Yeni Şafak yazarı Kılıçarslan: AKP'de İslamcı Oranı Yüzde 7
Yeni Şafak Gazetesi yazarı İsmail Kılıçarslan, yayınladığı yazıda ‘İslam’ ve ‘İslamcılık’ kavramları üzerine eğildi.
Yeni Şafak Gazetesi yazarı İsmail Kılıçarslan, bugünkü yazısında, ‘İslam’ ve ‘İslamcılık’ kavramlarını yazdı.
İslâmcılığın üç kırmızı çizgisinin bulunduğunu ifade eden Kılıçarslan, bunların; terörden uzak durmak, cehaletten uzak durmak, “kapalı yapı” üretmemek olduğunu belirterek “İslâmcılığın şartı üçtür. Birincisi faizsiz, sosyal adalete dayalı bir ekonomik düzen kurmak. İkincisi, Müslümanların kendi kararlarını kendilerinin alabilmesini sağlayacak antiemperyalist bir siyasal düzen oluşturmak. Üçüncüsü, sanayiden finansa, teknolojiden kültüre, ordudan enerjiye tüm İslâm ülkelerinin işbirliği içerisinde olmasını temin” dedi.
İslâmcılıkla İslâm’ın eşitlenebilecek bir şey olmadığını kaydeden Kılıçarslan, İslâmcılığın ideolojik bir yönelim olduğunu belirterek, “Dikkat isterim: Daha çok insanın Müslüman olmasını temin etmek, 'öteki' ihdas ederek onu yok etmek, büyük insanlık birikimi ile ilişkisizlik gibi şeyler İslâmcılığın hedefleri ve ajandasıyla uzak-yakın ilişki kurabileceğiniz meseleler değildir” şeklinde yazdı.
“Bugün AK Parti’nin içerisinde temsil ettiği İslâmcı sayısı, oransal olarak AK Parti’ye oy verenlerin yüzde 7’si civarıdır. Daha fazlası değil. Büyük bir başarıyla muhafazakârları, sıradan milliyetçileri, mukaddesatçıları, kalıtsal sağcıları ve bir miktar liberali bünyesinde eriterek ‘ilginç bir sosyolojik karışım’ elde eden AK Parti’nin ajandası da İslâmcı bir ajandadan çok ‘kendine mahsus bir yol haritası ile’ şekillenmiş durumdadır” diyen Kılıçarslan, gazeteci Ruşen Çakır’ın sahip olduğu Medyascope’da yayınlanan “adını kendi isteği doğrultusunda değiştirerek” söyleşi veren Mustafa’nın anlattıklarına yer vererek, yazısına şöyle devam etti:
“Çünkü Mustafa ve benzerlerinin bir bütün olarak koca bir sosyolojiyi temsil etmediğini, etmeyeceğini bilecek kadar dengeliyizdir.
Ve fakat Ruşen Çakır da, 'İslâmcılar da İslâmcılar' diyerek asla o şekilde var olmayan bir sosyolojinin üzerinde tepinenler de aslında temelde ne yaptıklarını çok iyi bildikleri için 'yalan söylemeyi' de, 'manipüle etmeyi' de, 'çarpıtmayı' da sorun etmiyorlar. Hakikatle değil 'görev bilinciyle' tutuyorlar işlerini.
Bu arada olan da 'birbirlerini birbirlerinin can düşmanı saymaya başlayan' sıradan insanlara oluyor. Toplumsal sözleşmemiz buralarda, bu operasyon üslerinde bombalanıyor. Buna izin vermemek gerekir”