Öğretmen çilesinden ‘Birleşen Gönüller’in sabrına…
Sabır… Tüm insanların sahip olması gereken bir olgu. Lakin her şeyin fazlasının bıktıracağı gibi, sabır da bir yere kadar. Atalarımız, ‘Sabrın sonu selamettir’ derken ya da ‘Sabreden derviş muradına ermiş’ diye telkinde bulunurken, bunun karşısına bir de ‘Baklayı ağzından çıkar’ deyiminin sabır taşması bilgeliğini getirmişler. Yani atalardan yadigâr öğretiler, sabretmenin güzelliği kadar haksızlıklar karşısında sabrı bir yana bırakıp gerçekleri söylemenin gerekliliğini de vurgulamakta. Bu günkü yazımızın da özü bu!
Fazileti, pek çok atasözüyle vurgulanan sabrın günümüzde sadece mağdur taraflara düştüğü gerçeği, her alanda hissedilmekte… Yetkiyi elinde bulunduran ‘sabır’ olgusunu unuturken, yetkililer karşısında boynu kıldan ince hale gelenlerin payına sonsuz sabır düşmekte!
Misal, gidip de dönmeyen kayıplarının akıbetini öğrenip hiç olmazsa kemiklerine kavuşma arzusuyla, 500’üncü kez toplanarak bekleyişlerini sürdüren Cumartesi Anneleri’nin sabırları… Onları bu sabırlı bekleyişe mecbur kılanların, kimi durumlarda nasıl hoşgörüsüz ve sabırsız davrandıkları da yaşanmışlıklarla sabit. Vay gidene demişler ya…
Öte yandan televizyon dünyasında da durum farklı değil… Gıcır gıcır dizileri makul bir süre dâhilinde finalle değil de üç beş bölümle sepetlemeyi alışkanlık edinen kanallar, sabır olgusunun maddi çıkarlar üstüne dönen çarkları arasında nasıl yok olup gittiğini en güzel şekilde örneklerken, kaldırılan dizilerin izleyicisi de bu rutine dönüşen saygısızlık karşısında el mahkûm sabrediyor. Çünkü duyurulmaya çalışılan sesler, gösterilen tepkiler reyting ve dolayısıyla ‘para’ bahanesiyle savuşturulmakta.
Bu ‘para’ bahanesinin mağduriyetini yaşayan bir diğer kesim ise öğretmenler! İİBF’lilerin ardından onlar da seslerinin duyurulmadığından şikâyet ederek kendilerine reva görülen ‘zorunlu sabır’ haksızlığına isyan ediyorlar. Tepkilerini de bir umut, seslerini duyurabilecekleri mecralarla paylaşıyorlar. Sıkıntılarını,‘Ataması Yapılmayan Branş Öğretmenleri’ imzasıyla iletmişler. Ben de öğretmenliğin vefakâr yüzünü ‘sabır’ ve ‘sevgi’ ile buluşturan ‘Birleşen Gönüller’ filminin gerçeğe dayalı öyküsüyle bağdaştırarak aktarıp, üstüme düşeni yapmak istedim. Yaptırım gücümüz olmasa da karınca kararınca mağdurun sesi olmakta fayda var!
İşte emeklerinin karşılıklarını isteyen binlerce branş öğretmeninin, bütçe yetersizliğinden dolayı atanamayışlarına tepkilerini dile getirdikleri ortak feryat…
‘‘Şu anda okumakta olduğunuz mektup ataması yapılmayan 300.000 öğretmenin sesidir.
Üniversiteyi okurken yaşadığımız ve ailemize yaşattığımız maddi ve manevi zorluklar mezun olduktan sonra katlanarak arttı. Çok fazla emek vererek hazırlandığımız bir sınav sonuncunda bütçe yetersizliği bahane gösterilerek birçok arkadaşımızın gelecek planları, hayalleri ve umutları yarınlara kaldı. Ülkemizde öğretmen açığı yetkili bakanlıklar tarafından yüz binlerle ifade edilmesine rağmen kısıtlı bir sayıda öğretmen ataması yapılmıştır.
Sadece gönül verdiğimiz mesleği yapmak için çektiğimiz sıkıntılar görmezden gelinmiştir. Sınava hazırlanırken mesleğini yapmak için çocuklarıyla ilgilenemeyen, dershane ücretini karşılamak için alyansını satan, gecesini gündüzüne katarak ders çalışan, atanmadığı için evlenemeyen, çevrenin baskısına maruz kalan, gerekli donanıma ve puanlara sahip olduğu halde kontenjan sınırına takılıp ataması yapılmayan branş öğretmenleriyiz. Bu uğurda varını yoğunu ortaya koyan insanların emeklerinin karşılığı eğitimde yapılan ücretli öğretmenlik tasarrufu ile nasıl açıklanabilir?
Bizler sadece emeğimizin karşılığını istiyoruz. Bu kutsal mesleğin itibarının yerle bir edilmesine isyan ediyoruz. Dört yılımızı verdiğimiz, gelecek nesiller yetiştirmek adına yaptığımız çabaların görmezden gelinmesine artık dur denilmesini bekliyoruz. Okuduk ama mesleksiziz çünkü bir avukat, bir mühendis, bir doktor gibi mezun olduğumuzda biz öğretmeniz diyemiyoruz.
Her türlü yeterliliğe sahip olmamız, tüm sınavlarda gerekli başarıları göstermemize rağmen atamaların yapılmamasına mantıklı bir açıklama bulmakta zorlanıyoruz. Toplumdaki genel kanının aksine bizler atanamayan öğretmen gibi yetersizlik ifade eden bir düşünceyi asla kabul etmiyoruz. Bizler ataması yapılmayan öğretmenler olarak artık bu mesleği yapmamız için bizlere bahaneler yerine çözüm önerileri bulmanızı bekliyoruz.
Ataması yapılmadığı için hayatına son veren 39 arkadaşımızın vicdanlarda açtığı derin yaranın hesabını kimlerin vereceğini merak ediyoruz. Bu ülkenin geleceği olan öğretmenler olarak sadece gönül verdiğimiz bu mesleği yapmak istiyoruz. Bizler öğretmeniz “Başka işlere bakın” gibi bir ifadeyi asla kabul etmiyoruz. Artık bu büyük problemin son bulmasını, geleceğe daha da umutla bakarak hayatlarımıza yön vermeyi istiyoruz.
Bizim ve ülkemizin geleceğinin bu mektubun zarfı gibi kararmasını istemiyoruz.’’
Branş öğretmenlerini, baklayı ağızdan çıkartma noktasına getiren atanamama sorunu detaylarıyla sıralanmış bu satırlarda. Paylaşması bizden, dikkate alıp sorunu, sabır tavsiyesi alışkanlığına bırakmadan acilen gidermekse yetkililerden… Diyerek, öğretmenlik cefasının sınır ötesine taşınıp İkinci Dünya Savaşı’ndaki hüzünlü aşkla, ‘sabır’ noktasında kesiştiği ‘Birleşen Gönüller’in öyküsüne geçelim… Her ikisi de, özveride buluşmakta nasılsa.
AŞKI VE SABRI RUHTA YAŞATAN GÖNÜLLERİN ÖYKÜSÜ…
Show TV’nin yüz akı olan ‘Yılanların Öcü’yle ekranlarımızda yer alan Hande Soral ile ‘Selena’ başta olmak üzere farklı dizilerde rol alan Serkan Şenalp’i ümitsiz bir aşkla buluşturan ‘Birleşen Gönüller’, 1940’ların Sovyet Rusya’sından 1990’lı yıllara uzanan bir öyküye sahip.
Özellikle savaş dönemindeki sahneleriyle dikkat çeken yapımın öne çıkan özelliği, savaş sahnelerinin Hollywood’un ABD dışındaki platolarından biri olan ve Cehennem Melekleri, Herkül, 300 Spartalı, Conan gibi filmlerin çekimlerinin yapıldığı Nuboyana stüdyolarında gerçekleştirilmesi! Bu ayrıntı iç içe geçmiş öyküler bütünlüğüne farklı bir imaj oturtmuş.
Niyazi Sanlı’nın, aşkın ömrünü tartışanlara iyi bir cevap olarak kaleme aldığı, gerçeklere dayalı ‘Aşka Son Bakış’ romanından uyarlanan bir bölümü, yabancı topraklardaki öğretmenlik özverisiyle birleştiren senaryonun teması, aşkın hayatta bir kez yaşanabileceği ve bir amaç uğruna çıkılan yolda ancak sabırla hedefe ulaşılabileceği üstüne...
‘Sevdiğini beklemek yormaz’ diyen Cennet’in yaşlılık halini başarıyla canlandıran Sema Çeyrekbaşı’nın ve yaşlı Nizam rolüyle Fikret Hakan’ın da yer aldığı, yönetmen Hasan Kıraç’ın ilk sinema filmi olan yapım, kadın-erkek arasındaki aşkı eğitim aşkıyla buluşturmakta.
İkinci Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesinin profilini çizip Nazilerin Kafkaslar’da 1 milyondan fazla insanı esarete sürükleyerek yarattığı acılı ortamı başlangıcına taşıyan ‘Birleşen Gönüller’in öyküsü, bu tablonun ardından 1992 İzmir’ine uzanıp gönülsüzce çıkılan bir yolculuğun Zümrüd-ü Anka’nın diyarına gitme masalsılığında, Kazakistan’a varıyor.
Çimkent’in zorlu ve kısıtlı yaşam şartlarını, devletin değil halkın bağışlarıyla yürüyen okul inşaatını tamamlama kaygısıyla resmeden yapımın bu süreci biraz sorunlu. Zira okul inşasına baş koyma durumunu, soğan cücüğü ve çay muhabbetiyle yansıtma gayreti fazlaca arabesk ve abartılı. Ayrıca bu etapta ses de ‘bağırtı’ iticiliğinde. Ancak öykü, okulla ilgilenmeyi hasta çocuğunun yanında kalmaya tercih eden vazifeşinas Yunus Öğretmen(Atılgan Gümüş) ile karısı Dilek(Yağmur Katipoğlu) arasındaki aşk-sabır ikileminden, Cennet Ana’nın gençliğine geçiş yapınca iş değişiyor. 50 yıllık bekleyişin tarihi geçmişi, filmin güzelliğini de başlatıyor.
Sabrın hırstan önce geldiği tavsiyesini, sonsuzluk sırrının anahtarına erişme arzusuyla tamamlayan ve kelebek imgesinin güzellik müjdeciliğini kullanan ‘Birleşen Gönüller’de, Nazi zulmüyle verilen 1940’lı yıllar gerçekten de oldukça başarılı canlandırılmış.
Kazakistan’daki okul yaratma tablosunun kestirmeden geçiştirilmesine karşın 1941’de Cennet ile Niyazi’nin düğününün ertesi günü Kızıl Ordu’nun Kuzey Kafkasya Türklerini askere almasıyla başlayıp gelişen İkinci Dünya Savaşı’nın karlı atmosferi ‘Birleşen Gönüllerin’ gücü!
Bu da bize, Hollywood filmlerinin başarısının ardındaki sırrın ‘stüdyo olanakları’ olduğunu göstermekte… Anlayacağınız bir yapımın kalitesi için sadece öykünün iyiliği veya yönetmen değil, onu uygulayabilecek ortamın yeterliliği de önemli.
Konduğu yerde eşini arayan, bulamayınca da ölene de bekleyen Turnalar gibi sevdalarını yaşamaya söz veren Cennet ile Niyazi’nin gençliklerini, Hande Soral ve Serkan Şenalp’in oyunculuklarıyla işleyen yüksek bütçeli filmde, müzik, dekorlar, kostümler ve sanat yönetmenliği takdire değer türden. Bulgaristan’da çekilen filmin tekniği de güçlü.
Son söz; Aşkın sabrıyla hüzünlendiren yapım, sınır ötesindeki özverili öğretmenleriyle de eğitim sevdasının gücünü hissettirmeye odaklanmış. Sabır için ümit gerektiğini vurgulayıp ‘Önemli olan yola çıkmaktır’ derken, sonsuzluğun anahtarı olarak ‘okul’ ve ‘eğitim’i işaret eden ‘Birleşen Gönüller’, bu detaylarıyla görülmeye değer bir çalışma. Öğretmen çilesinden ‘Birleşen Gönüller’in sabrına yol alırken atanamayan öğretmenleri de unutmayalım lütfen.
Anibal GÜLEROĞLU