1962 yapımı, bol Akademi ödüllü "Lawrence of Arabia" filmini pek çoğumuz biliriz. Filmin baş rol oyuncusu Peter O' Toole; geleneksel Arap kıyafeti ve Şerif Nasır'ın Lawrence'a hediye ettiği meşhur "Jambiya Hançeri"ni hatırlatan kamasıyla hafızalarda yer etmişti. İngiliz gazeteleri ölümünün ardından, Büyük Britanya İmparatorluğu'nun gururu Thomas Edward Lawrence'ı kahraman ilan etti.
Ünlü devlet adamı W. Churchill; gazetelere verdiği demeçte: "Zamanımızın en büyük adamlarından birini kaybettik. Bugün İngiltere'yi tehdit eden tehlikeler karşısında faal bir rol almasını isterdim. Ölümü İngiltere İmparatorluğu için büyük bir darbedir." dedi. Lloyd George ise; onun bilhassa Filistin'de yaptığı hizmetlerden dolayı çok özel bir şahsiyet olduğunu, bir çok Arap gönüllüsü kazandırarak harbin kazanılmasında etkili olduğunu belirtti.
Hayattayken kimliğini sürekli gizleyen Lawrence'ın, ölümü şöhretinden daha sessiz ve gösterişsiz olmuştu. Ailesinin isteği üzerine kilisede merasimsiz kısa bir ayin yapılmış, cesedi halka teşhir edilmemiş, askeri tören yapılmasına izin verilmemişti. Yakın dostları ve bir kaç kişi dışında cenazede kimsenin bulunması da istenmemişti. Bu yüzden Lawrence'ın ölümü bazı gazetelerce "muammalı" bulundu.
Son Posta gazetesi, casus Lawrence'ın bir motosiklet kazasında ölmesine şüpheyle yaklaştı. Bulgar gazetesi "Utro"; Lawrence'ın İngiliz gazeteleri tarafından daha önce üç defa "öldürülmüş" olduğunu vurguladı. Esrarengiz adam, T. E. Lawrence'ın (1888-1935) ardından yüzlerce akademik çalışma yapıldı, edebi eserler yayınlandı, sinema filmleri çekildi. Bristol Üniversitesi'nde görevli araştırmacı-yazar Jeremy Wilson, Lawrence hakkında kapsamlı bir web sitesi hazırladı. T. E. Lawrence Studies adlı bu sitede (http://www.telstudies.org) Lawrence hakkında çıkan eserler, biyografik bilgiler, kronolojik veriler ışığında sunuldu.
Colonel Lawrence, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Arabistan'daki görevini tamamlamış; 1920'lerde ise yönünü Asya'ya çevirmişti. Lawrence'ın ayak basmasından sonra huzur, bu coğrafyada en fazla ihtiyaç duyulan şey olacaktı. 1929 yılı başında dünya basını, Afganistan'da patlak veren ayaklanmayı konuşuyordu. 20 Ocak 1929'da Akşam gazetesi: "Kabil'de 3 Kişi Krallık İddiasında Bulunuyor" manşetiyle Afganistan'da çıkan ayaklanmalar üzerine asilerin reisi Habibullah'ın kral ilan edildiğini bildirdi. Kral Emanullah ise Kandahar'daydı ve teşkilatlanarak Kabil üzerine yürüme fikrindeydi.
22 Ocak 1929'da Son Saat gazetesi; Afgan isyanının patlak vermesinde Lawrence'ın parmağı olduğuna dikkat çekiyordu. Londra gazetelerinin hemen hepsi Delhi, Bombay, Lahor, Karaçi gibi merkezlerden Albay Lawrence'la ilgili telgraflar yayınlandığını duyurdu. Arapları isyana teşvik ederken "Şerif Lawrence" unvanını kullanan Lawrence; Hindistan'da "Aircraftsman Shaw" adını kullanıyordu. Gazetenin haberine göre İngilizler bunu resmen itiraf ediyorlardı. Hindistan'a bağlı Pencap'ta faaliyete başlayan Lawrence, burada kimliğini gizleyerek bir pir-veli kılığına girmişti.
İngiliz gazetelerinin beyanına göre Lawrence'ın orada bulunma sebebi; Hindistan'da isyan çıkarmak isteyen komünistleri takip etmekti. Aslında Lawrence kılık değiştirerek ahali arasına kolayca sızmak, bilhassa Müslümanların güvenini kazanmak ve vatanseverler aleyhinde propaganda faaliyetinde bulunmak maksadındaydı. Lawrence, Pencap'tan sonra Hindistan ve Afganistan sınırında işe girişti. Sınırın iki tarafında da kabileler bulunuyordu. Propaganda için bunlardan yararlanmanın kolay olacağını düşündü. Kılık değiştirerek mutassıp bir veli kisvesinde Afganistan'da yenilikçilik ve çağdaşlaşma aleyhinde çalıştı. Mesaisi sırasında kimliğini gizlemeye çalışsa da Afganistan hükümeti onu ifşa etmişti. Gerçek kimliği ortaya çıkınca, Hindistan hükümeti Lawrence'ı Afganistan sınırından nakletmeye mecbur kaldı.
İngilizlerin resmi beyanatına göre; Lawrence, Bombay'dan İngiltere'ye giden "Rajputana" gemisine binmiş, meçhul bir yere hareket etmişti. Esrarengiz bir şekilde gemiye binen Lawrence, gemide kendisiyle konuşmak isteyen Daily Express muhabiriyle de görüşmemişti. Tam olarak nereye gittiği bilinmese de Mısır'a gitme ihtimali üzerinde durulmuştu. 19 Ocak 1929 tarihli The Graphic gazetesi; Arabistanlı Lawrence namındaki "Aircraftsman Shaw"un "Rajputana" gemisinde bilinmeyen bir hedefe doğru yol aldığını yazdı. 21 Ocak tarihli Nottingham Evening Post ve Portsmouth Evening News gazeteleri; Aircraftsman Shaw"un sessizce Bombay'dan Port Said'e ulaştığını bildirdi.
Birkaç gün sonra gazeteler; aceleyle Hindistan'dan hareket eden Colonel Lawrence'ın 27 Ocak'ta Akdeniz üzerinde Marsilya yakınlarında olduğunun haberini geçti. 02 Şubat 1929'da Akşam gazetesi; Afganistan'da asilerin yağmaladığı Kabil şehrini, Baha (Beçe) Saka lakaplı Habibullah'ın hükümeti idareden aciz olduğu ve halkın Kral Emanullah yanında toplanmaya başladığı haberlerini manşetine taşıdı. 04 Şubat'ta Aberdeen Press and Journal; Kabil'de hüküm süren terör saltanatından ve Habibullah Han'ın eylemlerinden; Kraliyet Hava Kuvvetlerinde (R. A. F.) görevli, şöhretli Colonel Lawrence'ın daha önce üst düzey gizlilik içinde müstear isimle bölgede bulunduğundan söz etti.
05 Şubat'ta Akşam gazetesi; Afganistan'da vaziyetin iyice kötüleştiğini; Hint hükümetinin sınırdan hiç bir yabancının Afganistan'a girmesine izin vermediğini yazdı. Kendisini Afganistan emiri ilan eden haydut çetesi lideri Habibullah ve yandaşlarının tedhiş hareketini arttırdığını; ancak Habibullah'ın hakimiyetinin çok kısa sürede biteceği muhtemel görüldüğünden, daha önce Kraliyet Hava Kuvvetlerinde (siyasi ajan) görev yapmış İngiliz sefiri Sir Francis Humphrys'in de, her ne kadar asilerin lideriyle arası iyi olsa da, Kabil'de kalmaması gerektiğini bildirdi. Afgan isyanında İngilizlerin parmağı olduğu aşikardı.
Daily Mail gazetesi'nin Lahor'dan aldığı bilgiye göre; İngiltere sefiri Afgan asileri lehinde ve Kral Emanullah aleyhinde tavır sergiliyordu. Hint Müslümanları, sefir Humphrys'in hareketini şiddetle kınamış ve tepki göstermişlerdi. Kabil'e heyet göndermek istemişler; ancak İngilizler pasaport izni vermemişlerdi. Aynı şekilde Kabil halkı da durumdan hoşnut değildi; ancak Kurgi kabilesi gibi Beçe Saka'ya (Habibullah) arka çıkan kabileler vardı. Bütün bu karmaşanın içerisinde, oklar eninde sonunda Lawrence'ı işaret ediyordu. 05 Şubat 1929 tarihli Cumhuriyet gazetesi Lawrence'a dair: "O Ne Melundur O!" başlıklı köşe yazısında; onun sadece Arabistan'da casusluk yapan ve Afganistan'da ortalık karıştıran biri değil; aynı zamanda Türk esirlerini öldüren acımasız bir katil olduğuna yer verdi.
[ 1.Dünya Savaşı sonlarında Türk ordusu Filistin'den çekilirken; Lawrence ve Bedevilerden oluşan adamları, bir köye sığınan çoğu yaralı haldeki Türk askerlerini katletmişti. Lawrence bu olaydan bahsederken: "Türkler teslim oldular; fakat ben kabul etmedim, hepsini Araplara mızrak ve kılıçla öldürttüm." demişti.]
Ertesi gün Cumhuriyet gazetesi; Kabil'in anarşi içinde olduğunu, yabancıların çoğunun şehri terk ettiğini ve halkın Kral Emanullah'ın geri dönmesini sabırsızlıkla beklediğini yazdı. 29 Mayıs 1929'da İkdam gazetesi; Emanullah Han ve eşinin İtalya'ya gitmekte olduklarının bilgisini verdi. Emanullah Han'ın Afganistan'da kalmasının kabileler arası çatışmaları şiddetlendireceği düşünülüyordu. Daily Mail'in haberine göre; ansızın Hindistan sınırına gelen Kral Emanullah, Hindistan'dan Bombay'a geçmek için İngiliz hükümetine müracaatta bulunmuştu.
04 Haziran'da İkdam; Daily Mail kanalıyla, Emanullah Han'ın Afganistan'ı neden terk ettiğini anlattığı telgrafa yer verdi. Kral bu telgrafta kabileler arasında kan dökülmesini istemediğini; Andori, Tarak, Otak, Toki kabilelerinin aleyhine döndüğünü ve şahsi menfaati için ülkesinin harap olmasına seyirci kalamayacağını söylüyordu. Barışçıl yolla asilerle anlaşamadığını belirten Kral; kendisine bağlı kabilelerin bile isyana giriştiğini, meydanın "din kahramanı" olma iddiasında bulunanlara kaldığını vurguluyordu. Bunların din perdesi altında kendi şahısları yararına hareket ettiklerini; fakat herkesin gerçeği öğreneceğini belirtiyordu.
03 Ağustos 1930'da Son Posta gazetesi; meşhur casus Lawrence'ın, Mısır'da olduğunu bildirdi. Kahire, Portsaid, Bilbis, Mansure, Zazik, İskenderiye'de kanlı nümayişler olmuştu. 700'e yakın ölü ve yaralı bulunduğu haberleri yayılırken, Cumhuriyet ilan edileceğine dair şayialar dolaşmaktaydı. 06 Ağustos'ta çıkan haberde ise Vefd partisi vekillerinin Mısır Cumhuriyetinin kurulmasına dair gizli bir toplantı düzenledikleri yazıldı. 11 Ağustos'ta aynı gazete Mısır'da milliyetçilerin Nahas Paşa idaresinde İngiliz emperyalizmine karşı mücadele ederken, İngiliz askerlerinin Mısır'ın bağımsızlığına mani olmak için sokaklarda halka ateş açmaktan çekinmediklerini yazıyordu.
Yine aynı gün Afganistan'da kıyamın devam ettiği haberleri geliyordu. Afgan tahtına oturan Nadir Han'ın zannedildiği gibi Afgan milletinin menfaatine hizmet etmediği, Emanullah Han'a isyan eden Beçe Saka'nın gerçekte Nadir Han'ın oyuncağı olduğu söyleniyordu. Nadir Han, Emanullah Han'ın yardımına koşuyor gibi görünse de esasen halkın desteğini alarak güven kazanmak niyetindeydi. Beçe Saka'nın teslim edilmesi için halk arasında infialin ve gösterilerin artması sebebiyle akıbetinden korkan Nadir Han, Beçe Saka'yı oyuna getirerek yanına çağırdı ve onu öldürttü. Daha sonra kendisine Emanullah Han'ın yardımcısı unvanını verdi; diğer yandan hainlerle iş birliği yapanları devlette önemli pozisyonlara yerleştirdi.
Bu da halk arasında genel bir nefret uyandırmıştı. Nadir Han, 1933 yılında öldürüldü; yerine oğlu Zahir Şah geçti. Ancak Lawrence yine sahnedeydi. Emanullah Han taraftarlarının ihtilal hazırlığında oldukları ve Kralı öldürmeye çalıştıkları haberleri konuşuluyordu. Bir ihtilal şebekesi yakalanmış; bu işte Emanullah Han ve İngilizlerin parmağı olduğu bildirilmişti. 07 Eylül 1934`te Yeni Mersin gazetesinde çıkan haberde; yakalanan şebeke mensupları; Emanullah Han'ın teşvikiyle giriştikleri bu işte bütün tertibin Lawrence tarafından planlandığını itiraf etmişlerdi. Bu sebeple Afgan- İngiliz ilişkileri gerilmişti.
Roma'da bulunan Emanullah Han ise bu haberi yalanlamış; gayrı meşru hükümeti devirerek tahta dönmeyi arzu ettiğini; ancak bunu kan dökerek, ihtilal çıkararak yapmak istemediğini belirtmişti. Bu tarihten sonra ne Afganistan'da, ne Mısır'da ne de Hindistan'da sular durulmadı. Huzursuzluk ve iç çatışmalar artarak devam etti. Lawrence ise görevini layıkıyla tamamlamış; ülkesinin gurur kaynağı bir asker olarak, açıklanan resmi ölümüne kadar faaliyetlerini sürdürdü. 03 Mart 1935 yılında Anadolu gazetesi: Lawrence Nereye Gitti? başlıklı haberinde meşhur casus Albay Lawrence'ın bağlı bulunduğu hava kıtaatını terkederek bisikletle meçhul bir yöne doğru gittiğini bildirdi.
09 Mart 1935 tarihli The Sphere; Colonel Lawrence'ın Dorchester'dan (Dorset) yaklaşık sekiz mil uzaklıkta küçük bir kulübede yaşadığı bilgisini verdi. Air Force'taki resmi görevinden emekliye ayrıldığı söylenen Lawrence'ın nereye gittiği belli olmuştu. 16 Mart 1935'te Daily Herald ile Illustrated London News gazeteleri, onun Dorsetshire'da bir kulübede inzivaya çekildiğini yazdı. 14 Mayıs 1935'te Shields Daily News; Lawrence'ın, esrarengiz biçimde yolda bir kaza geçirdiğini bildirdi. Lawrence yaralanmış, hastaneye kaldırılmıştı. Aynı gün Dundee Evening Telegraph; geçirdiği motosiklet kazasında yaralanan Lawrence'ın durumunun kritik olduğunu söyledi.
Dorset yolunda meydana gelen bu kazada ayrıca, 14 yaşlarında bisikletli bir genç de yaralanmıştı. 15 Mayıs'ta The Scotsman ve Dundee Courier gazeteleri; Arabistan'ın "Taçsız Kral"ı Colonel T. E. Lawrence'ın geçirdiği kazadan ve hastanedeki durumundan söz etti. Ertesi gün gazeteler Lawrence'ın durumunun kötüye gittiğini yazdı. Onun hayatına ve başarılarına dair yazılar yayınlanmaya başladı. 17 Mayıs'ta Haber gazetesi; Casus Lawrence'ın motosiklet kazasında kafasının yarıldığını ve hala kendine gelemediğini bildirdi. 18 Mayıs'ta Aberdeen Press and Journal; Lawrence'ın bilincinin hala kapalı olduğunu belirtti. Hastanede yanında bulunan erkek kardeşinin, bir ara onun yaşadığı köy evine gittiği yazıldı. Burada Lawrence'a ait pek çok önemli evrak bulunuyordu.
Lawrence ölmeden önce, bunları inceleme ve tasnife çalışmıştı. 19 Mayıs 1935 günü yerli ve yabancı basının gündemine, casus Lawrence'ın ölüm haberi düştü. Haber gazetesi bunu: "Meşhur Casus Lawrence Öldü." başlığıyla duyurdu. Gazete, Lawrence'ın Türk milletinin kurtulduğu gün ölmüş olmasını da "garip bir tesadüf" olarak yorumladı. Ertesi gün Son Posta gazetesi bu haberi: "Casus Lawrence Nihayet Öldü." şeklinde duyurdu.
20 Mayıs 1935'te İngiliz basını; Büyük Britanya'nın Gizemli Adamı "Arabistanlı Lawrence" ya da "Aircraftsman Shaw" namındaki Colonel Lawrence'ın; 46 yaşında Wool Military Hospital'da 19 mayıs sabahı hayatını kaybettiğini yazdı. Doktoru Sir F. Buzzard'ın açıklamaları ve Lawrence'ın yaşam öyküsü sıklıkla yer buldu. Onun 1926 yılında yazdığı "Seven Pillars of Wisdom" isimli otobiyografik çalışmasından övgüyle söz edildi. Gazetelerde bir kaç gün daha; geçirdiği kazanın detayları ve Katolik kilisesinde düzenlenen sade cenaze töreni konuşuldu.
Son Posta; 24 Mayıs'ta yayınladığı bir haberde Lawrence'ın ölümünün bir muamma olduğunu vurguladı. Onun ölümüne dair halkın görüşlerine yer verdi. 25 Mayıs'ta Haber gazetesi; Lawrence'ın cenaze törenine ait bir fotoğrafla birlikte onun vasiyetinden; tüm mallarını ve kitaplarının yayın hakkını kardeşine bıraktığından söz etti. 27 Mayıs'ta aynı gazete Lawrence'ın yaşamına dair fotoğrafların da yer aldığı tam sayfa bir yazı yayınladı. Lawrence'ın 13 yaşında kimseye haber vermeden bisikletle İngiltere'yi dolaştığı, Oxford'ta öğrenciyken okuduğu kitapların 50.000'i bulduğu, meşhur yazar Bernard Shaw'ın, Lawrence hakkında: "Lawrence Westminster Kilisesi'ne Layıktır." sözü, gibi ayrıntılar haberde yer buldu.
Thomas Edward Lawrence, ülkesinin tarihine vatansever bir kahraman olarak adını yazdırdı. Her şeyin mübah sayıldığı bir savaşta, gerçekte faturanın kime kesileceğini önceden belirlemek kolay değildi. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Halep'in ünlü "Baron Oteli"nde konaklayan ve otel masraflarını ödemeden ayrılan Lawrence'ın otel faturası Osmanlı'ya kesilmişti. Bugün Londra British Museum'da hala sergilenen bu faturanın bedeli Suriye için kuşkusuz Osmanlı'nın ödediği bedelden daha ağır ve uzun vadeli olacaktı.
Kimi çevrelerce ölüm haberi şöhreti kadar görkemli ya da gerçekçi bulunmayan Lawrence, resmi olarak açıklanan tarihte ölmediyse, muhtemelen 2. Dünya Savaşının öncesinde bir sonraki görevi için hazırlanıyordu. Belki de hayalet bir "Abyssinian Cat" olmuştu. Çok da kafa yormamak mı lazım buna? Lawrence, düşünen hiç kimsenin gerçekten mutlu olamayağını söylermiş. Bugünlük bu kadar düşünmek yeterlidir o halde...