Demirtaş şöyle dedi:
“Biz bugüne kadar halkların yararına her kim olumlu ne iş yaptıysa, taş üstüne kim taş koymayı başardıysa onlara ancak teşekkür edebiliriz. Ama yolun bundan sonrasına HDP ile devam edeceğiz.
Doğru rejim değişecek ama adaletli bir rejim inşa edeceğiz. Eşitlikçi bir rejim inşa edeceğiz. Siyasetle akılla barış yoluyla devam etmeliyiz yoluyla. Gandhi’nin dediği gibi 'Adaletsiz rejimi adaletle yıkınız ve alkışlar önüne kansız elle çıkınız.”
İnternet siteleri bunu ilk anda ‘Kandil’e mesaj’ olarak verdiler.
Bir mesaj olduğu açık elbette bu cümlede. Ama sadece Kandil’e demek biraz toptancılık olur. Kandil’in de tek, organik-bütün bir saf olduğunu söylemek doğru olmayacaktır.
Demirtaş yakın zamanlarda bu söylediklerini tamamlayan başka birkaç şey daha beyan etmişti, hatırlayalım:
“Artık silahlı mücadele dönemi bitmiştir.”
“Demokratik özerklik silahla olmaz.”
Ben Demirtaş’ın ‘Silahlı mücadele dönemi bitmiştir” sözlerini ‘Çözüm Süreci’ coşkusunun ürünü olarak görmüştüm. Lakin savaşın yeniden başlamasından sonraki tavrından anlaşılıyor ki öyle değilmiş.
Demirtaş samimi olarak Kürt Hareketi’nin çoklu sac ayağındaki silahlı mücadele ağırlığının sona ermesi gerektiğini, sivil siyasetin merkez olması gerektiğini düşünüyor belli ki.
Hele ki bu sözleri her gün bölgeden ölüm haberleri gelirken, mahalle mahalle Kürt gençleri ‘özerklik’ ilan ederek polise-askere karşı silahlı eylem yaparken söylemesi cesaret işi.
Çünkü kendi tabanını da karşısına alıyor bir tarafıyla.
Gandhi göndermesi de bu kararlılığını yansıtıyor nitekim. Gandhi bildiğiniz gibi Hindistan’ı bağımsızlığa şiddeti redderek, sivil itaatsizlik eylemleri ile götürmüştü.
Kanımca Demirtaş’ın bu duruşu Kürt Hareketi’nde bir çatlama yaratabilir. Bugün yaratmasa bile herhangi bir kırılma anında taraflaşmanın nedeni olabilir.
Böyle bir şey olursa nedeni sadece Kandil, PKK olmayacaktır. Kürtler bugün ekseriyetle Türkiye Cumhuriyeti’nden şiddete dayanmadan hak alınacağına inanmamaktadır.
Son otuz yıldaki kazanımları ülkemizdeki yaşayan Kürtlerin çoğunun düşüncesine göre PKK’nin silahlı mücadelesi sayesindedir. AKP’nin bugünkü savaş tutumu Kürtlerdeki bu inancı yeniden güçlendirmiştir.
Hal böyleyken Demirtaş’ın Gandhici Yolu’nun önündeki en büyük engel en başta HDP’nin tabanı olabilir.
İkinci engel elbette Kürt Hareketi’ne yönelik şiddet-savaş politikasına geri dönen Türkiye Cumhuriyeti’dir. Şiddet şiddeti körükler.
Üçüncüsü ve belki de en önemlisi. Kürt Hareketi’nin dört ülkede mücadele etmesidir, büyük ölcüde Ortadoğulu olmasıdır. Demirtaş’ın sivil itaatsizliği belki Türkiye’de etkili olabilir ama Irak ya da Suriye gibi IŞİD barbarlığının hakim olduğu bölgelerde esamesi hiç okunmayacaktır. Rojava’da yarı bağımsız bir devlet kuran PKK’nin Kürt Hareketi’nin içinde ağırlığı ve etkisinin bu konjonktür ve coğrafyada azalması ise pek mümkün gözükmemektedir.
Üstelik PKK’nin içinde uluslararası güç dengeleri açısından Demirtaş gibi Batı’ya yaslanmaktansa Rusya-İran-Çin’e yaslanmayı uygun gören bir ağırlığın olduğu da sır değildir.
Zaten bana kalırsa Kürt Hareketi içinde aşağıdan aşağıya yürüyen bu tartışma esasında “Kürtler Batı uygarlığının mı, Ortadoğu’nun mu parçası olacak?” tartışmasıdır.
Özetle benim aklıma gelenler bunlar. Bir karın ağrısıdır başladı anlayacağınız, yakında sonuçlarını görürüz.