Zuhal Olcay: Erkek terk ederse kuyruğunu kıstırıp geri döner, kadın giderse tam gider

Zuhal Olcay sekiz yıl aradan sonra ‘Aşk Halleri’ oyunuyla karşımızda. Başrolü aktör Burak Sergen ile paylaşıyor. İki usta sanatçıyla oyundan, ama daha çok aşktan, ilişkilerden konuştular.

Posta'dan Canan Danyıldız'ın Zuhal Olcay'ın yaptığı röportaja göre,

-Zuhal Hanım, sekiz yıl sonra ilk kez Burak Sergen ile sahnedesiniz.

Zuhal Olcay: Evet, ‘Aşk Halleri’ müthiş yazılmış bir oyun. Burak ile Ankara Devlet Tiyatrosu mezunu iki tanışız. İnsanın kendi kalibresinden biriyle sahnede olması şahane.

Burak Sergen: Zuhal ile aynı dili konuşan, aynı gelenekten gelen tiyatrocularız. 30 Kasım’da İzmir’de prömiyerini yaptık. İstanbul’da da sahne alacağız.

- Oyun, Liz ve Richard üzerinden aşkı ve farklı insan hallerini anlatıyor...

B.S.: Tam da öyle. Bu oyun beni çok etkiledi çünkü gerçek. O kadar çok insan var ki etrafımızda geçmişini, yaşadığı ilişkileri, başka insanlarla yaşadıklarını sorgulayan...

- Oyunculuk dedikleri gibi hastalıklı bir şey mi, hafif delilik mi?

B.S.: Yok yahu! Saçma. Oyundan sonra, “Aman Tanrım, bu rolden çıkamıyorum” diye etrafta dolaşmıyorsun.

Z.O.: Ben de inanmıyorum. Kimse bunun arkasına sığınmasın. Karakterin zaten öyledir. Mesleğin üzerine bunu atmaya gerek yok

BÜTÜN ERKEKLER ÇOCUK GİBİ

-Hayatta Liz gibi biri olmak mı, yoksa Richard gibi biri olmak mı daha vahim?

Z.O.: Bence Richard’ın alkolle başı dertte. Aslında çocuk gibi; kadın ona açılsa hiç bu kadar savrulmayacaklar. Bütün erkekler çocuk gibi ama.

B.S.: “Aşığım sana” dese, bu kız onunla kalacak. Hayatın tehlikelerine karşı habire içiyor ve tiyatro yapıyor. Güvenmiyor kimseye. Richard’ın durumu daha vahim!

-Aynı kişiyle yıllar sonra aşk sizce mümkün mü?

Z.O.: Oyunda bir yerde Liz, Richard’a “10 yıl önceki halinin gölgesisin, hiç değişmemişsin, daha da çökmüşsün” diyor. Zor. Hemingway’in dediği gibi, “Birbirini gerçekten seven iki insan için mutlu bir son yoktur.”

B.S.: Ha, gerçekten kavuşunca o aşk devam eder mi, yoksa efsane aşklardaki gibi ‘kavuşamamak’ mı o duyguyu yıllarca taze tutar, o başka bir şey. Bence romantizmini kaybetmiyor ama aşk da insanlar gibi güncelleniyor o kadar. Başka formlara giriyor, ama temelde aynı.

-Aşk evliliği öldürüyor mu gerçekten?

Z.O.: Ben bekar bir kadınım; bilmiyorum!

B.S.: Bence öldürmüyor, aşk sadece başka bir şeye evriliyor. Aşk olmasa evlilik devam etmez ki... Olmayınca boşanıyor millet. Piyango gibi... Gitmeyecek dediğin 50 yıl sürüyor, gider dediğin tık diye bitiyor.

Z.O.: Evlilik aşkı öldürür. Hormon ve proteinden oluşan canlılarız. İlk günlerdeki heyecanla devam edersen tansiyon, şeker zaten ölürsün. Bitmesinde hayır var!

ARIZA ADAMLARA AŞIK OLUYORUZ

-Evliliğin devam etmesi için ne yapmak lazım?

Z.O.: Gönlün olacak. Evlilikte alanlar tanıyacaksın karşındakine. Mesafeler koyacak, nefes alacak esler vereceksin. O zaman devam eder.

-Niye arızalı adamlara aşık oluruz?

Z.O.: O işte yanıtı olmayan bir soru. Arıza adamlara aşık oluyoruz. İmkansız diye mi acaba?

-İnsan ömründe gerçekten yalnız bir kere mi sevebilir? Aşkın cinsellikle büyük bağı var mı?

Z.O.: Yok ya! Defalarca aşık olup mutlu olabilirsin. Bak Burak da kafasıyla onaylıyor. Gönül kapısını açmak lazım. Bekarım ben! Cinsellik olmadan bir aşk yürür mü? Hayır, yürümez. Yani aşkın içinden cinselliği çıkardın mı bir şey kalmıyor.

‘SOĞUK KADIN’ İMAJI BANA YAPIŞTI

- Zuhal Hanım, sizin için hep ‘soğuk kadın’ derler...

Z.O.: Yapmaa! Üzerime bu soğuk kadın imajı yapıştı. Değiştiremiyorum. Halbuki tanıdın şimdi, öyle biri değilim. Nasipse öteki hayatta değiştiririm. Kemikli bir yüz, beyaz bir ten... Bu yüzden sanırım.

- Tiyatro sinema kadar ilgi görmüyor, niye?

B.S.: Türkiye’de sanatı sevmiyorlar, bunu kabul edelim. Çok az seyirci var.

-Sizin de bir hatanız yok mudur? ‘Recep İvedik’, ‘Düğün Dernek’ gibi filmleri milyonlar izliyor...

Z.O.: Tiyatro adına öyle abuk sabuk şeyler yapıyorlar ki, haklısın. Ama bir yandan da ihtiyaçla ilgili. Sanat bu toplumda bir ihtiyaç değil ki. Bu saydıkların komedi filmi, gülmeye ihtiyaçları var demek ki. Toplum neyse, tiyatrosu da bu.

AŞK HASTALIKLI BİR DUYGU

-Kadın mı daha çabuk vazgeçer, erkek mi?

B.S.: İkisi eşittir. Ayrılık noktasına farketmeden birlikte gelirler, aynı zamanda vazgeçerler!

Z.O.: Erkek vazgeçer, ama sonra kuyruğunu kıstırıp geri gelir. Ama kadın direnir direnir; bir gider tam gider. Kadın vazgeçmemek için niyeyse sabreder. Ama temelde sevgisiziz. Baksana flamingoları yiyoruz, kedilerin üzerine kaynar su atıyoruz. Sevgisiziz sevgisiz!

- İlişkiler dünyanın her yerinde aynı...

Z.O.: Aynı şeyi düşünüyorum. Hangi memleketten olursan ol işin özü değişmiyor. Kadın ve erkek halleri aynı.

- Aşk hastalıklı bir duygu mu?

Z.O.: Tabii, içinde kıskançlık, tutku, şiddet barındıran çok hastalıklı bir duygu. Ama herkes o hastalığa yakalanmak istiyor. Her yaşta aynı yaşamıyorsun tabii.

- Yani?

Z.O.: Gençken “Bu da yapılır mı” deyip arkanı döndüğün şeylere, ileri yaşta hoşgörüyle bakabiliyorsun. Daha temkinli, kontrollü gidiyorsun. Aşk daha kıymetli oluyor.

B.S.: Kimyası aynı, sadece yaşa göre farklılık gösteriyor.

GEÇMİŞTE DAHA ÖZGÜR VE MUTLUYDUK

-Şimdiki aşkları nasıl buluyorsunuz?

B.S.: İlişkiler eskiden daha düzgündü. Geçmişi özlüyorum. Daha özgür ve mutluyduk.

Z.O.: Gençlerin gerçek aşkı hiçbir şekilde yaşamadıklarını görüyorum, çok üzücü. Ama aşk da hormon yahu! Yani üç yıl mı ömrü nedir işte, hadi uzakta ol, özle biraz, beş yıl sürsün. Sonuçta bitiyor.

- Yani eskiden de aşk bitiyordu!

Z.O.: E tabii bitiyordu, 15 yıl sürecek hali yok ya! Yoksa kalp çarpıntısından ölürsün. Eskiden birbirimize daha kanaatkardık. Şimdi kadın ya da erkek yanındakinden sıkılınca, elindeki telefondan yeni birine ulaşabiliyor.

-Hiç yarım kalan birlikteliğiniz oldu mu? Olsa devam ettirir miydiniz?

Z.O.: Hiç olmadı, o yüzden devam eder miydi açıkçası bilmiyorum.

B.S.: Bence yarım kalan birliktelik yoktur, bitince bitiyor.