Validen İsrailli kurtarma ekibine: Enkazdan ses geldiğinde halk sizin bakmanızı istiyor
İsrail devleti tarafından Türkiye’ye gönderilen ekip, geleneksel olarak muhafazakar partilere eğilimi olan Kahramanmaraş’ta görev yaptı. Büyükelçi, bölge halkı tarafından çok sıcak bir şekilde karşılandıklarını ve yetkililerin çalışmaları için her türlü desteği sağladığını ifade etti.
T24'ten Metin Kaan Kurtuluş'un röportajının bir bölümü şöyle:
Türkiye, çok büyük bir felaketin şokunu atlatmaya çalışmakta. 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremler, 10 ilde korkunç bir yıkıma sebep oldu. Ben bu söyleşi için 20 Şubat akşamı son hazırlıklarımı yaparken, Hatay’daki depremlerle bölge iki kez daha sallandı. Resmi rakamlara göre 42 binden fazla insan hayatını kaybetti, gerçek sayının süreç sonunda çok daha yüksek olacağının belirleneceği öngörülüyor.
Yıllardır klişeleşmiş “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” söylemine inat, depremlerin ardından yüzden fazla ülke Türkiye’nin yardımına koştu. Sahadaki ekipler, sadece Türkiye’nin geleneksel müttefiklerinden değildi. Sahadaki ilk ekiplerden biri de Türkiye’yle karşılıklı ilişkilerini kısa süre önce normalleştiren İsrail oldu.
İsrail’in Türkiye’ye gönderdiği ekip ve yardımları, ucundan da normalleşme sürecinin mevcut durumunu konuşmak için güven mektubunu 27 Aralık’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a sunarak 4 yıldır boş olan Büyükelçilik koltuğuna oturan İrit Lillian’la İsrail’in Ankara Büyükelçiliği’nde buluştuk. Söyleşiye, deprem bölgesinde sahadaki İsrail ekibine bizzat eşlik eden Misyon Şefi Yardımcısı Nadav Markman da katıldı.
İsrail devleti tarafından Türkiye’ye gönderilen ekip, geleneksel olarak muhafazakar partilere eğilimi olan Kahramanmaraş’ta görev yaptı. Büyükelçi, bölge halkı tarafından çok sıcak bir şekilde karşılandıklarını ve yetkililerin çalışmaları için her türlü desteği sağladığını ifade etti.
Misyon Şefi Yardımcısı Markman, bölgedeki çalışmalarını sonlandırma kararı aldıklarında bir valinin sorumlu komutana, “‘Halk kalmanızı istiyor. Bunu sadece psikolojik tarafı için bile istiyorlar. Çünkü hepsi göçük altından ses geldiğinde, İsrail ekibinin gelmesini istiyor” dediğini aktardı.
Markman, birçok ülke ekibinin aksine İsrail ekibinin Adana havalimanına varır varmaz Kahramanmaraş’a gidip, kamp bile kurmadan sahada çalışmalara başladığını anlattı.
Lillian, İsrail ekiplerinin arama kurtarma ve sahra hastanesi çalışmalarını 9 günün sonunda sonlandırma kararını bir güvenlik tehdidi nedeniyle değil, yetkililerle yapılan görüşmeler sonucunda aldıklarını vurguladı ve ekledi :”İsrail ekibi güvendeydi”.
Öte yandan Lillian, ekibin Kahramanmaraş’a gönderilmesinde afet bölgesi için Suriye sınırına en uzak illerden olmasının da rol oynadığını söyledi. Büyükelçi, bölgenin Suriye sınırına yakınlığının bazı problemler oluşturduğunu, ancak “konu hayat kurtarmak olunca bunların göz ardı edildiğini ifade etti.
Türkiye-İsrail ilişkileri çok hızlı şekilde normalleşmiş olsa da, İsrail’de Binyamin Netanyahu’nun aşırı sağcı ortaklarla iktidara gelmesi, olumlu havanın ne kadar süreceği konusunda soru işaretleri yaratmıştı. Netanyahu’nun kazanmasından sonra da hükümetler arası temasların sürdüğüne dikkat çeken Lillian, olumlu havanın bu kez sürdürülebilir olacağından umutlu…
Büyükelçi Lillian ve Misyon Şefi Yardımcısı Markman'ın T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
"İsrail ve Türkiye, birbirine karşı sorumluluk hissediyor; Mavi Marmara'dan iki sene sonra iki taraf da yardım yolladı"
İsrail, depremden sonra Türkiye’ye en hızlı ekip yollayan ülkelerden biriydi. Karar alma ve yürürlüğe sokma sürecini biraz anlatabilir misiniz?
