ÇEKMECELER FRAGMANI İÇİN TIKLAYIN
Duygularımızı, akılcılığımızı, cinselliğimizi, isyanlarımızı, tatminsizliklerimizi, hırslarımızı, bastırılmışlıklarımızı ve daha nicesini barındıran ‘Çekmeceler’le dolu ruh dünyamız. Biz, üstünde düşünme gereği hissetmesek bile yaşamımız bu ‘Çekmeceler’in doluluğu veya boşluğuyla şekilleniyor. Yani, mantığımızdan hayat algımıza, olumsuzluklara dayanma gücümüzden gerçekleri kabullenme olgunluğuna… Bu ‘Çekmeceler’deki malzemelerle yaşıyoruz hayatı!
Peki, ‘Çekmeceler’den hangisi en önemlisi derseniz… Kuşkusuz kişinin ihtiyacına göre değişkenlik gösteren bir konu. Ancak bana göre ‘Çekmeceler’in tamamının kesiştiği yer ‘Mantık’… Zira tüm ‘Çekmeceler’i açan da kilitleyen de, doldurup boş bırakan da kişinin mantık algısı.
‘Zenne’ filminin ardından yine cinselliğe farklı bir açıdan yaklaşan ve insan analizlerine girişen M. Caner Alper ile Mehmet Binay’ın gerçek bir hikâyeden esinlenerek yarattıkları ‘Çekmeceler’ filmi tüm bu hassasiyetleri ele almaya soyunan renkli bir çalışma.
+18’lik ‘Çekmeceler’de neler var diye hep birlikte bakmadan önce bu noktada ‘Mantık’la bir parantez açmak istiyorum konuya…
Önceki yazımda ‘Maral’ın öykü akışındaki mantıksızlıkları işaret edişim kimilerince ‘Dramalarda dahi pek çok mantıksızlık yapılırken masallarda da mı mantık arayacağız’ şeklinde yorumlarla karşılanmış.
Topluca cevap vermek gerekirse… ‘Evet, masal dahi olsa mantık aramak gerek’ diyorum. Zaten dikkat edilirse her masalın akışında da bir mantık vardır. Mesela, Kurt ormana girer girmez Kırmızı Başlıklı Kız’ı ham yapmaz. Cevapsız soru bırakmayıp belli bir sistem dâhilinde yürütür senaryosunu. Yani aklımızdaki masal çekmecelerini boş bırakmaz.
‘Maral’la ilgili mantık arayışımı ‘Mucizede mantığın işi ne’ diye eleştirenlere de en kestirme cevabım, Hz. Musa’nın öyküsünü anlatan ‘Exodus: Tanrılar ve Krallar’ filmi… Orada nasıl her mucizenin bir mantık silsilesine bağlandığı, yaşananların gidişine bırakılmadığı görebilir.
Dolayısıyla TV 8’in başarılı olmasını canı gönülden istediğim yeni dizisi ‘Maral’ı da ister bir masal, isterseniz bir mucize olarak değerlendirin hiç fark etmez… Görünen gerçek, senaryonun pek çok sahnesini soru işaretinin gölgesinde bırakarak ‘Mantık’ olayını sıfırladığı ve başarısını kendi kendine çelmelediği… Bunu algılamak için de körü körüne taraftarlık ve yağ çekme merakı yerine, derme çatma örgülerle izleyiciye yedirilmeye çalışılanlara mantıklı bir gözle bakmak yeterli oluyor zaten!
‘Maral’la ilgili bu saptamayı yaptıktan sonra, mantığımızın çekmecesinden yola çıkıp +18’lik ‘Çekmeceler’in sunduklarına geçebiliriz.
‘OYUNDUR’ ÖTELEMESİNDEN DOĞAN BUNALIM
Baskılandıkça artan cinsel problemlerin yegâne hedefi kadın olmuştur her daim… Ancak gerek yetişme biçimleri, gerekse toplumsal dayatmalarla kişisel yetersizliğe düşüp hırsını kadına yönelten erkekler kadar aile yapısındaki ‘anne’ vasfını taşıyan kadınların da bu sorunlu süreçte etken olduğu bir gerçek.
Yedi yılda kadına yönelik şiddet, yüzde 1400 artmış. Konu bu kadar derin olunca, kadın olgusunu ele alan yapımlar da arka arkaya beyazperdeye taşınmakta… İçerikleri farklı olsa bile ortak noktaları, var olma çabası harcayan kadınların dünyasına dalıp kökü çocukluğa uzanan baskılarla-korkularla oluşan ruhsal yaraları, sıkıntıları işlemeye yönelmeleri!
Hayata bir tiyatro penceresinden bakıp anne-baba odaklı sorunları da ‘oyun’ olarak sunmanın doğurduğu bunalımı evrelere bölme mantığıyla senaryolaştıran ‘Çekmeceler’, yaralı bir kadının yıkıcı görüntüsünden başlayıp sabun köpüklerine uzanmakta… Oradan da sahnenin renkli dünyasında doğum günü kutlayan bir küçük kızın ‘kahpe’ye dönüşüm etaplarına tanıklık ettirmekte seyircisini.
Yaşanan her olumsuzluğu ‘Oyundur, oyun’ mantığıyla geçiştirerek ayrıntılara girmekten ve sorumluluktan sıyrılan bir annenin bencil oyunculuğunda, küçüklükten yetişkinliğe, bir kadının seks çekmecesinin nasıl bunalımla doldurulabileceğine şahitlik ettiren senaryo, bu evreleri verirken problemleri öteleyip geçiştirmenin yanlışlığını elinden geldiğince tutarlı bir mantığa oturtmakta.
Şiddeti ve kavgayı, ‘Oyun oynuyoruz, korkma’ diyerek görünmez kılmaya çalışan anne motivasyonuyla büyüyen Deniz’in öyküsü, ilk bakışta marjinal ve süslü dile sahip hayali bir dünyaya açılan kapı gibi. Ancak baba baskısının, tecavüzün, şiddetin ve kız çocuğu yalnızlığının battaniyeye sarılıp oyunlaştırıldığında nasıl kişilik bölünmeli bir bunalım çekmecesi yaratacağını hissettirmek adına sergilenenler, hayatın içinden şeyler. Bu nedenle yanlışlara dikkat çekmek için böyle bir anlatım üslubu çok uygun. Ayrıca senaryonun çok katmanlı yapısında sadece bir kadının kişilik bozukluğuna sebep olan cinsel baskıcılık değil aynı zamanda toplumun içinde ötelenen kesimlerin problemleri de yer bulmakta.
Dolayısıyla birbiriyle paralel verilen farklı zaman katmanlarında ele alınan Deniz’in karşılaştığı her kötülüğü ‘Oyundur, geçer’ öğretisiyle kabullenmeye çalışmasını, Ceylan ütünden fütursuzca yaşanan seks patlamalarıyla bütünleştirip ilginçleşen ‘Çekmeceler’de çok şey var.
Kızlarına baskı uygulayan babaların seks problemi… Eşcinsellerin renkli kişilikle fark yaratma çabası… Boyunun kısalığıyla alay edenlere karşı cinsel organının büyüklüğüyle övünen cüce… Uyuşturucudan medet umarken cinsellikleri sıfırlanan parıltılı sahne dünyasının insanları… Yekta Kopan’ın da kısa bir rolle yer aldığı medya dünyasının al takke ver külah halleri… Oyuncu ve mankenlerin sürekli rol kesen sahte yüzleri… İstemediği bir evliliğin yükünü taşıyan kadının ruhsal dengesizliği… Sokaklardaki yaşamın kötücül yüzü… Kısacası ‘Çekmeceler’de her türden insan manzaraları dolu dolu.
Tilbe Saran, Taner Birsel, Nilüfer Açıkalın, Ece Dizdar gibi isimlerin oyunculuklarıyla etkisini artıran bu çok yönlü hikâyede sadece kendi sorunlarıyla baş etmeyi başaramayan ebeveynlerin kız çocuklarını nasıl yaralı ve hasta ruhlu bir hale soktuklarını izlemekle kalmıyor, çeşitli açmazlar içindeki insanların renklilikle kamufle edilmiş karanlık dünyasına da dalıyorsunuz. Tabii bu süreçte de algı mantığını işletmek lazım! İşte o zaman gerçeğiyle, abartısıyla +18’lik ‘Çekmeceler’de ne olduğunu tam anlamak mümkün.
Mesela Deniz’in bunalım takılmasında bodoslama babayı suçlu görmek hata. İsmi Deniz olduğu halde denizden korkuyormuş hissi uyandıran karakterin aslında babasından çok annesinin sorumsuzluğuna kızdığını hissetmek lazım. Nasıl ki, ‘Annen gibi o…pu olacaksın’ sözleriyle kızına baskı uygulayan babanın cinsellik takıntısının altında da yine aynı oyuncu annenin hoppalığı yatmakta… Yani mantıkla irdelendiğinde asıl suçlu, anne-kadın!
Dahası ‘Hiçten hiç çıkacağı’ fikrine inanarak kızını kötülüklerden sakınmaya çalışma eylemini cinsel cehaletle şiddete döken babaya inat, seksi ayağa düşürerek yaşamanın da mantığı sorgulanmaya muhtaç. Buradan hareketle her baskı gören kız, önüne gelen erkekle yatıp kalkar felsefesini çıkarmak yanlış olur zira. Üstelik gayet mantıklı nasihatler verdiğine de şahit olduğumuz kültürlü baba figürünün baskıcı yüzünde de çelişkiler mevcut. Misal, Deniz’e külot teftişi yapan ve bekâret muayenesine götürecek kadar tedbirli olan bir babanın, sahne dünyasının içyüzünü bile bile kızını oyuncu yapmaya heveslenmesi ve onu çalıştırması için bir erkeğe güvenip teslim etmesi ne derece mantıklı?
Nihayetinde; ‘Zenne’de daha ayakları yere basan bir tablo çizen M. Caner Alpay-Mehmet Binay ikilisinin tıka basa doldurulmuş ‘Çekmeceler’ini açan anahtar, seyircinin beyninde… Bu ‘Çekmeceler’deki çocukluktan yetişkinliğe köprü kuran +18’lik halleri yorumlamak da öyle.
Tavsiyem; Çocukluk yıllarında annesinden ziyade baba evinde kalmayı tercih eden, sonrasında gayet özgür yaşayarak hayalleri gerçeklerle harmanlayıp farklı kişiliklere bürünen Deniz’in ‘Çekmeceler’inde gezinirken, baskı-seks dengesine mantık gözüyle bakılması ve asıl kötülüğün ‘Oyundur, oyun’ ötelemesinden kaynaklandığına odaklanılması! Anlayacağınız +18’lik ‘Çekmeceler’de ne olduğunu görmek için doğru çekmeceye doğru anahtarı sokmak lazım. Aksi takdirde objelerle ve renkli görüntülerle bezeli bu ruhsal karmaşanın değer yargıları arasında kaybolup bunalım takılmak işten bile değil.
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal