Gelene ağam gidene paşam diyen ekran dünyası, tıpkı yaşamda olduğu gibi, çelişkilerle dolu bir süreçten geçmekte… Kalıplaşmanın, kadrolaşmanın açtığı yolda sapla saman birbirine karışıyor çoğu zaman! Daha ortaya çıkmadan balon gibi şişirilen, ardından bütün övgüleri boşa çıkartan performansla elde patlayan yapımları çok gördük. Yanı sıra kaliteli işler bir bir rafa kaldırılırken, öyküleri ekstra özellik taşımayan, senaryo gidişatları hiçbir şeye benzemeyen dizilerin sırf oyunculuk katkılarıyla hoşa gidip ayakta kaldığına da şahitlik ettik. Bunlar, kimilerinden yersiz övgüler aldı… Kimileriyse, izleme gereği dahi duymadan sadece isimlerine bakıp dizilere kafayı taktı. Belli standartların oturmadığı bu atmosferde romantik komedileri, törelerle yürüyen aile dramalarını veya gençlik işlerini irdelerken orta yolu bulmak kolay değildi kısacası.
Öte yandan dizilerin kendini tekrara düşen gidişatları, heyecansız akışları ve abartılı sululuklarıyla bu değerlendirme karmaşasına katkıda bulunduğu da bir gerçek. Yani mantıkta ve değer yargılarında çizgiyi tutturamayanlar, maksadını aşan eleştirilere de açık kapı bırakıyorlar. Burada önemli olan kimsenin hakkını yemeden yorum yapmak, eksiği gediği gösterirken iyi olanı da övebilmek!
Yazıma başlamadan önce bu detayı bir kez daha vurguladım çünkü ilk sezonda da eleştirdiğim ‘Paramparça’ya haksızlık yaptığımı düşünenler varmış. Onlara topluca cevabım, bu köşede tarafsızlık ve objektiflik esastır. Tabii herkesin görüşüne saygı da… Bu böyle biline.
Mini açıklamanın ardından gelelim maydanozun faydalarına… Sezonun başlamasıyla birlikte yeni yapımlar ufak ufak ekranda boy gösterse de, öne çıkan konu eski dizilerin dönüşleri oldu ekseriyetle. Zira geçtiğimiz dönemin başarılı işlerinin ikinci sezon başlangıçlarını nasıl yapacaklarının merakı vardı. Nitekim bunların içerik adına kayda değer performanslar sergilemediklerini, merakları boşa çıkarttıklarını ve yeni döneme heyecan katamadıklarını farklı yapımlar üstünden ele aldım. Reytingleri iyi gelse bile ilk sezonun başarı rehavetinin üstlerine çöktüğü ve yaratıcılığı yok ettiği rahatlıkla görülüyordu hepsinde de.
Neyse ki bu olumsuz gidişatın eskilere karşı doğurduğu bezginlik Eşkıya’yı, Kader’i ve Deniz’i geride bırakıp zirveye kurulan ‘Aşk Yeniden’in sezon başlangıcıyla kırıldı da bir parça moral bulduk dizi gelişimi adına. İlk günden itibaren her oyuncusuyla pozitif enerji yayma becerisi sergileyen dizi, bir kez daha sihirli değneğini sallayıp yaratıcılık yoksunu ortamın negatifliğini dağıtıverdi doğrusu. Böylece hem ‘Aşk Yeniden’in başarısı perçinlendi, hem de bize doğru düzgün bir sezon başlangıcı izleme fırsatı doğdu.
İŞİN SIRRI, YALANDAN GERÇEK ÇIKARTMAK
Gençlerin aile baskısından bunalarak kendi özgür iradeleri doğrultusunda hareket edememe ve tepki çekmemek için yalanlara başvurma sorununu merkezine alıp yola koyulan ‘Aşk Yeniden’, komediyi ve aşkı farklı katmanlardan ailelerin aksiyonuyla birleştirince yalandan pekâlâ da gerçek çıkabileceğini ispatladı ilk sezonunda. Rakiplerine fark atmasının sebebi tam da buydu aslında… Yani yalandan gerçek çıkartma marifeti!
Gerçek dünyada yalan olan yaşamların, kurgularda gerçeğe dönüştüğünü izleyip bunların içinden mutluluk yakalama merakı izleyiciyi sarmış bir kere… Hal böyleyken normalde gerçekleşmesi imkânsız öykülerin yalanlardan oluşan hayal dünyalarının çekiciliği de, avuntu arayanlar için kaçınılmaz oluyor. ‘Bir yalanı gerçeğe dönüştüremezsin, itiraf edebilirsin’ diyerek ikinci sezonun yol haritasını çizen, buna karşılık temelini imkânsızı olduran yalan âlemi üstüne kurarak gönülleri fethetmeyi sürdüren ‘Aşk Yeniden’ işte bu yüzden başarılı. Kısacası, işin sırrı yalandan gerçek çıkartabilmekte!
AŞK YENİDEN’İN SENARYOSU AKIYOR
İzleyici; yalandan gerçek çıkartan, yeri geldiğinde bunları samimiyetle itiraf edebilen ‘doğal insan-sıcak aile’ ilişkilerinin hoşluğunu tercih ediyor dedik ya… Ancak bu noktada başarıya giden yolda bir başka etken daha giriyor devreye… Ki o da, hayatın gerçeklerinden kaçmayı sağlayan yalanları göze batmayan bir mantıkla sunabilme becerisi! Bunun ana kaynağı, her bölüme farklı bir gidişat bulan ve matematiğini doğru kuran senaryo başarısı oluyor haliyle. ‘Aşk Yeniden’ bu ayrıntıdaki farkını, yeni sezonun başlangıcıyla bir kez daha koydu ortaya.
Hatırlanacağı üzere yalanın tohumunu, havada atıp karada filizlendiren ve ilk sezonun son bölümünü uçak kazası üstüne kurarak Fatih Şekercizade’yi günlerdir ıssız çöllerde kalmış kazazede misali sunup harika sahneler yaratan dizi, finalini de yine uçak kazasıyla getirmişti. Aganigi hallerin bolluğunda uyuyan devi uyandıran Zeynep ile uyanıklaşan dev Fatih’in bütün türbülanslarda birlikte olma kararı aldıkları anda ölü pilot ve yanan motor paniğiyle noktayı koyan senaryo, böylece birlikte başlatılan yalanın uçakta gerçeğe çevrilmesine olanak tanımayarak bu konuyu yeni sezona sarkıtmıştı. Burada önemli olan neydi? Felakete ramak kala kurtulacaklarını bildiğimizden izleyici açısından önemli olan, bu gidişatın devamının nasıl işleneceğiydi. Ya hayal kırıklığına uğrayacaktık, diğerlerinde olduğu gibi… Ya da büyük beklentiler yaratmadan akışına bırakılan öykünün abartısız diliyle eğlenceyi tadacaktık.
Nitekim sezon finalinin kaldığı yerden devamını getirerek ‘başka yerden başlama’ müjdecilerinin sözlerini kof çıkartan ‘Aşk Yeniden’, baştan beri yaptığı gibi uçak kazasında da abartıya ve duygu sömürüsüne gerek duymamayı tercih etti. Hollywood’un uçak kazalı filmlerini aratmayan sahnelerle yeni dönem başlangıcını yaptı. Bu hoşluğun arkası da boş değildi üstelik. Durup durup tam da nikâh anında bombayı patlatan Zeynep’in vicdanıyla yaşanan gelişmelerin belirleyiciliğindeki senaryo, eşeğini sağlam kazığa bağlama meraklısı Fatih ile heykelcik başını yemeye meraklı Zeynep ikilisinden azami derecede faydalandı. Aşkı, yalanlardan soyutlama yolunda hem çok hoş bir duygusallık oluşturdu hem de tüm aile büyüklerini hastanelik ederek komedisini yarattı. Yani dramatik olması gereken durumlardan mizah çıkartma başarısı sergilendi adeta. Durağanlaşmadan ilerleyen senaryoya alkışlar…
KARAKTERLERE DENK KADRONUN UYUMU
Senaryoya can veren nedir? Hep belirttiğimiz üzere, yönetmen ve oyuncular tabii ki… Bu birleşimde herkes üzerine düşeni başarıyla yerine getirirse ne âlâ. ‘Aşk Yeniden’in yönetmen koltuğunda oturan Ersoy Güler görevini layıkıyla yerine getirenlerden. Dizinin her bölümünde bunu gözlemledik. Şahsen ben, kendini sorgulatan sahne bulamadım bunca bölümdür.
Senaryoyu başarılı kılan yönetmen olgusunun dışında oyunculuğa bakacak olursak. Hepsi ayrı bir değer. Tamam. Karakterler güzel tasarlanmış ama canlandırmalar da sırıtmıyor. O denli doğallar ki, insan yapılan şeyler mantıksız dahi olsa yadırgamadan izleyebiliyor. Mesela, sezon finalinde Fatih’in kozalak ısırması, kaplumbağayı canlı canlı yemeye kalkması gibi… Bunlar onun masum-afacan duruşuyla, melül melül bakışlarıyla eleştirilmeden izlenebilir hal almıştı. Bunun dışında Fatih’in sükûneti de çok hoş. Özellikle ambulans filosu kuran Fatih’in sakin sakin konuşarak anlatıcı-aracı görevini üstlenmesi bambaşka bir hava katmış!
Kısacası Buğra Gülsoy baştan beri harikalar yaratıyor. Onun karaktere denk düşen oyunculuk başarısı olmasa Fatih’in yaptıkları bu denli hoşa gider miydi bilemiyorum. Tabii Özge Özpirinççi’nin sevimlileştirdiği Zeynep’i ve uyumlu bir koro misali rollerini icra eden tüm kadronun izleme keyfini artıran katkılarını unutmamak lazım. Bravo.
Sonuçta; ‘El âlem kendi pisliğini kedi fışkısı gibi kapatırken başkasına dil uzatmasın’ saptamasıyla cümle dedikoduculuğa taş vuran ‘Aşk Yeniden’ Zeynep’e ailesini kazandırıp Fatih’e kaybettiren yeni sezonda rolleri değiştiren bir sürecin kapısını açtı. Ayrıca Ertan’ı da çatışmacılık kurma etkeni olarak devreye sokma peşinde olduğunu da gösterdi. Ertan, aklında ve kalbinde biri olduğunu söylediğine göre… Ve dahi hayata kaldıkları yerden, yalansız bir biçimde devam etmek isteyen Zeynep de Selim’i Ertan’dan saklayacağını belirttiğine göre… Beden şovla yeni sezondaki ilk çıkışını yapan Ertan ile yeni gelişmeler yaşanacağı kesin. Bu durumda çatışmacılığı çift yönlü kılmak adına Fatih’in Amerika’daki eski aşkı da çıkıp gelirse hiç şaşmayalım. Tabii bir de Şaziment var kapalı kapılar ardında… Artık oradan da yan hikâyeler türer bolca. Bu sayede zaten hareketli olan senaryo daha akıcılık kazanır kuşkusuz.
Sözün kısası senaryo yaratıcılığıyla, sıkılmadan izlenebilir kılınan dizinin izleyiciye aktardığı enerji, doğru etkileşimler sayesinde yeni sezonda da yükseldikçe yükselecektir. Hatta o denli yükselir ki, oyunculuktan yana hiçbir sıkıntısı bulunmayan ‘Aşk Yeniden’i üçüncü sezona bile taşır. Yeter ki, ailelerin davranış dönüşümü yaşadığı bu gelişimde senaryo, mevcut başarı garantisine sırtını dayayıp kalite ciddiyetini elden bırakmasın. Ne de olsa her zaman ‘Aşk Yeniden’ demek güzel!
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal