Arınma Gecesi ve BFG üzerine notlar

‘Hayırlı bayramlar’ dileyip tatile gidemeyenler için yaşamın gerçeklerine dair mesajcılıklarıyla vizyonda öne çıkan iki filmi değerlendirelim dedik. Bunlar ‘Arınma Gecesi: Seçim Yılı’ ve ‘The BFG’…

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Bayram vizyonunda öne çıkan mesajcılar…

Bir yanda değişen iklim şartlarıyla artan sıcak havanın yaşattığı cehennem bunaltısı, öte yanda insanlıktan çıkmışların kanlı vahşetiyle gelişen tedirginlik… Kanı yerde kalanların acısı daha taptazeyken yası boş geçip, ‘Bayram havası yaşıyoruz’ diyerek kutlamalar yapıp öz çekimlerle boy gösterenler deseniz bir başka âlem.

Velhasıl alttan alta kaynamanın ruh haliyle doluyuz topluca. Lakin ne sıcağı şikâyetle engellemeye gücümüz yetiyor… Ne de çıkarcılığa maşa yapılıp ortalığa salınan canilerin sebep olduğu ölümleri korkuyla sonlandırmamız mümkün. Üç beş kuru kınamanın ötesinde ‘Dünya yanmış ne gam’ tarzı yaşayanlaraysa zaten gücümüz yetmez. Üstelik acılar yüreğimizi dağlasa bile hayat devam ediyor neticede. Biz de bu devam eden hayatın bir parçası olduğumuza göre, insanlığı yok edici saldırıların artık tekrarlanmaması umuduyla ‘Hayırlı bayramlar’ dileyip tatile gidemeyenler için yaşamın gerçeklerine dair mesajcılıklarıyla vizyonda öne çıkan iki filmi değerlendirelim dedik. Bunlar ‘Arınma Gecesi: Seçim Yılı’ ve ‘The BFG’…

Seçim yılında ‘Arınma Gecesi’ kaygısı…

‘Öldürmek yasaktır, dolayısıyla tüm katiller cezalandırılır; tabi çok sayıda ve trampet sesleri eşliğinde öldürmedikleri sürece’ demiş Voltaire… Bu sözün özü; cinayet başta olmak üzere akla gelebilecek her suçun, resmi otoritelerin izni dâhilinde gerçekleşmesi durumunda suç olmaktan çıktığı! Nasıl ki, Amerika’da siyasilerin yasallaştırdığı ‘Arınma Gecesi’ serisi tam da böyle bir tablo üstünde yol almayı sürdürmekte. Bu nedenle de kayda değer bir çalışma.

İlk kez 2013’te sinemada yerini bulan ve 2022 yılının Amerika’sına giderek yılda bir gece 12 saatlik suç serbestîsini işleyen ‘Arınma Gecesi’, arınmacıların şiddetine maruz kalan bir aile üstünden gerilimini yaratıp gittikçe artan suç oranlarını ve ekonomik sorunları konusunun temeline oturtmuştu. Bu filmin büyük ilgi görmesi, hemen ardından kapitalizm eleştirisini daha da netleştiren özellikteki ‘Arınma Gecesi: Anarşi’nin yolunu açmıştı. ‘Yeni Kurucular’ ile Amerika’nın yeniden şekillenen siyasal ve yasal yapısını halka indirerek ‘Arınma Gecesi’ni, devlet bütçesine külfet olan halk kesiminden kurtulma fırsatına çevirip gerçekçi ‘Anarşi’sini yaratan James DeMonaco, serinin üçüncü filmi olan ‘Arınma Gecesi: Seçim Yılı’ ile bu olayın boyutunu bir adım daha öteye taşıyarak ideolojik ayrışma şekline dönüştürmüş durumda.

Bir aileyi kendine kurban seçen sapığın anneyle oynadığı ‘seçim yapma’ oyunundan 18 yıl sonrasına gidip o gece anne seçimiyle kurtulan kızın, seçim öncesine denk düşen arınma gecesinin kaldırılmasını isteyen mücadeleci senatörlüğünü göstererek başlangıcını yapan ‘Arınma Gecesi: Seçim Yılı’, ilk bakışta serinin önceki filmlerindeki mantık doğrultusunda bir gelişim göstermekte. Bütün yıl boyunca suç işlemeyen Amerikan vatandaşları için yine 12 saatlik bir kâbusla karşı karşıya. Ancak içeriğin akışında her ne kadar sürpriz bulunmasa da bu kez durum biraz daha farklı. Orta yerde bir ‘seçim’ çekişmesi ve değişik gelişmeler mevcut.