Büyükelçi İrit Lillian: İsrail’in Türkiye’ye ekip gönderme kararı depremlerden haberdar olduktan hemen birkaç saat sonra alındı. Henüz yıkımın büyük olup olmadığını bilmesek bile oraya bir delegasyon ve yardım göndereceğimiz İsrail açısından açıktı. Bu kararın arkasında tabii geçmiş tecrübeler de vardı. Siyasi durum ne olursa olsun biz bu tür durumlarda birbirimizin yanında oluruz. Şu anda ilişkiler çok iyi, ama ilişkiler kötü olduğunda da durum böyleydi.
İki örnek vereyim: 1999’da ilişkiler fena değildi, İsrailliler depremden sonra Türkiye’ye yardıma geldi. 2012’de ise ilişkiler çok kötü durumdayken iki ülke yine birbirine yardım etti: Carmel Dağları’nda yangını söndürmeye yardım için Türk askeri geldi, İsrail de depremde yardım etti. 2012, yani henüz Mavi Marmara’nın üzerinden henüz 2 sene geçmişti. İlişkiler çok kötü gidiyordu, ama yine de birbirimize yardım ettik. İnsanlar acil durumdan söz ediyorsa siyaset teferruattır. Biz iki halkın birbirine olan hislerine inanır ve dayanışma gösteririz. İktidarda kimin olduğu fark etmez. Temelde sıkıntılı durumlarda birbirimize yardımcı olacağımıza dair bir anlayış var.
Çoğu zaman ülkeler ilişkileri iyileştirmek için deprem diplomasisini kullanır. Geçmişe bakarsak durum hep böyle değildi. Bazen faydası oldu bazen de olmadı. Ama bizim ülkelerimiz birbirine karşı sorumluluk hissediyor. O yüzden bu hislerle İsrail ‘biz sahada olacağız’ kararını verdi.
"Deprem bölgesi Suriye sınırına çok yakın olsa da çekinmedik"
Görev yerinin belirlenmesi süreci nasıldı? Hızlı harekete geçilmesi gereken bir süreçte Türkiye ile teması nasıl kurdunuz?
Büyükelçi Lillian: Bu kez durum, depremin lokasyonu nedeniyle geçmişe kıyasla daha komplikeydi. Suriye sınırına çok yakındı. Bu bizim için bir problemdi. Ama yine de hiç çekinmedik.
Hemen yerel sorumlularla temasa geçtik. Büyükelçilik ekibi önce hemen arabayla Adana’ya geçti. Sonra da sahadaki AFAD yetkilileriyle konuşunca gitmemiz için en iyi yerin Kahramanmaraş olacağı sonucuna vardık. Bunun iki nedeni vardı: Çünkü Kahramanmaraş depremden en ağır etkilenen bölgelerdendi ve İsrail’in kabiliyetlerine uygun olacağını düşündük. İkincisi, burası Suriye sınırına diğer deprem bölgesi şehirlerine göre görece uzaktı. Ama ana düşüncemiz bu değildi, önceliğimiz en çok ihtiyaç duyulan yerde olmaktı.
Misyon Şefi Yardımcısı Nadav Markman: İsrail’de biz sahada olmanın ve afet bölgesine hemen varmanın önemine inanırız. Adana’ya varır varmaz ekibin öğrenmek istediği ilk şey nerede görev yapacakları oldu. Kamp kurmadan çalışmaya başladılar. Bunu kendi gözlerimle gördüm. İsrail Dışişleri Bakanı’nın yanı sıra bürokratlardan üst düzey sağlık yetkililerine, İsrail afet yönetimi kurumunun yöneticilerinden ordu komutanlarına birçok kişi afet bölgesine ilerleyen günlerde geldi. Amaçları, çalışmaları nasıl geliştirebileceğimizi görmekti. Toplamda 44 İsrail uçağı delegasyonları taşımak için gel-git yaptı, 150 tondan fazla ekipman taşındı; hem arama kurtarma hem sahra hastanesi için. 60 ton yardım, Büyükelçilik üzerinden bağışlandı. Daha fazla yardım sağlanması için de çalışıyoruz.
Uluslararası yardımlar, Türkiye için bu süreçte şüphesiz çok önemliydi. Biraz İsrail’in afet bölgesinde yaptığı çalışmalardan söz edebilir misiniz?
Büyükelçi Lillian: İsrail’den kuvvetler zaten aynı gece gelmeye başlamıştı. Bu tür olaylarda her saat önemlidir. İsrail güçlerinin ilk gelenlerden olması fayda sağladı. Bu sebeple ilk günlerde İsrail çok sayıda insan kurtardı. İsrail ekipleri toplamda 19 kişiyi canlı kurtardı. Bazı çıkarılanlarlar maalesef sağ değildi. Bu sayıdan söz ettiğimizde hep üzülüyorum, çünkü yaşanan trajedinin boyutuna baktığımızda çok küçük bir sayıdan söz ediyoruz gibi geliyor. Ancak orada olan ekibimize sorarsanız, hepsinin birer mucize olduğunu söylerler. Daha fazla insanı kurtaramadığımız için üzgünüz, hayal kırıklığına uğramış durumdayız. Fakat bir yandan da aklımıza bir Yahudi atasözü geliyor: ‘Bir canı kurtaran, tüm dünyayı kurtarmıştır’.
Bizim 450 kişilik ekibimizin yanı sıra İsrail’den çok sayıda STK geldi. Onlar farklı şehirlerde de görev yaptı.
"Görevi sonlandırma kararımız bir tehditle bağlantılı veya siyasi değildi"
İsrail ekibi 9 gün çalıştı. Hem arama kurtarma ekibi, hem sahra hastanesini kuran ekip 9 gün buradaydı. Buna açıklık getireyim. Bizim medikal ekibimiz orada çadırlardan bir hastane kurmadı. Ekibimiz zaten Kahramanmaraş’ta olan, bir bölümü zarar görmüş hastanede görev yaptı. Bunu da hastanedekilerin talebi doğrultusunda yaptık. Bazı açılardan bu çok faydalı oldu, çünkü güçlerimiz hastanede hemen çalışmaya başladı. Bunu yapma kararı aynı zamanda Sağlık Bakanlığı ve yerel yetkililerle anlaşmamız anlamına geliyordu. Onlar hastaneyi tekrar kendimiz işletmeye hazırız dediğinde de ekiplerimiz, arama kurtarma ekibiyle ayrıldı. Kararın tehditle ilgisi yoktu, siyasi de değildi; pratik bir karardı. Ayrılma kararı yerel yetkililerle alındı.
‘Yerel yetkililerden daha iyisini biliriz’ hatasına düşmedik. Koordinasyon içinde olmak bizim için önemliydi. İnsani yardımda da durum böyle. İsrail devletinin gönderdiği her şey AFAD ve belediyelerin talebi doğrultusundaydı. Sıcak tutacak kıyafetler dediklerinde sıcak tutacak kıyafet, uyku tulumu dediklerinde uyku tulumu gönderdik. İlaçlar konusunda da böyle. Tel Aviv’deki Türkiye Büyükelçiliği bize hangi ilaçların lazım olduğunu belirten bir liste verdi. İstenenin dışında bir şey göndermedik. Gelecekte de böyle olacak. Ekipler ayrıldı, ama İsrail Türkiye’yi bırakmadı. Gelecek aşamalarda da yardımcı olacağız. Şimdi de süreci nasıl ilerleteceğimizi dizayn etmeye çalışıyoruz.
"Bir vali, görevin bitimine yakın 'Halk kalmanızı istiyor' dedi"
Uzun yıllar boyunca İsrail, Türkiye kamuoyunun mesafeli durduğu ülkelerden biriydi. Deprem döneminde de bazı çevreler tarafından sosyal medyada ‘Yunanistan ve İsrail gibi ülkelerin yardım adı altında istihbarat toplamaya geldiği gibi’ dayanaksız iddialar ortaya atıldı. Bunların size olumsuz bir etkisi oldu mu? Ayrıca İsrailli arama-kurtarma ekipleri Kahramanmaraş gibi muhafazakar sayılabilecek bir kentte görev yaptı; görevliler ile halk arasında temas nasıldı?
Misyon Şefi Yardımcısı Markman: Ben depremden sonra İsrail ekipleriyle sahadaydım, hatta arama kurtarma ekipleriyle enkaz halindeki binalara da gittim. Türk halkının onlara tamamen destek verdiğini gördüm. İsrail güçleri bölgede açık kollarla, sıcak bir biçimde karşılandı. İnsanlar minnettar olduklarını dile getirdiler. Hatta o kadar ki, görevimizi bitirmeye yakınken bölgedeki valilerden biri daha uzun süre kalıp görevi sürdürmemizi istedi. Kumandan, "Profesyonel bir karar aldık" dediğinde ise vali, ‘Halk kalmanızı istiyor. Bunu sadece psikolojik tarafı için bile istiyorlar. Çünkü hepsi göçük altından ses geldiğinde, İsrail ekibinin gelmesini istiyor’ yanıtını verdi. Bence bu, halkın bizi nasıl karşıladığını iyi özetliyor.
Türkiye’nin Cumhurbaşkanı da Dışişleri Bakanı da İsrail’in yardıma gelen ilk ülkelerden olduğunu vurguladı. Bence Türkiye genelinde halk bizim desteğimize sıcak baktı.
Büyükelçi Lillian: İsrail güçleri, Türkiye’den ülkelerine döndüğünde bir seremoni yaptı. Güçlerin başındaki kumandan, ekibe ve katılım gösterenlere enkazdan oğlunu çıkardıkları bir babanın kendilerine verdiği altını gösterdi. Bu çocuğu çıkarmak 36 saat sürmüş. Baba, oğlunun hayata tutunmasını sağladıkları için gelenekleri doğrultusunda bu altını vermek istemiş. Böyle, insanı duygulandıran anlar yaşandı. Suriye’de bile halkın İsrail’in yardım teklifinin kabul edilmesini istediğini gördük.
"Somut bir tehdide dair bilgi almadım"
Suriye sınırına yakın noktada görev yapmanın soru işareti oluşturduğundan söz ettiniz. İsrail ekibine yönelik bir tehdit oldu mu?
Misyon Şefi Yardımcısı Markman: Ben somut bir tehdit hakkında bilgi almadım. Sosyal medyada çok şey dolaştığının farkındayım. Ancak bunların bizim radarımıza almamızı gerektirecek kadar ciddi tehditler olduğunu düşünmüyorum.
United Hatzallah ekibi özelinde durum neydi? Bu ekibin aldıkları bir güvenlik tehdidi nedeniyle bölgeden ayrılacağı açıklanmıştı, daha sonra bu konuda çelişkili açıklamalar da yapıldı…
Büyükelçi Lillian: Dezenformasyondan söz etmek mümkün. Şöyle anlatayım; İsrailli STK United Hatzallah’ın ekibinden biri, bir vatandaştan tepki görüyor. Ancak bu vatandaş, İsrail’e yönelik bir ifade kullanmamış. Böyle durumlarda insanları yargılamazsınız, her şeyini kaybetmiş insanlardan söz ediyoruz. Ancak bu olayla bağlantılı bir sorun yaşanmadı. Hatta United Hatzallah bir süre daha çalışmalarını da sürdürdü. Sosyal medyada hızlı bir şekilde yayıldı. Onlar Hatay ve başka şehirlerde görev yapıyordu. United Hatzallah sözcüsü de daha sonra görevlerini sürdürdüklerini kendisi söyledi
Misyon Şefi Yardımcısı Markman: (Telefonunu göstererek) Size buradan, söylentilerden sonra United Hatzallah’dan aldığım mesajı gösterebilirim. İbraniceden çevireyim: ‘Yaptığımız durum değerlendirmesinden sonra, hayat kurtarma olasılığının düştüğü sonucuna vardık. Delegasyonumuzu geri gönderme kararı aldık. Son günlerde insanların öfke gösterdiği spesifik olaylar oldu, ancak güçlerimize yönelik bir güvenlik tehdidi yoktu’. O yüzden dediğimiz gibi, bunlar sosyal medya söylentisinden ibaretti.
“İyi niyet elçileri zarar görmez”
Peki ekipleriniz için ek güvenlik önlemleri alındı mı?
Misyon Şefi Yardımcısı Markman: İsrailliler güvendeydi. Her gün kumandanla konuştum, aç ve soğukta kalan birkaç vatandaşın normal öfkesi dışında hiçbir güvenlik sorunu yaşamadılar. İşlerini güvende, etkili bir şekilde yaptılar.
