarı Sibel Eraslan, TV 8'de ekranlara gelen Kırmızı Oda dizisine yönelik eleştirilerini bugünkü köşesinde de sürdürdü.
MEDYAFARESİ TV YOUTUBE KANALINA ABONE OLMAK İÇİN TIKLAYIN
Eraslan, "Güvenecek dal mı kaldı?" başlıklı yazısında, yayınlanmasının ardından çok ilgi çeken ve uzun süre konuşulan Meliha karakterinin hikayesini ele aldı.
Eraslan, üvey oğluna aşık olan bir karakterin gerçekte olabileceğini ve doktoruyla bunu paylaştığında doktorun da ona yardımcı olmak için çözüm arayabileceğini fakat çokça izlenen bir dizide yer almasının toplumda tahribata yol açacağını söyledi:
"TOPLUMU TAHRİP EDER"
Üvey oğluna aşık bir annenin hikayesi bir hekim için kendisine danışmaya gelmiş bir hastanın hikayesi olabilir ve o hekim, bu olayla ilgili çözümlemeyi yaparken profesyonel mesafesini muhakkak kuracaktır. Ama toplum için şok mahiyetindeki bu hikaye, çok izlenen bir televizyon dizisi aracılığıyla anlatılınca büyük tahribatlara yol açar...
"ŞUYUU, VUKUUNDAN BETER"
Mecelle’de bahsedilen ‘’şuyuu, vukuundan beter’’dir ilkesi geliyor akıllara, duyulması, yaygınlaşması, işlenen suçtan daha da tehlikeli durumlar için kullanılır. Dizide anlatılan mevzu tam da bu cinsten...
"MELİHA TOPLUMUN HER KATMANINDA RASTLANABİLECEK BİR KARAKTER"
Oysa bundan en büyük darbeyi ise yine kadınlar ve çocuklar alır. Zira dizide sürekli namaz kılan, mevlit okuyan bir kadının yaşadığı bir çıkmazdır bu, yani toplumun her katmanında rastlayabileceğimiz, güvenebileceğimiz, komşumuz, akrabamız olabilecek bir kadındır bunu yaşayan...
GÜLSEREN BUDAYICIOĞLU'NA ELEŞTİRİ
Psikiyatristlere yönelmesi gerektiği halde çekinceler taşıyan insanlar için de ibretlik bir iş! Bugün psikiyatri hekimine gidersen ve derdini anlatırsan, yarın bir dizi filmin konusu olabilirsin... Feci bir güvensizlik abidesi diker böylesi diziler şehir meydanlarına, toplumsal vicdanı örseler, insanın insana olan güven ihtiyacını dinamitler...
Tıp etiği, mahremiyeti sonuna kadar korur... Peki bazı hekimler niçin korumaz? Kendilerine güvenerek kalplerini açan, ruh perdelerini aralayan danışanlarına niçin reyting getirici parlak bir av olarak bakarlar? Parlak bir av... Ne acı!