Yabancı ülkelerden arınmak için gelip ‘Arınma Gecesi’ turizmini başlatanların devlet destekli canilik olayını dünya genelinde dikkat çekici hale getirmeleri göze batan bir ilk. Yanı sıra seçim kaygısı güden yönetimin üst kademelerdeki kişilerin dokunulmazlığını kaldırması da söz konusu. Yani başkan ve senatörler de, büyüklerin ‘Cadılar Bayramı’nda kurban olabilecek. Kin beslediklerini yok etmek ya da sırf içlerindeki sapkınlığı tatmin için ortalığa dökülenlerin, tüm güvenlik ve sağlık birimlerinin devre dışı bırakıldığı 12 saat boyunca sergiledikleri vahşiliğe dayanan filmin bölüm konusunu oluşturan da, zaten dokunulmazlığın kaldırılması ve bunun gerekçesi olan sinsi hesapçılık!

Bunların dışında filme fark katan bir diğer detay, ‘Arınma Gecesi’ karşıtlığının güçlenmesi… Geceden elde edilen geliri silah şirketlerinin cebine aktaran ve dini bu hesapçı cinayetlerine dayanak yapıp Neo Nazileri tetikçi olarak kullanan ‘Yeni Kurucular’ın karşısında, bireysel başkaldırıdan ziyade kitlesel bir hareket söz konusu. Dolayısıyla sömürü düzeninin bilincine varan aklıselim vatandaşların birleştiğini görüyoruz.

‘Yeni Kurucular’, kendilerini alaşağı etmek isteyen ve seçimi kazanması için Florida oylarını alması gereken bayan senatörü yok etmeye çalışırken gücünü gösteren bu halk örgütü, mücadeleleriyle hem serinin devamı hem de gerçek yaşam için yol haritası gibi. ‘Arınma Gecesi’nin sosyal yardımlardan faydalananları, evsizleri, yoksul halkı hedeflediğini ve yönetimin bu geceyi ekonomik yükten kurtulmak için özellikle yarattığını söyleyerek kaldırılmasını isteyenler, seçimleri adil biçimde kazanmaya çabalayan Senatör Roan’ı destekleyerek üstlerine düşeni yaparken aynı zamanda halkların tüm baskılara rağmen kendi tercihlerini yapma gücüne sahip olduklarını da kurgu vasıtasıyla beyinlere işleme hedefindeler. Olması gereken de bu değil mi?

Sonuçta; Her durumda kendi çıkarını düşünerek halkı ezen üst tabakanın ve onların desteğiyle ayakta kalan yönetimlerin menfaatçi yüzüne göstererek parasıza hayat şansı tanımayan mantığa ayna olan ‘Arınma Gecesi: Seçim Yılı’, sıradan bir gerilim filmi olmanın ötesinde, ‘Dünyayı karıştıranlar hiç olmazsa özeleştiri yapmayı da biliyor’ dedirten bir film. Ayrıca Amerika’daki Clinton-Trump benzeri siyasi çekişme ortamının kalleşliğe dayalı havasını en acımasız biçimde solutarak silah kartellerine ve ayrımcı zihniyete kafa tutan… Ve Hillary Clinton’ın kazanacağını müjdeleyen bir mesaj kıvamında olduğunu da belirtelim. Anlayana.

‘The BFG’, dostluğun masalsı yüzü…

Çocuk öyküleri ve masalların insan gelişiminde önemi olduğunu düşünmüşümdür hep. Zira büyüklerin katı ve karanlık dünyasında ayakta kalabilecek umudu ve gücü aşılarlar. Dahası anlattıkları gerçekleşmesi imkânsız şeyler olsa bile pek çok masal, çocukları küçük yaştan hayata hazırlama gücüne sahiptir. Yine de özellikle büyükler tarafından çocukları uyutacak ‘masal’ olarak görülüp boş geçilir çoğu zaman. Bu nedenle dünya çapında hitap gücüne sahip masalların büyüklerin de ilgisini çekecek hale getirilmesi önemli. Büyüklerin çocuk masalı okumayacağını düşünürsek… Bu görevi yerine getirmek de yine kurgu dünyasına düşmekte.

Nasıl ki Alis Harikalar Diyarında’dan, Gulliver’in Yolculukları’na… Charlie’nin Çikolata Fabrikası’ndan, Pamuk Prenses’e… Pek çok masal küçüklerin yanı sıra büyüklere hitap edecek biçimde uyarlanarak beyazperdeye aktarılmış durumda. Şimdilerde ‘The BFG’ de katıldı bu kervana. Yaşama veda eden senarist Melissa Mathison ile Steven Spielberg’i en iyi 100 ABD filmi arasında yer alan E.T. filminden sonra yine ve son kez buluşturan ‘The BFG’, ülkemizde ‘Koca Sevimli Dev’ ismiyle yayımlanan Roald Dahl imzalı çocuk kitabından uyarlama bir film. Basit içeriğine rağmen mesajı ve karakterlerinin mükemmel birlikteliğiyle de kayda değer!

Animasyon türünde yansıtılmasına karşın yine de ‘Şehir planlaması böyle olur işte’ dedirten İngiliz mimarisinin görselliğinde seyirciyi masal dünyasına sokup, dergi meraklısı müdirenin yönettiği yetimhanedeki uykusuz Sophie ile tanıştırarak başlangıcını yapan filmin özelliği, pek çok mesajı gerek çocukların gerekse büyüklerin hoşlanacağı bir işleniş biçimiyle aktarması. Öyle ki; gecenin uğursuz saatlerinde kaybolan çocukların bilinmezliğini kendi yorumuyla anlatan Sophie’nin yasaklara uymaması sonucu gördüğü devle zorunlu birlikteliğinin hızla gelişen bir dostluğa dönüştüğü süreçte, kötü devlerin ölümcül yüzünü de gösteren senaryo, her yaşa hitap eden mesajcılığa odaklanmış adeta! Bu noktada farklı detaylar sıralayabiliriz.

Öncelikli ayrıntı, ‘The BFG’nin iyiliğin ve kötülüğü yenme gücünün dış görünüşle bağlantılı olmadığını hissettirmesi. Çok başarılı biçimde resmedilmiş devler ile Sophie’nin mücadelesi kullanılmış. Bundan dolayı devlerin de iyi yürekli ve yardımsever olabileceğini… Çocuklarla arkadaşlık kurup insanlarla birlik olarak kötülükle savaşabileceğini gösteren filme ‘Dostluğun masalsı yüzü’ demek mümkün.

Öte yandan baloncukları aşağıya doğru giden yeşil gazoz düşkünü sevimli dev aracılığıyla, sebzeyle beslenmenin propagandistliğini yapan içeriğin üslubundaki doğallık da mükemmel. Yani modernleştirilmiş ve modernleştikçe özünü yitirmiş masallar gibi doğallıktan uzak değil. Ayrıca yetimhane şartlarının kötülüğüne kısaca değinip moral bozmayan ve yetim dahi olsalar, çocukların geleceğe umutla bakma haklarına sahip olduklarını gösteren iyimser bir bakış açısına da sahip. Masallar gerçek olsa…

Çocuklara, yasaklara uymadıkları zaman başlarına kötü şeyler gelebileceğini ve kendilerini koruyan büyüklerinin zara görmelerine yol açabileceklerini, Sophie’yi yemeye çalışan kötü devlerle onu kurtarmak için araya giren BFG’nin mücadelesinde gösteren filmde öne çıkan mesajlardan biri de, rüyaların gücü! Rüya yakalayıcılığı işiyle uğraşıp onları insanlara aktaran sevimli dev, çocukların geleceğini de bu yolla kurtarıyor. Üstelik rüya üzerinden hareket ederek İngiltere Kraliçesi’nin çocuklara değer verişine ve adaletli-dost yüzüne de gönderme yapıyor. İlaveten bir devin bile İngiltere Kraliçesi’ne bağlılığını bildirip onun gücünü kabul edeceğini resmetmesi, ‘The BFG’nin masal arası siyasal propagandası olarak dikkat çekici.

Neticede; Bedensel büyüklüğün değil aklın ve duyguların önemli olduğunu gösteren… En güçlülerin bile kendilerinden çok küçüklerin yardımına muhtaç olabileceğini anlatan… Ürkütücü görünenlerin dahi iç dünyalarında pek çok güzellik barındırabileceğini, bunları ortaya çıkarabilmek için karşılıklı sabır ve çabaya ihtiyaç bulunduğunu vurgulayan… Yeri geldiğinde büyüklerin de çocukların sözlerini dinlemeleri gerektiğini hatırlatan… Konuşma bozukluğu gibi kişisel kusurlardan ötürü utanç duyulmaması gerektiğini, sevimli devle örnekleyen… Ve karşımıza çıkan güzellikleri yaşayabilmek için dostluğa değer vermek gerektiğini söyleyen ‘The BFG’ her yaşa uygun bir masal. Günümüzün insan kanıyla beslenen kötü devlerini alt edebilmek için gücü yeter mi? İyi devleri kollayan ve geleceğin teminatı çocukların varlığını önemseyen yöneticiler işbaşında olunca, neden olmasın! Hadi inşallah.

İnsanların cani eller vasıtasıyla değil de, doya doya yaşayıp ecelleriyle öldükleri… Dostluğun, dünü unutan çıkarcı mantıkla gelişmekten ziyade, doğal-samimi biçimde yüzünü gösterdiği… Masallardaki gibi mutlu bir dünya ve nice huzurlu bayramlar dileğiyle…

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster