Aktris’i hissetmek için ne gerek?
Aktris... Hızlı bir tempoda sürekli karşımıza çıkan reklamlarıyla, dizi sektörümüzün dijital platform ürünlerinden biri. Biz de izleyip nasıl hünerler sergilenmiş görelim dedik. Hele de başrol oyuncusu ‘Yargı’nın başına buyruk avukatı Ceylin yani Pınar Deniz olunca ilgimiz daha da arttı. Lakin dizinin ilk dakikalarından itibaren gördük ki, ‘Aktris’i izlemek de hissetmek de pek kolay değil. Neden derseniz...
Öncelikle ‘Aktris’in içeriğini ve karakterlerini hissedebilmek için rol yaparak yaşama kriterlerini benimseme ve sahtelikleri yadırgamama rahatlığı lazım. Zira ‘Aktris’ baştan sona ikiyüzlü bir dünyanın öğeleriyle dolu. Tıpkı yaşamda olduğu gibi dizinin atmosferine hakim olan bu yapının karakterleri de olayları da alabildiğine riyakâr ve sahte... Ki zaten dizinin içeriğinde bu ikiyüzlülük gerçeği sıkça vurgulanmakta.
Bu doğrultuda ‘Aktris’in artılarıyla eksilerini değerlendirecek olursak...
‘AKTRİS’İN ARTILARI
Sekiz bölümden oluşan ‘Aktris’in artı hanesindeki ilk detay, iddialı bir başlangıçla yüzünü göstermesi. Her ne kadar tanıtımlardan dolayı Yasemin’in gündüz ayrı gece ayrı bir hayatı olduğu gerçeği bilinse de beklenmeyen bir gelişime sahip olan bu başlangıç yine de önemli. Çünkü kadınların da en az erkekler kadar tehlikeli olabileceğini yansıtan ve melek yüzlü şeytan tablosu ortaya koyan ‘Aktris’, bu süreçte dizinin ilerisi için merak uyandırmayı kısmen başarmakta.
Nitekim Pınar Deniz’in Yasemin karakterini capcanlı performansla sunması yapıma değer katanlardan. İnsanların karanlık yanlarını sahtelikle kamufle etme becerisinin örneği olarak karşımızda duran Yasemin, Pınar Deniz’in role uyumlu canlandırması sayesinde iyiyle kötü arasındaki karakter geçişlerinde hiç falso vermeden ilerliyor.
Keza dizinin hızlı temposu, sahnelerin dizilimindeki başarı da izleyici çekme açısından olumlu bir özellik. Böylece hikayenin eksikleri ve akla takılan sorular orta yerde dursa bile bunlara rağmen sekiz bölümü bitirme güdüsü oluşuyor izleyicide.
Anlayacağınız oyuncu kadrosu, yönetmenlik, atmosfer gibi detaylarda ciddi sıkıntı yaşamayan... Son iki bölümde, başlara nazaran, daha ilgiyle izlenir hale gelen ‘Aktris’ peşin peşin gözden çıkartılacak bir iş değil. Bununla birlikte diziyi izlenebilir kılan artılarının dışındaki aksaklıklarını da boş geçemiyoruz maalesef. Çünkü bu eksiler yapımın vasatlaşmasına sebep olan türden.
‘AKTRİS’İ VASATLAŞTIRAN EKSİLER
Her kurgunun irili ufaklı eksisi olduğu muhakkak. Dolayısıyla nasıl ki kusursuz insan ya da hayat öyküsü yoksa senaryoların da kusursuz olmasını beklemek abes kaçar. Öte yandan kurguları vasatlaştıran bazı eksileri de atlamamak gerek kuşkusuz.
Bana göre bir işi değerlendirirken bakılacak ilk detay özgün mü yoksa uyarlama ya da esinlenme mi olduğudur. Çünkü orijinal işte sıfırdan başlayan bir düşünsel emek ve yaratıcılık vardır. Şayet bir kurgu ‘orijinal’ etiketiyle sunuluyorsa, o iş gerçekten ‘orijinal’ olmalıdır. İşte hikayesi ve senaryosu Hakan Bonomo’ya ait olduğu belirtilen ‘Aktris’ dizisinin en önemli eksisi de bu konuda gösteriyor kendini.
Şöyle ki; Gündüzleri normal yaşarken geceleri tacizcileri yok eden bir seri katile dönüşen Yasemin ve ona avlayacağı hedefleri gösteren Ahmet’e odaklanarak yol alan ‘Aktris’, bu aşamada Ceren Melek’in ‘Ateşpare’ romanıyla fazlasıyla örtüşmekte.
Konuyu daha netleştirmek için ‘Ateşpare’ romanıyla ‘Aktris’in benzeşmelerini kısaca özetlersek...
‘Ateşpare’de de tıpkı ‘Aktris’te olduğu gibi gündüzleri farklı geceleri farklı hayat yaşayan bir kadın kahraman mevcut... Aşkın. Bu kızımız da avcı misali avlıyor suçlu erkekleri. Yani cinsiyetçi bir tutumla seçiyor cezalandırılacak kişileri. Gerçi ‘Aktris’te Yasemin araya çeşni katıp bir kadını da hallediyor ama... O da cinsiyetçi bir kişiliğe sahip olduğunu bolca dillendirmekten geri durmuyor. Yanı sıra ‘Ateşpare’deki Aşkın’ın da tıpkı Yasemin’in Ahmet’i gibi bir yönlendiricisi mevcut. ‘İhtiyar’ olarak nitelendirilen bu kişi Aşkın’a öldürüleceklerin ismini veriyor. O da hiç zorlanmadan görevlerini yerine getiriyor. İşin aşk cephesine gelince... Burada da benzeşme yakalamak mümkün. Romanda Aşkın, yeni hedefi olan Ateş’e tutuluyor. Dizideyse Yasemin’in tutulduğu gizemli Fatih var. Av mı avcı mı? Neyse efendim... Dizinin sürprizbozanı olmamak adına iki işin benzeşmelerini burada kesiyorum. Ama gerçek şu ki, konu gelişimi ve diğer karakterleri farklı olsa bile ‘Aktris’in temelinde buram buram ‘Ateşpare’ kokusu hissedilmekte!
Dahası... Bu benzeşmeye ilaveten ‘Aktris’in başka kurguları çağrıştırdığını da söyleyebiliriz. Mesela, ilk bölümde Yasemin’in anılarını ‘Sin City/Günah Şehri’ kıvamında vermeyi tercih eden yapım, onun Ahmet’le karşılaştığı çocukluk dönemini, Jean Reno’nun çocuk Natalie Portman ile oynadığı ‘LEON: The Professional’ filmini fazlasıyla hatırlatan türden yansıtmakta. İlaveten... İşlediği suçların ardından sergilediği tavırlarla, danslarıyla, saç şekliyle ‘Suicide Squad: Gerçek Kötüler’den Harley Quinn havasını estiren Yasemin’i, geçmişindeki aile dramı ve yangın anılarıyla, ‘Sucker Punch’taki Babydoll karakteriyle özdeşleştirmek mümkün.
Sözün özü; İlk etaptan dikkatimizi çeken ve kestirmeden aktardığımız bu benzeşmelerin dizinin özgünlük iddiasına darbe vurduğu aşikar.
Yasemin’e sunulan ‘Avcı’ senaryosuyla karakterini öz eleştiri sürecine sokarak psikolojik söylemler geliştiren dizinin bir diğer eksisi, kadın karakterlerini toplumsal bünyeye uymayan içerik diliyle konuşturması. Yasemin’in sürekli küfrederek ortalıkta dolaşması neyin kafası anlamak imkansız. Hani yabancı yapımlara özenti desek... Oradaki kadınlar hatta erkekler bile bu kadar sık küfretmiyorlar. Bir noktadan sonra küfür işi, modernlikten veya özgürlükten çıkıp iğrençliğe dönüşüyor. Yazık.
Adaletin işlemediği yerde tacizcilerin cezasını kesen adalet dağıtıcı rolünü üstlenen ve bunu çocuk oyunundan daha kolay biçimde gerçekleştirip aksiyon mantığını yerle bir eden ‘Aktris’in göze batan bir başka eksisi, sahnelerde hissedilen ‘özenti’ mantığı! Hani Türk yapımı dizi olmak üzere yola çıkılıp Amerikan işine dönülmüş ama özenti detayları alenen sırıtmış.
Ve olayları yüzeysel geçiştirerek aktarıp karakterlerin derinliğine hiç inmeyerek onları yapay hale getiren senaryo mantığı! Olay akışının bir noktadan sonra çok kolay tahmin edilebilir olduğu dizide, ‘Avcı mı canavar mı’ ikilemiyle önümüze getirilen ve zaman zaman tutarsızlaşan Yasemin’de abartıya kaçan senaryo, buna karşılık diğer karakterlerde aşırı pasif kalarak dengeyi bozmuş. Yarattığı sunilikle işi vasatlaştırmış.
SONUÇTA; ‘Bütün ışıklar üzerinizdeyken sizi kimse göremez’ sloganına dayanan içeriğiyle karşımıza çıkan ve aptal yerine konmanın yanlışlığını dillendiren ‘Aktris’i hissetmek hiç de kolay değil. Hele de ilk altı bölüm boyunca ‘Amaç ne’ dedirten bir boşlukla ilerleyen içerikte kayda değer gelişim eksikliği varken!
Yine de... 1944’te ABD’de 20 bebekle yapılan deney üstünden çocukların gelişiminde ‘dokunma-iletişim kurma-sevgi görme’ ihtiyacının önemine vurgu yapan... Sahteliklerle dolu magazin ve gösteri dünyasındaki ünlüleri, ‘Fotoşoplu popo’ olarak görüp bu sahte dünyada gidenin yerinin hemen bir yenisiyle doldurulabileceği gerçeğini hatırlatarak sektörü taşlayan... Ünlü olmanın, rol yeteneğinden ve başarılı işler yapmaktan ziyade, ‘Menajer’ gücünden kaynaklandığını dillendiren... ‘Bizi sefil hayatlarımızdan uzak tutan her şeye hemen aşık olabiliriz’ diyerek insanlardaki ikiyüzlülüğü işaret eden... Öldürmenin haklı bir sebebi olabilir mi diye sorgulatan... Ve senaryo başarısından ziyade oyunculuk performansıyla yürüyen ‘Aktris’ dizisiyle ilgili tercih sizin.