Anasının Oğlu, ‘Züğürt Ağa’lığı beceremedi!

Rekabetin alabildiğine kızıştığı dizi piyasasında ayakta kalmak her babayiğidin harcı değil. Ekrana çıkabilme şansını yakalamanın, aslanın ağzından ekmek kapmak kadar maharet gerektirdiği bu ortamda ekranda kalabilme başarısıysa, ekmeği aslanın midesinden alabilmekle eşdeğer…

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Hele izleyicinin, seçenek bolluğunda gözünü daha çok açar hale geldiği son dönemlerde! İstediğiniz kadar tanınmış isimlerle yola çıkın, arkanızda sektörün burunlarından kıl aldırmayan havalı yapımcıları bulunsun nafile… Ekrana taşınan iş sempatik gelmezse, gelmiyor işte. Sonrasında taklitçilikle girişilen yenilemeler de fayda etmiyor.

Aslında bizim dizicileri böylesi bir tabloyla karşılaştıran en büyük hata nedir bilir misiniz? Abartılı ve gerçeği yansıtmayan kısa vadeli övgülere bel bağlamaları!

Hani toplama kitlelerle gerçekleştirilen toplantıların kökü menfaatçiliğe dayanan destekçileri veya basın bildirimlerini, sosyal medyadan paylaşılan bilgileri alıp ilk duyuran olma etiketiyle haberleştirmenin ötesine geçemeyenlerin şakşakçılık halleri vardır ya… İşte dizicilerimizi yanılgıya düşürüp başarısızlığa iten de, böylesi samimiyetsizliklere itibar etmeleri.

Birilerinin anlık gazlaması başarı kriteri olarak görülüp onların sözde desteklerine sırt dayandığı, gerçeklere yüzler dönülüp yapıcı eleştirilere kulaklar tıkandığı sürece, hüsranlar da kaçınılmaz olacaktır. Bu böyle biline. Alın size Doğu’nun görgüsüz Cano Ağa’sından, Şener Şen’le simgeselleşen ‘Züğürt Ağa’lığa dönüşüm yaşamaya çalışan ‘Anasının Oğlu’ örneği…

TRANSFER VE İSİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇARE Mİ?

‘Otel Divane’yi final bile yaptırmadan postalayan Show TV’de başlayıp beklenen reytingler gelmeyince yolları ayıran ‘Analı Oğullu’, iki aya yakın bir molanın ardından bu kez ‘Anasının Oğlu’ şekliyle Kanal D’de çıktı karşımıza.

Ne var ki, deyimleri-atasözleri bol olan dilimizde ‘hileci, kurnaz, hinoğlu hin adam’ manasına gelen ‘anasının gözü’ yakıştırmasını hatırlatırcasına, isim değişikliğine giderek kendisine ‘Anasının Oğlu’ adını layık gören yapım yeni kanalındaki ilk bölümüyle de ilgi göremedi.

Yayına çıktığı kanalda birkaç hafta kaldıktan sonra başka bir kanala transfer olan dizilere alışkın olduğumuzdan, izleyicinin kanıksadığı bu durumdaki esas konu gidilen yerden ziyade dizinin hitap niteliği! Bu nedenle, kanal değişiminin bir diziyi nasıl etkileyeceğini irdelerken öncelikle o yapımın ‘başarı’ çizelgesine bakmak gerek.

Takım ruhuna değil de banknot rengine vurgun futbolcuların profesyonelliğiyle, kanaldan kanala transferler gerçekleştiren bir dizi şayet ekrana çıktığı günden itibaren başarılı olmuşsa, geçiş yaptığı kanalda da olağanüstü haller dışında mutlak başarıyı yakalayacaktır.

Misal, ‘Kurtlar Vadisi’ olayı… Başlangıç gücünü Osman Sınav’ın yaratıcılığından alıp toplumun kolayca benimsediği karakterleri ve politikayla mafyayı iç içe geçiren konusunun çekiciliğiyle kısa sürede büyük izleyici kitlesine sahip olan yapım, ne zorunlu isim değişikliklerinden etkilenmiştir… Ne de Show’dan Star’a, oradan ATV’ye, sonra TNT’ye ve yine ATV’ye geçip nihayetinde Kanal D ekranına transfer olarak göz kamaştırıcı bir sirkülasyon tablosu ortaya koyarken başarısında en ufak bir değişiklik yaşamıştır.

Show’da kendini gösterip FOX’a transfer olan ‘Lale Devri’ni de, kıskançlıklar ve entrikalarla dolu içeriğinin gücü, ilaveten fanların desteği sayesinde yeni kanalında başarıyı yakalamış yapım olarak örnekleyebiliriz.

Bunlara karşılık yine Show’da başlayıp kanal değişimine giden ‘Analı Oğullu’ için aynı pembe tablonun geçerliliğinden bahsetmek fazlasıyla hayalicilik olacak. Çünkü kendisine kanal değişikliğinin yanı sıra ‘Anasının Oğlu’ demeyi uygun gören dizinin eli baştan zayıf!

Show TV’de ekrana geldiği andan itibaren ilk 10 çıtasını aşamadı. Bu başarısızlık grafiğine uzun süre tahammül edilmeyeceği aşikârdı. Nitekim hem içeriğinin Sermiyan Midyat filmlerinden kanıksanmış detaylarlarla doldurulmuş olmasından, hem de bazı vurgulama ve abartıların izleyiciye itici gelmesinden dolayı Show’da 13’üncülükle açılış yapan ‘Analı Oğullu’, sonraki her bölümünde daha da alta düşüp 25’inciliğe kadar gerileyerek noktayı koydu.