Büyükelçi Lillian: İsrailli yetkililer depremin nerede olduğunun farkındaydı. Ekipleri gönderme kararı, potansiyel güvenlik tehditleri bilinerek alındı. Ancak konu hayat kurtarmak olunca bunları göz ardı edersiniz. Tabii ki riskleri farkındaydık, gerekli önlemleri aldık. Yine bir Yahudi atasözüne atıfta bulunayım: “İyi niyet elçileri zarar görmez”. Bence sahadaki İsrail güçlerinin de düşüncesi buydu.
"İsrail ve Katar uçaklarının peş peşe iniş yapması özel bir görüntüydü"
Bazı uluslararası yardım ekiplerinin koordinasyon sorunlarından söz ettiğini duyduk. Örneğin İsrail’den gelen ekiplerden birinin havalimanında sahaya çıkmadan beklemek zorunda kaldığı iddia edildi. İlk günlerde koordinasyon sorunu yaşadınız mı?
Misyon Şefi Yardımcısı Markman: İlk ekip Adana Havalimanı’na indi. Onları, aralarında Türkçe bilen kişiler de olan Büyükelçilik ekibiyle ben karşıladım. Gümrüğü geçip, otobüse bindiler, ekipmanlar da kamyona yüklendi. Doğrudan Kahramanmaraş’a doğru yola çıktılar. Burada sorun yaşanmadı.
Büyükelçi Lillian: Kampın nerede olacağını önceden AFAD’la görüşüp kararlaştırmıştık.
Markman: Evet, ekipler havalimanından çıktıkları anda gidecekleri yeri biliyordu. Konular ele alınmış ve tüm taraflar fikir birliğine varılmıştı.
Sahra hastanesi ve diğer ekipmanlar da direkt olarak Kahramanmaraş Havalimanı’na indi. Burada yerel yetkililerle koordinasyon durumundan da olumlu yönde söz etmeliyim. Havalimanında yönetici olan bir vali yardımcısı ve başka bir havalimanı yöneticisi inanılmaz derecede koordinasyon için yardımda bulundu.
Kahramanmaraş’ta tek bir havalimanı var. Bu küçük bir havalimanı. İsrail’in yanı sıra bu küçük havalimanına Türkiye ve diğer delegasyonların da uçakları iniş yapıyordu. Bir gün içinde bu tek pistli havalimanına 14 İsrail uçağı indirdik.
Lillian: Bu havalimanına tarihte ilk kez günde 14 uçak indi.
Markman: 14’ten de fazla. Çünkü dediğim gibi başka delegasyonların uçakları da geliyordu. 20’den fazla uçak indi diyebilirim. Bu, yerel yetkililerle başarılı koordinasyon sayesinde başarılabildi.
Lillian: Burada başka bir özel durum da yaşandı. Belki tarihte ilk kez değildir; ama İsrail ve Katar uçakları peş peşe iniş yaptı. Bu özel bir görüntüydü.
Bir başka konu da Ester Parşömenleri’nin Hatay’dan İsrailli ekipler tarafından İsrail’e götürüldüğü iddiası… Görüntüler sosyal medyada tartışma konusu oldu. Daha sonra Hahambaşlığı bununla ilgili bir açıklama yaptı. Bunun arkasındaki tam hikaye nedir?
Büyükelçi Lillian: Bu konu hakkında bende bir bilgi yok, o yüzden yorum yapamam. Ancak bu vesileyle Antakya Yahudi Toplumu Başkanı Sayın Cenudioğlu ve eşinin hayatını kaybetmesi sebebiyle büyük üzüntümü dile getirmek isterim. 2500 yıllık tarihi olan bir toplum için çok hazin bir son.
"Bu olay normalleşmeden önce yaşansaydı da farklı muamele görmezdik"
Türkiye, dış ilişkilerde birçok ülkeyle normalleşme sürecini başlattığında, İsrail’le ilişkilerin normalleştirilmesi benim ve birçok meslektaşımın beklediğinden çok daha hızlı oldu. Siz de şimdi burada Büyükelçi makamındasınız. Tabii ki hiçbir ülkenin düşündüğü ilk şey bu olmaz, ancak deprem diplomasisi de işliyor. Depremden sonra yapılan yardımların, tekrar inşa edilen bu ilişkilerin temelini sağlamlaştıracağını düşünüyor musunuz?
Büyükelçi Lillian: Bence geldiğimizde burada hem hükümet hem de halk tarafından sıcak bir şekilde kabul edilmemiz, son yaşanan ilişkilerin ısınması sürecinin bir sonucu değil. İlişkilerin ısınmış ve diplomatik ilişkilerin tekrar en üst seviyeye çıkarılmış olması, soru işareti oluşturan bazı başlıklarda çözüme ulaşılmış olması tabii ki olumlu bir etken oldu. Sizin dediğiniz gibi İsrail kuvvetleri daha muhafazakar denebilecek bir bölgede görev yaptı; ancak Tanrı korusun- böyle bir şey iki sene önce yaşanmış olsa da bence biz burada farklı bir muamele görmeyecektik. Tabii yine de insanların İsrail’in bir düşman değil, dost olduğunu önceden de görmüş olmasının bize olumlu yansımaları oldu.
Bir başka önemli konu da şu: Normalleşme sürecinde iki taraf da ülkelerimiz arasında diyalogun çok açık olması gerektiğini vurguladı. Bunu sürdürmeliyiz. Gerilimi önleme mekanizması bu sebeple kuruldu. Şu anda bir gerilim döneminde değiliz, ancak Dışişleri Bakanımız bu sayede dayanışma ziyareti yapmak istediğinde hızlı bir şekilde Türk mevkidaşı ve Cumhurbaşkanı tarafından kabul edildi. Bence ikili ilişkiler açısından bu tür mesajlar önemlidir. “Şu an farklı bir yoldayız” demiş oluyoruz, yolculuğa başladık ve attığımız adımlara bağılıyız demiş oluyoruz. Bu yol tabii ki sorunsuz ve dümdüz olacak diyemem, sorun yaşadığımız noktalar olabilir. Ancak oturup, konuşabiliyor olmamız çok önemli.
"İyi ilişkilerin sürdürülebilir olduğuna inanıyorum"
Türkiye bir seçim yılında, ancak mevcut olarak muhafazakar bir iktidar tarafından yönetiliyor. Türkiye ve İsrail arasındaki normalleşme süreci, İsrail’in eski hükümetiyle yürütüldü. Şimdi ise İsrail’de yine Başbakan Binyamin Netanyahu oldu ve aşırı sağcı hükümet ortakları var. Cumhurbaşkanı Erdoğan; Netanyahu ve Simon Peres gibi liderlerle geçmişte polemikler yaşamıştı. Filistin, AKP iktidarı ve Türk halkının büyük bir bölümü için çok önemli bir başlık. Son normalleşme süreci, kısa ömürlü olmuştu. Sizce İsrail’de aşırı sağcı bir yönetim varken iyi ilişkiler sürdürülebilir mi?
Büyükelçi Lillian: Bence ilişkiler sürdürülebilir. Ülkeler arası ilişkilerin tabii ki kişisel tarafları da vardır, ancak günün sonunda önemli olan sahadaki gerçekliktir. Sahadaki durum, siyasi davranışları şekillendirir. Netanyahu seçildiğinde, geçmişte yaşadıkları sorunlara rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan arayıp onu tebrik etti. Hükümetler arası ilişkilerin de devam ediyor olması önemli: Dışişleri Bakanımız buraya geldi, normalde iki Türk bakan İsrail’e gelecekti ancak deprem nedeniyle ertelemek zorunda kaldılar. Yakın gelecekte başka ziyaretler için de başvurular var.
Depremle aynı günde Serbest Ticaret Anlaşması üzerine Ortak Ekonomik Komite, Kudüs’te toplandı. Bakan katılacaktı, ancak deprem nedeniyle katılamadı. İlişkileri güçlendirmeye devam ediyor olmamız, iki tarafın da ciddiyetini gösteriyor.
İlk günden itibaren Türk siyasi düşüncesinde Filistin sorusunun önemli bir yer tuttuğunu farkındaydık. Bunun Türkiye Cumhurbaşkanı ve hükümeti için ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Günün sonunda Filistin sorusu İsrail’de bizim hayatımızı da şekillendiren bir konu. Aynı fikirde olmadığımız birçok konu olması, ayrı yönlere gitmemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Aksine, çatışma ve gerilimi önlemek için bu yolculuğu sürdürmeliyiz. Sevsek de sevmesek de mevcut gerçeklik bu.
T24