Tarihi keşif: Kefensiz yatan binlerce kahramana ulaşıldı
Sakarya Meydan Muharabesi'nde canını vermiş kayıp kahramanların, toprak altında kefensiz yatanların mezarlarına sessiz sedasız ulaşıldı.
Türkiye Cumhuriyeti bugün bu haliyle varsa, mevcudiyetini Ankara’nın burnunun dibindeki, acıyla yüklü bu topraklara borçlu.
Burada, bugün Polatlı ve Haymana ilçelerinin sınırlarında kalan bu topraklarda Başkomutan Mustafa Kemal yönetimindeki Türk ordusu 22 gün 22 gece savaştı... Tam 95 yıl sonra, Türkiye’nin doğusundan, batısından gelmiş, bu savaşta canını vermiş kayıp kahramanların, toprak altında kefensiz yatanların mezarlarına sessiz sedasız ulaşıldı. Sakarya Meydan Muharabesi’nin yaşandığı topraklardaydık.
İstanbul’dan sabah altı kırk beşte bindiğim trenden, onu yirmi geçe iniyorum Polatlı’da. Yeni yapılmış Yüksek Hızlı Tren istasyonu, bozkırın ortasında. Sağıma soluma bakıyorum, hiçbir şey yok. Hiçliğin ortasında gibi istasyon.
Ama burası bir ulusun kaderinin yazıldığı yer... Burası, 23 Ağustos - 13 Eylül 1921’de, 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Muharebesi’nin geçtiği yer... Türk, Yunan binlerce askerin vurulup düştüğü acı topraklar... Başkomutan Mustafa Kemal yönetimindeki Türk ordusunun makûs talihini yendiği, Yunan ordusunun ilerlemesinin nihayet durdurulduğu açık arazi... Burası, Ankara’nın burnunun dibi...
Yol boyu Türkiye’nin savaş alanları konusunda uzman tek rehberi (hatta rehber olsun olmasın, bu alanları bilen az sayıda insandan biri) Serhan Güngör’den hızlandırılmış bir kurs alıyorum. Güngör, biz kimi zaman aheste aheste, kimi zaman saatte 250 kilometre hızla, raylar üzerinde akıp giderken, geçtiğimiz istasyonların tarihi önemini anlatıyor. Arifiye, Bozüyük, Eskişehir... Her birini Kurtuluş Savaşı’ndaki önemine bağlıyor.
“Kurtuluş Savaşı’nı anlamak için demiryollarını anlamak lazım” diyor Güngör. “Lojistik ve ikmal savaşıydı biraz da. Yunan ordusu demiryolu şebekesi boyunca ilerledi. Sonra da aynı hatlar üzerinden geri çekildi. Türk ordusu, o hatları diri ve çalışır durumda tutabilmek için insanüstü gayret sarf etti.”
EN CESUR KARAR
Anadolu’nun derinliğinde ilerliyoruz. Eskişehir’den Polatlı’ya, doğuya giderken trenimiz, Kurtuluş Savaşı’nın en dramatik iki ayında yaşananların üzerinden de geçer gibiyiz. Kısaca hatırlayalım: Birinci ve İkinci İnönü Muharebeleri’nin başarısına rağmen, Kütahya-Eskişehir muharebeleri kaybedilmişti. 30 bin civarı asker firar ederken, ordu moral çöküntü içine girmişti. Bu şartlar altında Mustafa Kemal, İsmet Paşa’nın Eskişehir’in güneybatısında Karacahisar’daki karargâhını ziyaret eder ve ona doğuya çekilme direktifi verir. Bu cesur kararı Nutuk’ta şöyle açıklayacaktır:
“Düşman hiç durmadan takip ederse, hareket üssünden uzaklaşacak ve yeniden menzil hatları kurmaya mecbur olacak; herhalde beklendiği birçok güçlüklerle karşılaşacak; buna karşılık bizim ordumuz toplu bulunacak ve daha elverişli şartlara sahip olacaktır. Bu şekildeki çekilişimizin en büyük sakıncası, Eskişehir gibi önemli yerlerimizi ve birçok topraklarımızı düşmana bırakmaktan dolayı kamuoyunda doğabilecek manevî sarsıntıdır.”
BİTTİ DERKEN BAŞLADI
Bu karar hem askeri hem de siyasi riskler içeriyordu. Başarısız olunduğu takdirde, Yunan ordusu yok yere Anadolu’nun içine kadar girmiş olacak, Kurtuluş Savaşı da muhtemelen kaybedilecekti. Bu risk alındı. Ölüm kalım savaşına hazırlanmakla geçen iki ay boyunca Mustafa Kemal başkomutanlık yetkisiyle donatıldı ve her bir evin elinde avcunda ne varsa orduya vermesini emreden Tekalif-i Milliye Kanunu çıkarıldı.
Sonrası tarihin gördüğü en büyük direnişlerden biri... Yunan ordusu ile neredeyse 100 kilometrelik bir cephede sürdürülen, günler süren bir savunma savaşı. “Bitti” denilen yerde yeniden başlayıp taarruza geçen bir ordu... Dua Tepe’de bitirilen bir mücadele.
95 yıl sonra, bugün... Büyük acılara tanıklık eden bu sessiz topraklarda gezerken, harp alanını avcunun içi gibi bilen emekli Albay Kadim Koç, gün gün savaşın nasıl yaşandığını anlatıyor. Onun eşliğinde mevzileri, siperleri tek tek ziyaret ediyoruz. Yıldızdağı, Toydemir, Kızılkırma, İkiztepe, Kocadere... Buralarda binlerce insan son nefesini verdi.
Tüm gün hiç kimseye, neredeyse hiçbir araca rastlamadan kilometrelerce yol gidiyoruz. Issız, sessiz, yer yer karla kaplı bozkır... Ara ara, uzaklarda göze çarpan bir-iki anıt... Bu sessizlik tuhaf geliyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını mümkün kılmış bir mücadelenin verildiği toprakların üzerinde biraz daha hareket beklersiniz. Yok.
Aslında bir süredir sessiz sedasız süren bir faaliyet mevcut. Burası 2015 itibarıyla artık bir milli park: 13.580 hektarlık Sakarya Meydan Muharebesi Tarihi Milli Parkı. Orada burada göze çarpan yeni tabelalar nerede olduğumuzu anlatıyor. Ama daha önemli bir konu var. Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın yürüttüğü jeoradar çalışmaları, orada, bugüne dek nerede yattığı bilinmeyen şehitlerin yerini ortaya çıkardı. Biz de bu yüzden buradayız.
BASTIĞIN YERLERİ TOPRAK DİYEREK GEÇME TANI
Kurtuluş Savaşı yıllarında, toplumsal bilinçaltına en çok işlemiş konu belki de şu: Vurulup düşenlerin, düştükleri yerde kalmaları. Diyarbakır’dan, Bursa’dan, Giresun’dan, Kayseri’den, Adana’dan geldiler. Savaşıp öldüler... Kimin, nerede yattığı bilinmiyor. Bu yüzden işte, şairlerin dizeleri bu bilinçaltından ses veriyor. Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşı’ndaki “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı; düşün altında binlerce kefensiz yatanı” bunun ifadesi. Yine aynı yerdeki “Şüheda (şehitler) fışkıracak toprağı sıksan şüheda” da.
Savaş koşullarında, çok kısa sürede çok hızlı davranmak gerektiği için, ivedilikle, koyun koyuna gömülmüş binlerce şehit... Hele 22 gün 22 gece süren ve mevzilerin sürekli el değiştirdiği Sakarya Savaşı’nda daha da süratli davranmak zorunda kalınmış. Bu yüzden hemen her yer toplu mezar. Emekli Albay Kadim Koç, bu mezarlarda, Sakarya Savaşı’nda hayatını kaybeden Yunan askerlerinin kalıntılarına da muhakkak rastlanacağına dikkat çekiyor. Bazı noktalarda birbirlerine karışmış olabilirler.
Jeoradar, Türkiye’de son yıllarda kullanılmaya başlanan bir yöntem. Radyo dalgalarıyla yeraltına sinyaller gönderen bir cihaz, farklı yapılardan kaynaklanan yansımaları kaydediyor. Bu bir nevi yeraltı röntgeni. Dokuz-on metreye kadar toprağın altında neler olduğuna bakan jeoradar, daha önce Çanakkale’de de şehitlikler saptamak için kullanıldı.
Önümüzdeki aylarda, Sakarya Meydan Muharebesi Milli Parkı’nda bulunan şehitlikler, arkeolojik tabirle ‘açılacak’, kemikler gün yüzüne çıkarılacak. Bir yandan yeni şehitlikler aranmaya da devam edilecek.
NEDEN ORADAYDIK?
** Bu milli parkta, yapılan çalışmalar kapsamında Sakarya Nehri’nin doğusunda günümüze kalan izler, mevziler, siperler, şehitlikler tespit edilmeye başlandı.
** Geçen mart ayından itibaren kayıp şehitlerin yerlerinin tespitine yönelik jeofizik araştırmalar başladı. Burada Çanakkale’de de tercih edilen jeoradar yöntemi kullanılıyor.
** Başka defin alanları için de çalışmalar sürüyor.
** Sakarya Meydan Muharebesi’nde toplam 5713 şehit var. Yaklaşık 200 kişinin mezar yeri (kimin nerede yattığı net olmamakla beraber) belli. Sakarya Şehitliği’nde 140 adet mezar bulunuyor. Civar köylerin mezarlığında da elliyi aşkın şehit yatıyor.
** Şu anda öyle bir plandan bahsedilmiyor ama Yunan askerlerinin kemiklerine de ulaşılmasıyla ileriki yıllarda Çanakkale’deki gibi belki ortak çalışmalar da gündeme gelebilir.
SAKARYA’YI ÖĞRENMEK EMEK İSTER
Yanınızda bir bilen yoksa zor. 13.580 hektarlık Sakarya Meydan Muharebesi Milli Parkı’nda dolaşmak kolay iş değil. Mevzileri, siperleri bilmek, 22 günlük savaşın gidişatına hâkim olmak lazım. Zamanın askerlerinin, kimi zaman kat etmek zorunda kaldığı bozkırda, siperler arasında biz arabayla dolaşıyoruz. Koç, Polatlı Belediyesi’nin buraya daha fazla katkı sunmak için çalıştığını, ziyaretçiler için tesisler ve balonla dolaşma gibi yeni hizmetler planladığını anlatıyor.
SAVAŞ ALANINA ADANMIŞ BİR HAYAT
Emekli Albay Kadim Koç, hayatını Sakarya Meydan Muharebesi’ne adamış. Polatlı Topçu Okulu’na görevli olarak atandığından beri bu alanla ilgileniyor. Emekli olup Polatlı’da yaşamaya devam edecek kadar bağlanmış buraya. Bugün Polatlı Belediyesi’nde ‘Tarihi Alanlar Tanıtım Merkezi Genel Koordinatörü’ olarak çalışıyor. Yıllardır bölgeyi adım adım dolaşıyor; bulabildiği tüm tanıklıkları, belgeleri topluyor. Yürüyüşler organize ediyor. Yıldönümlerinde Zafer Anıtı’nda sahnelenen oyunlar yazıyor, yönetiyor. Bugün buradaki birçok faaliyetin arkasında önemli ölçüde onun emeği var.
Detaylarıyla anlatıyor Koç: “Civardaki köylü kadınların (çünkü erkek yok köylerde) savaş alanından alıp kendi mezarlıklarına defnettikleri bazı şehitler var. Sayıları çok değil. Bir de Sakarya Şehitliği’nde 140 mezar bulunuyor. 1950-60 yılları arasında şehit mezarlarının buraya taşındığı biliniyor ama kimin kim olduğuna dair belge yok.”
İki mezar hariç... Savaş alanında da bulunup da isimleri mezar taşına yazılabilen sadece iki şehit var: Üsküdarlı Teğmen Osman Efendi ile Çankırı Kurşunlulu Ali Oğlu Er Rıza. Birkaç yıl önce yapılan bir kazıda künyeleriyle bulunmuşlar. Arabayla savaş alanında dolaşmaya devam ediyoruz. Rehber Serhan Güngör, Roma mezarlarına işaret ediyor. Bazıları define avcılarının zulmüne uğrayıp paramparça olmuş. “Burada herkes bir arada” diyor Kadim Koç: “Romalılar, Türkler, Yunanlılar. Koyun koyuna yatıyorlar.”
Albayın adı gibi kadim topraklardayız gerçekten. Birkaç kilometre ötemizde Kral Midas’ın mezarı... Friglerin yurdunda, Anadolu’nun derinliğindeyiz. Bozkır uzayıp gidiyor...
BİRBİRİNE SARILMIŞ ‘DÜŞMANLAR’
Halide Edip Adıvar, hem Türk ordusunun dış dünyayla bağlantısını sağlamak, hem yaşananları kaydetmek için cephedeydi. Bir görevi de Yunan askerlerinin köylülere yaptığı zulmü kayıt altına almaktı. Tırnaksız isimli köyde bulunan, ‘Türk’ün Ateşle İmtihanı’nda da bahsi geçen bir evi ziyaret ediyoruz. Halide Edip, Sakarya Savaşı’nda görev yaparken burada kalmış. Bu pasaj ‘‘Türk’ün Ateşle İmtihanı’ndan...
“(...) O akşam, geç vakit, Yusuf Akçura ile Dr. Murat beni görmeye geldiler. İkisi de Karadağ’ın tepesine çıkmışlar, savaşın en şiddetli olduğu yeri tetkik etmişlerdi. Dr. Murat dedi ki: ‘Allah bizi oraya yolladı. Orada üç yaralı Türk askeri bulduk. Bir Yunan doktoru yaralarını sarmış, onlara ekmek, su bırakmış.’ Yusuf Akçura’nın anlattığı belki daha da dikkate değer. Biri Türk, biri Yunan askerinin birbirlerine sarılmış olduklarını görmüş. Acaba birbirlerini boğazladıktan sonra, insanların kardeş olduğunu mu hissetmişlerdi? Yoksa, aralarında artık hiçbir siper kalmayan ve ölüme giden iki insan gibi birbirlerine mi sarılmışlardı?”
O SATIH BÜTÜN VATANDIR
Hürriyet