Dolayısıyla bu sonuçları alan bir yapıma ne transferin bir faydası dokunur, ne de ismini ve içeriğini revize etmesinin. Kapasite meydanda olunca, senaryoda çok enteresan gelişmeler yaşanmadığı sürece, böyle değişikliklerin bir işe yaramayacağı her daim kesin!

CANO’DAN ‘ZÜĞÜRT AĞA’ ÇIKMAZ!

Elinden gelenin ne olduğunu ilk sunumunda ortaya koyan bir dizi, olumsuz sonuçlar ve tepkiler almışsa bu yapımda diretmek mantıklı mıdır? Değildir tabii. Hele ki izleyici o işte önüne konanların samimiyetine inanmamış, sıcaklığını hissedememişse bu projeyi kestirip atmak en iyisidir… Ki genellikle de böyle yapılır.

Ama yeni sezona iddialı biçimde hazırlanan Kanal D ne yapıyor? Show TV’nin ‘Saklı Kalan’ı, başarısızlıkta ısrar etmemenin taze örneği olarak hafızalardayken bir de bakıyoruz, Haziran başında Show’a veda eden ‘Analı Oğullu’ya yeniden şans verme hevesine kapılmış. Kimsenin hevesine karışamayız ancak gerçekleri de görmezden gelemeyiz.

Başarmanın yarısı inanmaktır, derler… Demek ki diziyi ille de ekranda tutmak isteyenler de, Nasreddin Hoca’nın ‘Ya tutarsa’ mantığından ve kimilerinin ‘Bu dizinin Kanal D ekranında yayınlanması durumunda başarıya ulaşacağı’ yönündeki ara gazlarından etkilenerek kanal ve format değişikliğini çare olarak görmüşler. Kanal D’de bu doğrultuda açmış kapısını.

Hatice meydanda da peki, netice? Bunun için de pek ümit vaat etmese bile ilk bölümü izlemek lazımdı… Ki, oturup izledik. Hem de arka arkaya yayınlanan hailiyle. Ama o da ne?

Karşımızdaki tablo, Cano Ağa’dan Sermiyan Midyat usulü bir ‘Züğürt Ağa’ yaratmak isteyenlerin, diziyi başlangıçtan beter hale getirdiklerinin resmi!

Torun tutkusunun aşk mahcubiyetine karıştığı bir kız isteme ziyaretini çomaklayan TMSF sayesinde fakirleşmenin ve damdan düşer gibi yaşanan gelişmelerin yapıma artı yönde hiçbir katkısının bulunmadığı ‘Anasının Oğlu’nda, bolca reklamı yapılan büyük değişimi hissetmenin mümkünü yok.

Gittiği bakkaldan hayli uzun gecikmeyle dönen baba tipiyle katılan Erdal Tosun’un olumluluğun ve şive abartısının geriye çekilmesinin dizideki gürültü oranını düşürmesiyle oluşan sakinliğin dışında elle tutulan bir yenilik bulunmamakta.

Akışın, eskiye oranla cansızlaşıp zorla geliştirilmeye çalışılan konunun suyunun çıkartılması bir yana, oyuncuların performansları da daha geriletilmiş. Ne elindeki mikrofona fısıldarcasına ‘Domates’ diyerek unutulmaz bir sahne yaratan ‘Züğürt Ağa’nın iflası inandırıcılığını yalayabiliyorsunuz, ne de varlıktan yokluğa düşen bir ailenin yaşam mücadelesini!

Ayrıca ‘Belki seyircinin bizi anlamasını beklemekle hata yaptık, belki de biz anlatmak istediğimizi tam olarak anlatamadık’ diyerek ‘Analı Oğullu’nun başarısızlığına kılıf arayarak yenilenmiş halini öne çıkartan Sermiyan Midyat’ın, eskisine kıyasla taş vurucu mizah yönünün bu yeni sunumda gerilediği de bir gerçek.

Neticede; “Fatih Akın kardeşimle son filmi hakkında görüşmemiz oldu. Ancak zamanların tutmaması nedeniyle filmde oynama şansını bulamadım, teklifi değerlendiremedim. Herhangi bir reddediş, korkuya kapılış yoktur.” sözleriyle Fatih Akın’ın Hrant Dink’i oynama teklifini geri çevirme gerekçesini Twitter’dan açıklayan Sermiyan Midyat yeni bir komedi filmi için çalıştığını da yine sosyal mecradan duyururken, Kanal D’de yayına çıkan ‘Anasının Oğlu’, her açıdan tam bir hayal kırıklığı! Kadrosunu performans bakımından gerileten yapım, konusuna ilgi çekememe yönüyle de eski tas eski hamam…

Ekrana nokta konan 20’incilik sıralamasından devralınmışçasına gelen yeni reyting sonuçları da, dizi için harcanan çabanın boşluğunu gözler önüne serecek türden.

Bu sonuçlara bakıp ‘Dizinin ömrü, kanalın sabrına ve yapımcının ısrarına bağlı’ derken, başarısızlığın mazereti için de ‘‘Yine seyirci mi diziyi anlayamadı? Yoksa ‘Anasının Oğlu’nda Züğürt Ağa’lıktan medet umanlar mı derdini tam anlatamadı’’ diye sorsak yeridir. Cevap?

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster