Diriliş Ertuğrul, tam bir tarihi dizi sınavı

Büyük işlerin, büyük hayal kırıklıklarına da gebe olduğu gerçeğini sık sık dile getirmişimdir. Ancak bu kez öyle olmadı.

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

TRT 1’in uzun zamandır merakla beklenen ‘Diriliş Ertuğrul’ dizisi, izleyiciyle ilk sınavını verdi. Hem de reytinglerde başarılı sonuçlar alarak. Şöyle bir değerlendirmede bulunacak olursak, dizinin başvuruculuğunun isminden kaynaklandığını söyleyebiliriz! Ele aldığı dönemin önemiyle paralel bir tablo yaratıp, yayınlandığı kurumun köklülüğüne yakışır bir İş ortaya koyan dizinin ismindeki ‘Diriliş’ aslında hiç de yabancısı olmadığımız bir kelime.

Edebi eserlerde ve kurgularda pek çok kez karşımıza çıkan, bir başlık olmuştur ‘Diriliş’… Kendisine farklı anlamlar ve misyonlar yüklenen bu kelime; Lev Tolstoy’un, modern kilisenin kurumsallaşmaya yöneldikçe gerçek Hıristiyanlıktan uzaklaştığını vurgulamaya çalıştığı ve bireysel uyanışı işlediği eleştirel içerikli ‘Diriliş’inde ruhani bir diriliş olarak karşımıza çıkarken, Turgut Özakman da ‘Diriliş’iyle Çanakkale 1915’in tarihten gelen kahramanlık öyküsünü resmetmiştir.

Önceki yazımızda tanıtımlarına dayanarak değerlendirdiğimiz ‘Diriliş Ertuğrul’ ise tam anlamıyla bir tarihi dizi sınavı bizim için!

‘DİRİLİŞ ERTUĞRUL’DAN SİVRİ TESPİTLER

TRT 1’in büyük prodüksiyonuyla ilgili övgüleri sıralamadan önce akla takılanlara değinmek doğru olacak… Bu noktada ilk dikkat çeken, ‘At binenin kılıç kuşananın’ sözü!

Günümüzde de sıkça kullanılan bu söz gerçekten o dönemde mi söylenmiş? Merak ettim. Ufak bir araştırma yaptığımda 1736’da İran Şahı Tahmasb’a elçi olarak gönderilen İmrahor Mustafa Paşa’nın, kendisini denemek isteyen Şah’ın hırçın atını kuzuya çevirmesinin ardından söylediği hikâyesi çıktı karşıma. Tarihe bakılırsa İmrahor Mustafa Paşa’nın sözü ilk kullanan olmama ihtimali de mevcut. Bilemedim. Hangisi doğru. Aklıma takıldı, vurgulamak istedim. Detaylı bilgisi olan paylaşabilir.

Bunun dışında Osmanlı’nın kökünde Oğuz Türklerinden Kayıların bulunduğunu gösterip, ‘günaydın’ kelimesinin ‘günün aydın’la özdeşleşen yansımasıyla, Osmanlı’nın konuşma dilinde Arapça-Farsça karışımından ziyade Türkçenin yer aldığını ispatlayarak Osmanlıcaya farklı bir bakış getiren…

Başı-yüzü açık gezinen kadınların sofradaki yeri, onlara tanınan söz hakkı türü yansımalarla herkesin üstüne düşeni yaptığı bir kadın-erkek eşitliğini sergileyerek Kayılardan günümüze ‘kadına dair’ mesaj yollayan dizide bunların dışında başka göze batan sivrilikler de bulunmakta.

Haritada yerleşim yerlerini belirleyen Gündoğdu’nun toyla yani beylerin toplantısıyla ilgilenerek, Ertuğrul’un ise ‘av’ peşine takılarak kişiliklerini tanıttıkları başlangıçta mekan ve figürasyon zenginliğini ortaya koyan dizide, konu özgünlüğü bir yana kimi ayrıntılar, farklı yapımlardan çağrışımlar uyandıran nitelikte...

‘Nöbet şerefinizdir, namusunuzdur’ diyerek nöbette dikkatsiz davranan askerlerine ders veren Tapınakçı komutan Titus’un ‘Kertenkele’ misali sura tırmanarak sergilediği şov, ‘Nefes’ filminin simgesine dönüşen ‘Uyursan ölürsünüz’ diyen komutanın mantığını hatırlattı bana.

Bunun dışında Ertuğrul’u Red Kit gibi atıyla konuşturan senaryonun, Süleyman Şah’ın rüyasıyla ‘Muhteşem Yüzyıl’ı anımsattığını da söyleyebiliriz. Kanuni Sultan Süleyman benzeri, oğlunun kendisini öldürdüğünü rüyasında gören Süleyman Şah’ın bunu yorumlatıp ona göre oğulları arasında görev bölüşümü yapması bu anımsamayı güçlendirmekte.

Gerçi burada görülen ölümcül rüyanın yorumu, evlat katlini tetikleyen türden olmayıp vekilin manevi emri telakki ediliyor ama insan ister istemez Kanuni ve şehzadelerini hatırlıyor. Zaten toyla değil de avla ilgilenip bir noktada Şehzade Mehmet’i çağrıştıran ve annesi tarafından kayırılan Ertuğrul ile babasının yerine geçmek hakkı olduğu halde ötelenen Gündoğdu arasındaki güç çekişmesi de,

Hakan Vanlı’nın canlandırdığı Kurdoğlu’nun Sadrazam Rüstem Paşa’yla özdeşleştiği içerikteki, bu kanıyı vurgulayan nitelikte. Öte yandan Osmanlı’nın ve dahi diğer krallıkların bu minvalde yönetildiği, tarihin aile içi entrikalarla dolu olduğu da bir gerçek.Ayrıca ‘Azad olmak için adam öldüren köle gün gelir efendisini de öldürür’ sözüyle okkalı bir mesaj gönderen Kara Toygar da bir parça Yeşilçam ürünü tarihi filmlerdeki karakterlere benzemiş.

Onun üstünden Selçuklu’nun içindeki Haçlı işbirlikçilerini resmeden senaryo, her ne kadar insani dengeleri tutturmuş olsa da, komutana sunulan kız için ‘Sırpmış… Erkeklerin hizmetinden iyi anlar’ söylemini kullanarak kökene yönelik bir aşağılama havası yaratmış… Ki, hani her Rus bayana ‘Nataşa’ denmesinin yanlışlığı gibi, bu da bana göre hoş kaçmamış. Tüm bunların yanı sıra ‘Diriliş Ertuğrul’da düşman kavramına bakış açısı çok gerçekçi!

İntikamla güçlenen Tapınak Şövalyelerinin, Yeşilçam usulü işlerin ‘düşmanı aciz gösterme’ alışkanlığından soyutlanarak ele alınmış olması doğallık ve inandırıcılık adına kayda değer bir ayrıntı.

Aksi takdirde abartılı konuşmalar ve çocukça davranışlarla komikleştirilen düşman kavramı akılla-mantıkla bağdaşmayarak dizinin kalitesini gölgeleyecekti. Nasıl ki, ‘Düşmanını küçük görmek aptallara mahsustur’ diyen Titus da dizinin içeriğinde bu gerçeği söze döküyor.

‘DİRİLİŞ’ ÇÖLDEKİ VAHA OLDU

Avrupa’nın daha o dönemden kurduğu ittifaklar ve giriştiği kışkırtma entrikalarıyla ortam yaratıp Müslüman’a Müslüman kanı döktürtme taktiğini dile getirerek tarihi aktarırken, günümüzün yaşanmışlıklarıyla da bağlantı kuran ‘Diriliş Ertuğrul’un farklılık oluşturan zengin prodüksiyonunun övgü kısmına geldiğimizde…

‘Fetih 1453’ ile ses getiren bir tarihi film yaratan kurgu dünyamızın aynı başarıyı dizi alanında yakalayamadığını defalarca vurguladık. ‘Muhteşem Yüzyıl’ın, Hürrem’in entrikacı varlığı ve güçlü kadrosunun sayesinde o denli ilgi çektiği hakikatini de çok dillendirdik.

Gel gör ki, boy ölçüşmeye çalıştığımız ve kendimizi kabullendirmek için çaba sarf ettiğimiz yabancılar ‘The Tudors’, ‘The White Queen’, ‘The Borgias’, ‘Game of Thrones’ gibi kalitesi yüksek ve dünya çapında popülaritesi olan tarihi işlere imza atarken bizim cenahtan her anlamda dişe dokunur bir çalışma ortaya konulamamıştı.

Dolayısıyla aşk üçgenlerinin değiş tokuşlu âlemine dalma kolaycılığındaki yapımcılar, yükte hafif pahada ağır senaryoları tercih ettiğinden tarihi dizi alanındaki eksiğimiz oldukça büyüktü. İşte bu ortamda ‘Diriliş Ertuğrul’ çıkageldi.

13’üncü yüzyılda Anadolu’da hâkimiyet kurmak isteyen Haçlılar ve Moğollar’ın gölgesinde Osmanlı’nın kuruluşuna zemin hazırlayan Ertuğrul Bey’in, ümitlerin tükendiği bir dönemde ‘Diriliş’in adı olma sürecini aşama aşama işleyerek senaryosunu yaratan yapım, sadece kaliteli bir dizi sıfatını edinmekle kalmadı aynı zamanda tarihimizin TRT 1 ekranındaki dirilişi de oldu.

Büyük iddiasını ve kendisine bağlanan ümitleri boşa çıkartmayarak ‘‘Tarih, TRT 1’de dirilişe geçecek mi’’ sorumuza olumlu bir cevap olarak huzura çıkan izinin ilk bölümünün performansı da hiç fena değildi hani…

Cengiz Han’a can veren Dombıra misali coşkulu müziğiyle özümüzü hissettiren ve çekimler esnasında hiçbir canlıya zarar verilmediğine dair tespitle başlayıp ‘Bu vakit, zulme karşı savaşma vaktidir oğul’ diyen yeni dizi ’Filinta’nın tanıtımına geçen ‘Diriliş Ertuğrul’, reyting ölçümlerinden önceki başarı tablosunu, uzun bir bekleyiş süreci yaratan reklam bolluğuyla en baştan netleştirdi. Bu ince detayın ötesindeki başarıysa, tümüyle işleniş ve sunuma bağlı. 1. Anadolu Tiyatro Ödüleri’nde ‘Çıkmaz Sokak Çocukları’ oyunuyla En İyi Yönetmen ve Prodüksiyon kategorisinde ödüllendirilen usta karakter oyuncusu Mehmet Çevik’in canlandırdığı Deli Demir karakterinin haksızlığa uğrayanlara ses olması dileğiyle verdiği kılıcı, şerefle taşımak üzere alan Engin Altan Düzyatan’ın ‘Ertuğrul’ performansı başta olmak üzere ilk bölüm genelinde her şey yabancı yapımlarla boy ölçüşebilecek kalitede.

Neticede; Numan ve ailesinin kaçışıyla, kurtarılışında biraz ‘Törkiş’lik sergilense de… Toydaki konuşmalar ele alınan konuya karşın heyecansız kalsa da… Halime Hatun’da biraz tutukluk hissedilse bile… Uzun sürede tempo düşse dahi, bir bütün olarak takdiri hak eder nitelikte.Kısacası, TRT 1’in artıları eksilerinden hayli fazla olan ve film tadında bir yönetim gücü gösteren ‘Diriliş Ertuğrul’ projesi, sıradanlıklarla çoraklaşan ekranlara yeni bir soluk katarak tarih temasında ‘çöldeki vaha’ gibi çıktı karşımıza!

Dileyelim de izleyici ilgisi, ‘merak’ kaynaklı olmayıp süreklilik göstersin. ‘Tarihte ‘Diriliş’… Nihayet!’ dedirten dizi de kalitesi, tarih mantığı ve başarısını başlangıç çizgisinden saptırmadan istikrarla devam etsin.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster