Bu dizi duble alkışı hak ediyor!

Bazı konular vardır ki, bütünün içinde önemsiz gibi durmasına karşın fazlasıyla değer taşır. ‘Çocuk istismarı’nın şekilleri de bunlardan biri! 

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Çocuk istismarı denince akla hemen cinsel tacizler ve şiddet geliyor doğal olarak. Ancak bu iki çirkin olgunun dışında çocuk istismarının en yoğun ve üstelik de gayet doğal karşılanarak yapıldığı bir alan var ki, o da televizyon ekranları.
Adalet Bakanlığı kanun taslağıyla TCK’nın çocuk istismarına yönelik cinsel suçlarına verilen cezaları ağırlaştırmaya ve ensest ilişkiyi ilk kez kendine has maddeyle ele almaya harılanırken, gerek dizilerde gerekse reklamlarda çocuk varlığının istismarı alabildiğine sürdürülmekte. Hem de oldukça masumane, yerine göre yürekleri titreten, yerine göre de şirinlik muskasına dönüştürülen sunumlarla.
Hedef, çocuklar üstünden azami fayda sağlamak olunca ipin ucu da tutulamaz oluyor sonunda. Hatta öyle ki, ‘Çocuk istismarına son’ sloganıyla reklam yapanlara dahi şahitlik etmişizdir bir tarihte. Gerçi bu reklam sloganı sonradan yasaklanmıştır ama halkın ilgisini fazlasıyla çekip satışları patlattığı da bir gerçek olarak hafızlara kazınmıştır.
Hayvanların bile yavrusuna bir başka yaklaşan, adam kazık kadar olduğu halde halen isminin başına ‘Küçük’ lakabını takıp adını anan insanoğlunun bu zaafı, gıdasından iletişimine pek çok sektörün kendini tanıtmak için yürüttüğü kampanyalarda çocuğu her daim nimet olarak görmesini tetiklerken işin ucu nereye vardırılacak gerçekten merak ediyorum. Etki, tepkiyi yarattığından eminim ekranlardaki reklamcı çocuk olgusunun etinden sütünden son damlasına kadar istifade edilecektir.
Öte yandan reklamları, doğrudan çocukları ilgilendirmeyen konularda bile çocuk karakterler üstünden yaptıkları duygu istismarıyla baş başa bırakıp dizi dünyasına dönecek olursak, burada da çocuk üstünden ilgi çekme sömürüsü almış başını gidiyor.

‘KARAGÜL’DE, ÇOCUK SÖMÜRÜSÜ YOK
Özü apayrı olmakla birlikte bünyelerinde sevimli bir çocuk oyuncu bulundurma modasındaki diziciler, koca adamların bile sarf edemeyeceği cümlelerle konuşturdukları çocuk karakterleri kendilerine yem yapmayı ilke edinmiş durumdalar. Tabii arada böylesi basitliğe gerek duymayıp çocuk olayını dozunda işleyenler de yok değil. Misal, ‘Karagül’…
Her anlamda kalitesini zirvede tutan ve Best Model 2013 birincisi Burak Çelik’i ‘Serdar’ karakteriyle bünyesine katıp genç kızların gözlerini şenlendiren ‘Karagül’ dizisi de, kadrosunda çocuk karakter barındıran bir yapım. Zaten ailelerin konu edildiği bir işte çocuğun bulunması gayet doğal.
Ancak ‘Karagül’ün, ‘Küçük’lerden büyük hesap peşine düşen diğer yapımlarla arasında fark var. Buradaki küçük kuzucuk Rüzgâr’ın varlığında kesinlikle abartıya gidilmemiş. Ağzı var dili yok misali rolünü yapan, kurgunun gerektirdiği ölçülülükte sahne alan Rüzgâr üstünden izleyici kapma sevdasına düşülmemiş. Yani buradaki çocuk karakterin öyle dayılaşmalara, lügat parçalamalara, ‘Babamla boş mu oldunuz’ gibisinden anayı sorgulamalara girişmeden; büyüklerin bulunduğu ortamda her lafa maydanoz olmadan tatlı tatlı varlık göstermesi ‘Karagül’ün farkı.
Kısacası aile olgusunun gereklerini öne çıkartırken, çocuk karakterini istismar etmeyen ‘Karagül’deki küçük oyuncunun alkışı hak eden yanı, yaşına uygun çocuk gibi çocuk olması! Herkese tavsiye edilir. Keşke diğerleri de ‘Karagül’deki Rüzgâr karakterindeki çocuk tiplemesinin masumiyetinden ilham alarak doğal çocuklarla karşımıza çıksalar.
Doğrusu da, tüm dizilerde işlenmesi gereken de zaten bu tarz çocuk oyunculuğu çünkü! Ne o öyle, bacak kadar boylarıyla oradan oraya koşturulan küçüklere, normalde akıllarına dahi gelmeyecek repliklerin söyletilmesi? Hem minicik-taze beyinlere saçma sapan abartılarla dolu yetişkin dramatikliği yükleniyor, hem de ‘gerçekçi çocuk’ kavramı zedeleniyor. Çok yazık.
Birileri çocuk istismarını yasalarla önlemek için çırpınadursun farklı açıdan çocukları emellerine alet edinmeyi iş edinenlerin âleminde ‘Bundan güzel çocuk istismarı mı olur’ dedirten bu duruma dikkat çektikten ve ‘Karagül’ün çocuk farkını ortaya koyduktan sonra gelelim aynı yapımın alkışı hak ettiren ikinci özelliğine.

KARAGÜL’E ‘SİLAH’ TEŞEKKÜRÜ…
Sıkça yazmışımdır… Kadehe, dumana, dekolteye ve benzeri durumlara ‘gençlere zarar’ gerekçesiyle sansür uygulayanlar neden silaha aynı özeni göstermezler diye sorgulamış durmuşumdur. Gençlere zararlı bulunup buzlamalarla saklanan objelerle kıyaslanamayacak oranda büyük değil midir, uluorta göze sokulan, marifetmiş gibi gösterilen silahların zararları?
‘At, avrat, silah’ üçlemesinin düsturundan yetişmiş bir toplum olsak dahi, kadına şiddet ve insan kıyımıyla nerelere geldiğimiz de meydandadır neticede. Öyleyse tüm bunların sebebi olan silahın, alenen övülürcesine yapımlarda bolca kullanılması ne iş?
Gerçekte büyüklerin her fırsatta silaha sarıldığı yetmezmiş gibi kurgularda da sürekli karşımızda olan silah neredeyse her yapımın başkahramanı şekline getirildiği halde bir Allah’ın kulu da çıkıp bu sorgulayışa cevap verememiştir.
Oysa ‘Karagül’de de belirtildiği gibi çift yanlı bir zarar makinesidir silah. Ondan çıkan kurşun hedef alınanı olduğu kadar tetiği çekeni de vurur. Yani hem vurulanın hem de vuranın ocağını söndürür.
İşte bu gerçeğin bilinciyle tam da Baran’a silah hediye eden Kendal’a ve ‘Karagül’e ateş püskürtecektim. Ama iyi ki devamını beklemişim. Dizinin sonraki bölümünde, öyle bir ders süreci ortaya kondu ki, ‘Ardını görmeden yazmamakla iyi etmişim’ dedirtti bana.
‘Silah teşvikçiliği’ eleştirilerini bertaraf eder nitelikteki söylemleriyle gönlümdeki yerini katmerleyen ‘Karagül’, bu çelik canavarın nelere mal olacağını karakterlerine sürekli tekrarlatarak ve silahın delifişeklerin elinde yaratacağı tehlikeyi beyinlere işledi adeta.
Kendal’ın ve ondan medet uman Narin’in gençleri silahlandırma yanlışına çanak tutuculuğunu karşıt fikir olarak kullanan dizi, ‘Babamızdan ne gördüysek oğullarımıza onu öğretiriz’ mantığının yanlışlığını ortaya koydu. Ebru’nun dinginliğini, Fırat’ın Kendal’a karşı bilinçli erkek söylemi çok iyiydi fakat şeytanın doldurduğu aletin kötülüklerini gerçek yüzüyle göstermek için ‘Karagül’ün her duruma bir hikâyesi olan konağın çilekeş anasını seçmesi en isabetlisiydi. Zira silahın kötülüğü, Kadriye Ana’nın dilinden o kadar çarpıcı anekdotlarla, güzel söylemlerle ortaya kondu ki, bunlardaki gerçekliği görüp algılamamak ve hala çocukların-gençlerin eline silah tutuşturmaya bel bağlamak için insan olmamak lazım.
‘Karagül’ün bu sergilediği bilinçlendiricilik, evlerinde silah bulundurmayı, bunları uluorta çıkartmayı ve çocuklarına kötü örnek olmayı marifet sayanların aymazlıkları neticesinde yaşanan olumsuzluklara bir parça derman olur mu bilemem ama en azından silahların ve yumrukların konuştuğu ekranlardan ‘silah karşıtı’ alternatif yansıma olması adına alkışı hak eden bir çaba!
Öyleyse gelsin ‘Karagül’e duble alkış.
‘İnadına Yaşamak’taki Ali’nin Çınar’a oyuncak silah almayı reddetmesinin güzelliğini de işaret edip ekranda sigara dumanı, içki vs gibi sansürlere önem verildiği kadar silah sansürüne de dikkat edenlere teşekkürü bir borç bilerek koyalım noktamızı.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster