Acun’un ‘Ütopya’sı nasıl olacak?

Hollandalı televizyoncu John De Mol tarafından formatı geliştirilen ‘Ütopya’nın Türkiye versiyonunun, Acun’a avantaj sağlayacağını söylemek pek de yanlış olmayacak.

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

İnsan bünyesi bir gariptir… Bir gözünden yaş gelirken, diğeriyle gülerek bakabilir hayata. İyimserlikten, her şeye rağmen geleceğe ümitle bakmaktan ve ütopyalar peşinde koşmaktan asla vazgeçmez. TV 8’i atağa kaldırmaya hazırlanan Acun’un yeni projesi ‘Ütopya’ ilgili yazımız da bu mantık çerçevesinde…

Çünkü onca kavgayı gürültüyü ve yitirilen canları boşa çıkartırcasına başa sardırılan Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapma kararıyla denk düşen Berkin Elvan’ın vedası, insanları tepkiyle sokağa dökmüş ve Türkiye’yi yasa boğmuşken, televizyonun cilalı dünyasındaki ütopyalardan dem vurmak ülke gerçeklerine duyarsız kalmak gibi görünebilir bazılarına.

Ancak toplumdaki ‘izleme’ merakını tatmine yönelik malzeme üreten tüm televizyon dünyası da, yaşamla paralele giden gerçeklerimiz arasında. Üstelik toplum bilincini oluşturmadaki ve yönlendirmedeki önemleri azımsanmayacak boyutta. Dolayısıyla birilerinin de bunları yazıp çizmesi, gündeme getirmesi gerekiyor.

Üstelik 269 gün boyunca hatırlamayıp sona gelindiği anda üzüntüleri dile getirenlerin ve bunca zaman sorumluları bulmak gibi bir kaygı taşımayanların Berkin Elvan olayına Fransızlığının yanında, 365 günlük dünya kurma mücadelesine sahne olacak bir televizyon programının ‘Ütopya’ eleştirisini yapmanın lafı mı olur? Olmaz tabii.

OLEYYY… BİZİM DE ÜTOPYAMIZ OLACAK

Şimdi Berkin Elvan’a rahmet ve acılı ailesine başsağlığı dileyip herkesin birbirine saygılı olduğu, kan dökmediği, kutu kutu para istiflemek için insanları harcamadığı bir dünyanın temennisinde bulunarak gelelim Acun’un ‘Ütopya’ projesine…

Yeni sezon için çalışmalarını başlatan Acun, ‘Survivor’a ve benzeri yapımlara halkın gösterdiği ilgiyi enine boyuna tarttığından, olayın boyutunu daha da büyütüp izleyiciyi 365 gün kendine bağlamak istiyor. Bunun için seçtiği yeni yol, günümüzün modası haline gelen hayali dünyalar yaratmak.

Zira internetten edinilen alışkanlıkla Farmville gibi hayali çiftlikler, Sim City gibi şehirler kurma oyunlarının insanlarda yarattığı tutkuyu hatırlayacak olursak, Acun’un ‘Ütopya’sı ön tahlilde isabetli bir tercih gibi durmakta!

‘Domateslerim olgunlaştı toplamam lazım’ diyerek apar topar oyuna dalan, çiftliklerini genişletmek için hayali hesaplar kurup arkadaş edinen bir dolu arkadaşımdan biliyorum ‘çiftçilik’ oyunu çılgınlığının nasıl insanların beyinlerine işlediğini… Hatta ‘Umutsuz Ev Kadınları’ bile, Elif’in hastalığa dönüşen oyun düşkünlüğüyle konuya değinmiş ve bu gayretkeşliğin saçmalığını açık etmişti bir bölümünde… Kendi şehrimizi bilgisayar ortamında kurmamızı ve yönetmemizi sağlayan Sim City de aynı şekilde bir dönemin gözdesiydi.

Ellerindeki işleri bırakıp sanal çiftliklerinin derdine düşenlerin, geliştirdikleri şehirlerin gösterişli dünyasıyla övünenlerin yarattıkları bu tablo ilk etapta ilgi çekici gibi gelse de derinlemesine düşünüldüğünde koca bir zaman kaybından öte anlam ifade taşımadığı aklı başında herkesin malumu. Nitekim kısa süreliğine ruhsal deşarj sağlayan sonrasında kanıksanarak çekiciliğini yitiren bu hevesler zamanla demode hale geldi.

Ama şimdi bakıyoruz ‘Ütopya’ ile yeni bir dünya yaratma hevesi 365 gün evlerimize sokulacak. Bu haberle mutlu olup ‘Oleyyy… Bizim de ütopyamız olacak’ diye sevinmek mi lazım, yoksa ‘Eyvahhh… İnsanları mel mel ekrana baktıracak yeni bir uyutmacaya sahip oluyoruz’ diye yerinmek mi? Bunun cevabını Acun’un ‘Ütopya’sı ekrana çıktığında vereceğiz.

Öte yandan insanların çoğunun, özellikle de yapacak işleri bulunmayanların, başkalarının hayatını gözlemlemeye bayıldığı da, ‘Biri Bizi Gözetliyor’ sayesinde öğrenilmiş bir gerçek.

İnsanların bu zaafını çok iyi değerlendirmeyi bilenlerin geliştirdikleri oyunlar ve televizyon formatları bu yüzden büyük gelir kapısı. Tabii formata adaptasyonu başarıyla yapıp bunu izleyecek kesime benimsetmeyi de bilmek lazım.

Yani öyle yurt dışında geliştirilen ve ora insanına hitap eden bir formatı alıp lap diye bizim ekranımıza koymakla iş bitmiyor. Şimdilerde Şile civarında kendi ‘Ütopya’sını kurmak için yer aradığı söylenen Acun bunu çok iyi başarıyor.

Hollandalı televizyoncu John De Mol tarafından formatı geliştirilen ‘Ütopya’nın Türkiye versiyonunun, bu doğrultuda Acun’a avantaj sağlayacağını peşinen söylemek pek de yanlış olmayacak. Neticede Acun, neye el atsa adeta altın madenine dönüştürme kabiliyetine sahip.

‘ÜTOPYA’ BİZE UYAR MI?

Romanlardaki ve oyunlardaki dünyaları, televizyonda para basma makinesine çevirme akılcılığındaki John De Mol eliyle geliştirilen orijinal ‘Utopia’, eldeki mevcuttan en iyisini yaratmak üstüne kurulu bir mantığa sahip de, bu mekanizma bizim elimizde nasıl şekillenecek? İşte bütün mesele bu.

Aslında ‘Ütopya’ dendi mi, böyle şov yarışmalardan ziyade çok daha derin konular geliyor akla. Bunu algılamak için de öncelikle ‘Ütopya’nın ne olduğunun altını çizmek gerekiyor. Ütopya, Thomas More’un Yunancadan geliştirdiği ‘iyi yer’ ve ‘yok yer’ kavramlarını bütünleştiren bir sözcük.

More’un, 1516’da dönemin İngiltere’sini eleştirmek için geliştirdiği kurgusal bir dünyayı temsil eden bu kelime, sosyalizmi çağrıştıran ideal bir yönetim biçiminin olduğu ülkeyi anlattığı kitabının da adı. Herkesin gösterişsiz bir yaşam biçimi sürdüğü, mülkiyet hakkının bulunmadığı bu kurgusal ‘Utopia’ dünyasında, günümüzdeki paragözlükten eser yok. Öyle AVM’ler dikme peşinde koşturmaca veya para sayma makineleriyle banknotları zulalamaca ‘Utopia’ dünyasında ‘tu kaka’! Yani bizdeki alışkanlıklara pek uygun değil ‘Utopia’ dünyası. Hatta aza kanaat getirme misyonuyla, akılları çelen ‘kışkırtıcılık’ bile sayılabilir.

Yanı sıra, ‘Utopia’ denince akla bir de Channel 4 tarafından yayınlanan, bizde de DiziMax’te gösterilen yapım gelmekte… Her ayrıntısını sanatsallaştırarak işleyen dizi, bir grafik roman üzerinden gelişen ve onun içindeki ürkütücü dünyayı, yozlaşmışlıkları açığa çıkartmada basamak yapan bir içeriğe sahip. Bakanlık gibi ‘tabu’ alanlara sokulan çomaklarıyla bu ‘Utopia’nın da bize pek uygun düştüğü söylenemez.

Bu ‘Utopia’ları geçip Acun’dan önce Amerika’daki Fox tarafından da alınan ‘Ütopya’ya gelecek olursak, orada böyle derin ayrıntılardan eser bulunmayacağından, konuşmalardan tavırlara, yapmacıklık da yerli ütopya topraklarından gani gani fışkıracaktır.

Dolayısıyla ilk akla takılan soru; 15 yarışmacının telefon dışında dünyayla bir bağlantısı bulunmayan boş arazideki ahır ve hayvanlarla kendilerine ait bir yaşam düzeni kurmalarının ütopyası bize ne oranda yansıyacak? Sonrasında; katılımcılar, ‘Biri Bizi Gözetliyor’un çiftçilikle harmanlandığı bu düzeni 365 gün ne derece başarıyla yürütebilecekler? Yürütseler de yaptıklarıyla inandırıcı gelip bizi uzun süre kendilerine bağlamayı başarabilecekler mi?

Hani yarışmacılar, Jim Carrey’nin harikalar yarattığı ‘The Truman Show’daki gibi orada doğup büyüseler ve bir şovun parçası olduklarının bilincini taşımasalar, yaptıkları doğal olurdu da…

Bunun olanaksızlığında, bizde sergilenecek ‘Ütopya’ şovun, ‘Survivor’ veya ‘Biri Bizi Gözetliyor’daki kurgusal tartışmalardan, atraksiyonlardan farklı olmayacağı kesin! Ayrıca ‘Survivor’ı pornografik gören beyinlerin, 365 günlük bir yeni dünya yaratma çabasını nasıl değerlendireceği de meçhul…

Kısacası, ne Thomas More’un, ne dizinin, ne de John De Mol formatının ‘Ütopya’sı bizi kesmez! Tam anlamıyla, az iş çok laf üretilen Törkiş ütopya olursa o başka.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster