Ülkede her tür cinayeti advanced seviyesinde öğrendiğimiz, tatbik ettiğimiz ve maalesef Amerika’dakilerle yarışacak seri katilleri –henüz- yetiştiremediğimiz için –ki ben gerçekten çok ümitliyim-, bir yerden sonra ‘yaratıcı cinayetler’ başlığı altında mücadele etmeye başladık. Basit gibi görünen ama aslında gerçekten çılgınca cinayet senaryolarıyla, gazetelerin kendileri kalksa 3. sayfaları tek başına ayakta durabilecek gibi görünüyor. Evet burası artık her bakımdan bir 3. sayfa ülkesi. 3. dünya ülkesi olmaktan daha vahim mi bilmiyorum ama en az o kadar vahim olduğunu yürek şişkinliğiyle söyleyebilirim. Evet benim içim şişti. Her gün birbirinden acıklı, dokunaklı ve inanılmaz hikayeler dinleyen, yaşayanlarıyla direkt iletişimde olan ben, tvde gazetede gördüğüm bir şeye donup kalabiliyorum artık. Şaşırma duygum yeniden hortladı.
Kıyıda köşede sessiz sedasız ve geçim kavgasıyla yoğrulmuş kendi halinde evlilikler içinde bunca yasak aşkın peydah olması ve bunların çok önemli bir kısmının mağdur eş ya da günahsız çocuk cinayetiyle son bulması ne tür bir kader? Onayladığım için söylemiyorum elbet; ancak bu ülkede namus adı altında zalimce, acımasızca işlenen cinayetler unutulacak gibi değil ki. Bu ülkede asgari maaşla çocuk büyütmenin zorluğuyla yarışacak zorluklar o kadar az ki. Bu ülkede cesaret, komşunuz şiddet görürken polisi arayıp yardım çağırmaya bile yetmiyor ki. Bu ülkede bunca gözü kara aşık ne ara türedi?
Bir kadın mutsuz evliliğinden kaçıp başka bir mutsuz evlilikten kaçan adama sığınıyor. Gizli kapaklı sürdürdükleri ilişki patlak verince de ya el birliğiyle kadının ya da adamın eşini ya da olaya tanıklık eden bir çocuğu, öz çocuklarını öldürüyorlar. O da olmadı intikam için aile içinden bir kurban seçiyorlar. Bahçeye ceset gömüyorlar, eski sevgiliyi yeni sevgiliye vurduruyor kocalarının üstüne yıkıyorlar. Karılarını iffetsizlikle suçlayarak vurup bir akrabasıyla kaçıyorlar. Öz çocuklarına tecavüz edip bir de hamile bırakan kahrolasıca insan bozuntuları ise başka bir yazımın konusu, buraya kısacık sığdırmak kanıma dokunur doğrusu.
Bize n’oldu? Yürümeyen, mutsuz ve sağlıksız bir evliliği mahkeme yoluyla sonlandırmak ve yeni bir hayata yelken açmak ne zamandan beri bir insanı öldürüp cesedinden kurtulmaktan daha zor? Parmak izlerinden kimliği tespit edilemesin diye ellerini kesip cesedinin geri kalanından ayrı bir yere gömmek ne zamandan beri böylesi çocuk oyuncağı? Ne zamandan beri kimden korkmamız gerektiğini bilemez halde, şüpheciliğin pençesinde yaşamaya mahkumuz?
Bakkalımız çakalımız bu insanlar, üst komşumuz ya da servis şoförümüz. Eşimizin kardeşi ya da kız kardeşimizin eşi, çocuğumuzun öğretmeni ya da mahallenin imamı. Biz artık korkmak için standart bir profil belirleyemeyiz. Birinden korkmak için kendimize geçerli olduğuna inandığımız gerekçeler sıralayamayız. Vahşi cinayetler, artık bize normal görünenlerin de ilgi alanında. Suç, birilerinin tekelinde olmaktan çıktı. Ve galiba ben ilk defa bir şeyin tekelden çıkmasına çok kızgınım. Ben eşimden dostumdan korkacağım bir hayata uyarlanıyorum, siz de öyle. Hepimiz bu ‘yaratıcı cinayetler çılgınlığı’nın birer kurbanıyız zihnen. Bizi korkuttular ve güvensiz kıldılar. İnsanı insana güvensiz kıldılar.
Aşkı vahşetmiş gibi yansıtıyorlar artık, çocuklarda kan lekeleri bırakıyorlar çimen lekesi yerine. Anlamsızca gözü kara seviyorlar.
Çocuklarınızın, mutsuz olurlarsa, başları sıkışırsa eski yuvalarına dönebileceklerini bilerek gitmelerine ve yeni hayatlarını kurmalarına izin verin. Sevmeyi öğretin, insan yaşamının ne kadar kıymetli olduğunu anlatın. Dünyadaki en önemli şey olmadıklarını bilsinler ama sizin için önemlerini de hissetsinler. Bu canileri biz yetiştirdik, bizim kurallarımız, bizim tutucu yanlarımız, bizim dinlemeyen ve çaresiz kılan tutumlarımız. Ve evet içlerinde de varmış.
İyiye gitmiyoruz, vakitlice görmek gerek. Bu 3. sayfa batağından bir an önce dönmek gerek.