Dizilerin en kötü, en varoş kadınları

İyilerin gittiği kötülerinse nispet edercesine yaşamaya devam ettiği 2014’ü de acısıyla tatlısıyla tarihin sayfasına yollarken, televizyon cephesinde durum nedir diye bakacak olursak… Hepimizin ömründen bir yıl eksilirken, bir zamanlar evlerimizin baş tacı olan beyazcamın da giderek itibar yitirdiği gerçeği çıkıyor karşımıza. 

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Ardımızda kalan yılda internetle rekabete girme durumunun da etkisiyle gelişen bu tabloda muhakkak ki en büyük etken, dizilerin eski tadı verememesi ve çekiciliğini yitirmesi. Öyle birkaç yıl öncesinde olduğu gibi kimsenin özlemle beklediği bir dizi pek yok artık. Başlangıçta ilginç gelen yapımlar bile birkaç bölüm sonra sıkmaya başlıyor insanı. Konu alanı daraltılan medya dahi güncel olaylarda onca enginlik dururken sürekli aynı şeyleri sütunlara taşıyıp bilmem hangi engin köşe yazarlarının iltica varsayımından, davaların paralel mizahından, plaketten tasarrufla alınan makam arabalarının tezadından ürkek korkak ilginçlik yaratma çaresizliğine düşmüşken, dişe dokunur işler üretemeyen televizyoncular da yayın akışını doldurmak için kendilerini klişe dizilere vurdukça işin suyu çıktı haliyle.

Dolayısıyla günde ortalama 3,5 saatlik izleme süresiyle OECD ülkeleri ortalamasını aşmış olsak bile, yayıncılık anlayışını ‘uzun süreli dizi’ olayı üstüne yoğunlaştırarak bir bakıma kolaycılığa kaçan televizyon dünyamızda ‘Yaprak Dökümü’, ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ gibi her haliyle kitlelerin diline dolanan sağlam işler bu süreçte neredeyse hayal oldu diyebiliriz…

Yapılan araştırmalarla da izleyicinin ekran karşısında geçirdiği zamanın eskiye kıyasla bir parça azaldığı sabitlenmiş zaten. Hani kimi dizi karakterlerinin başarılı performanslarıyla yarattıkları tat da olmasa, birbirlerinin taklidi gibi duran işler hiç izlenmeyecek. Yiğidin hakkını yememek gerektiğine göre biz de, 2014’ün dizilerine can katan bu karakterleri vurgulayalım istedik… Tabii içlerinden ‘EN’ göze batanlarıyla.

EN BAŞARILI KÖTÜ KADIN

Her sezon yayına sokulan 60-70 yapımın yarısına yakın kısmının ziyan zebil olduğu dizi dünyasının en doğal ve etkileyici kötü kadını, ‘Güllerin Savaşı’nda çıktı karşımıza. Gülfem’i canlandıran Canan Ergüder’in bu diziye verdiği renklilik olmasa ortada ne koklamaya değecek gül kalacak, ne de savaşçılığın dikenleri.

Daha önce Canan Ergüder’in başarılı performansını detaylarıyla yazmıştım. Ama bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Geçmişteki çocukça bir hatadan kaynaklanan vicdan azabını içinde taşıyan bir ablanın ve gençlik aşkını, kendisi gibi olmayı küçüklükten aklına koyan kıza kolayca kaptırmanın öfkesini yaşayan bir kadının ruh halini, iş dünyasının rekabetçi kimliğiyle o denli güzel harmanlıyor ki buradan yansıyan anti kahramanlığı alkışlamamak elde değil. Gülüşünden öfkesine, her haliyle ‘kadın gibi kadın’ örneği olarak karşımıza çıkan Gülfem’in dizinin enerjisini yükselttiği kesin… Güfem’in pasifleştiği bölümlerde ‘Güllerin Savaşı’ndaki temponun bir hayli düştüğü de öyle!

EN AĞDALI KÖTÜ ADAM

‘Güllerin Savaşı’ndaki Gülfem benzeri, içinde yer aldığı öyküyü tüm sıradanlığına karşın izlenir kılan bir diğer dizi karakteri, ‘Karagül’ün Kendal’ı… Kimi zaman hüzünlü konuşmalarıyla ailelerin hatalarını çekmek durumundaki çocukların acısını yansıtan… Kimi zaman sağlıklı bir oğul isteğiyle çırpınıp babalığın gururunu gerçek anlamda tadamamış mutsuz bir erkeğin çaresizliğini sergileyen… Kimi zaman da kendi çıkarları uğruna her şeyi yapabilmenin acımasız tavırlarıyla ‘Karagül’de esip gürleyen Kendal Ağa, bu ağdalı kötülüğünün çekiciliğini Mesut Akusta’nın oyunculuk becerisine borçlu.

O da ruhsal değişimleri bir arada sunma yeteneğiyle kötülükten iyilik çıkartıyor ortaya. Kısacası, kötülükleriyle ‘Karagül’ü besliyor. Yani dizinin olmazsa olmaz sivriliği! Misal, Murat’ın veya Fırat’ın yokluğu diziye bir şey kaybettirmez. Ama Kendal’ın devre dışı bırakıldığını bir düşünün. Diğerleri istedikleri kadar iyi olsunlar ‘Karagül’ün nesi kalırdı geriye?

DİZİLERİN EN ÇIĞIRTKANI

Geçmiş sezonlarda Fatmagül vardı, canhıraş ağıtlarıyla ekranı dolduran. ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’nin Karolin’i, izleyicinin edepsiz kadın merakını tatminle, dizinin çatışmacılığını yaratmıştı. Hürrem de sarayın haremini inleten çığırtkanlığıyla ‘Muhteşem Yüzyıl’ın cazibesini geliştirmişti. Şimdi ise ekrandaki kadın höykürmeleri, ‘O Hayat Benim’ sayesinde zirveye erişmiş durumda.

‘O Hayat Benim’ deyince çığırtkanlık noktasında akan sular duruyor. Hemen tüm karakterler bağrışıyor ama tahmin edebileceğiniz gibi içlerindeki ‘EN’ dozu yüksek olan, Efsun!

‘İşler Güçler’ dizisinden sonra Efsun’laşan Ceren Moray; sevgisini, elde etme içgüdüsünü ve özentili kıskançlığını kendini sorgulatan bir pervasızlıkla yansıtan bu karakterle adeta bütünleşmiş durumda. Kötülüğün cazibesini, anbean değişen tavırlarıyla olabildiğince coşturan Efsun’u izlerken, makineli gibi konuşmasından yorulup ‘Artık bir sus da kulaklarımız dinlensin’ düşüncesinin ağır bastığı çok olmuştur. Ancak onun Bahar’laştığında dizinin nasıl uyutma moduna girdiğini gördükten sonra, insanların toplumsal reaksiyonlarını fazlasıyla tatmin eden Efsun’un ‘O Hayat Benim’deki vazgeçilmezliği dank ediyor kafanıza. Yürü be Efsunnn… Hak, sessizin değil çığırtkanın nasılsa!

EKRANLARIN EN TATLI KÜÇÜĞÜ

Dizilerin senaryo matematiğini çocuklar üstüne kurmanın, büyüklerin çekiciliklerini yitirdikleri yerde epeyce işe yaradığı bilinen gerçeklerden. Lakin her çocuk karakterin sırtına yüklenen ağırlığı taşıması da mümkün değil.

Kimi dizi fazlaca abartıyor işi ve büyüklüğe özenti ‘küçük adam’lık tablosunun yapaylığı çıkıyor ortaya… Tabii, yukarıdan destekli bir şımarıklığın negatifliği de! Bazısı da mantıksız bir saflığa meyledip, küçük karakterini gerçekle bağdaşmayan bir çocukluk kıvamında yansıtıyor izleyiciye. Bu sunumsal olumsuzluklarda kuşkusuz canlandırmayı yapan küçüğün oyunculuk yeteneğinin payı da büyük… Yani dengeli bir ‘çocuk karakter’ yaratmak zor. Ama mevcutlar içinde biri var ki, her yönüyle tam kıvamında bir performans sergileyip bu zorluğu aşıyor.

Daha ilk bölümün ardından diziye getireceği avantajın altını çizdiğim bu küçük karakter, ‘Kocamın Ailesi’ndeki Pelin! Katıldığı ‘2. Sayfa’ programında kendi oynadığı yapımla aynı gece ekrana gelen ‘Kurtlar Vadisi’ dizisini izlediğini söyleyerek çocuk saflığının güzelliğini ortaya koyan ve yapımcısı Banu Akdeniz’i bocalatan küçük yıldız Beren Gökyıldız müthiş bir şey.

Afacanlık da, bilmişlik de Pelin’in sevimliliğiyle görünmezleşiyor. Her sahnesinde büyüklere fark atan oyunculuğuyla rol çalıyor adeta. İyi ki de çalıyor yoksa Gazanfer’le gelişen ailesel çılgınlığın, diğer karakterlerin çabasının da gücü bir yere kadar yeterdi. Dolayısıyla teyzoşlarının pabucunu dama atan, Cücoş’uyla harika bir ikili oluşturan Pelin sadece Ar Ailesi’nin değil tüm FOX izleyicisinin gözbebeği ve ‘Kocamın Ailesi’nin baş ilgi çekicisi durumunda.

EN ÇEKİCİ PSİKOPAT SEVGİLİ

Dizilerde kötü adamların çekiciliğine alışmıştık ama bir anti kahramanın aşkının bu denli güzel yansıtılmasına ve izleyiciden destek görmesine pek rastlamamıştık. ‘Kara Para Aşk’ın Fatih’i bu eksiğimizi giderdi. Nilüfer’i kaçırmanın ardından filizlendirdiği aşkla öyle farklı bir yorum çıkarttı ki ortaya, dizinin kara rengi değişti adeta.

Saygın Soysal’ın bizi bu yönden fazlasıyla tatmin eden performansı yazıldıkça yazılacak türden. Kötülüğün derinlerindeki ‘baba’ ve ‘aile’ olgularının gücünü bir kez daha açığa çıkartan bu karakterin psikopatlığını görünmez kılansa, aşkını yaşama şeklindeki yalınlık ve oyuncunun rolüyle özdeşleşmesi. Nilüfer’e karşı duygularını aktarırken alabildiğine samimi bir tablo çizen Fatih bu nedenle hem ‘Kara Para Aşk’ın ağır topu, hem de ekranın en çekici psikopat sevgilisi. Bu aşk tüm heyecanıyla sürmeli.

DİZİLERİN EN ‘APTALIMSI’ SAFLIKTAKİ KIZI

Romantiklik söz konusu olduğunda içerikteki genç kızların saflık ayarında ölçü hak getire. Masumiyeti aptallıkla buluşturmak, saftirik kadınlar yaratmak dizilerimizin vazgeçilmezi…

Bin bir engelle karşılaşan, tesadüflerle dolu süreçte kavgadan büyük tutkuya dönüşen aşk halleriyle ekrana taşınan romantik komedi kıvamındaki yapımlarda, baş kız mutlak surette gereğinden fazla kandırılmaya müsait olur. Buna bir de şaşkın bakışlar, çocuksu bir konuşma tarzı eklendi mi izleyiciyi kafaya almak garanti. Dizideki erkekler ne hikmetse bu aptalımsı saflıktaki kıza tav olurken, ekran başındakiler de böylesi karakterlerle kolayca tavlanır.

FOX’un ‘Kiraz Mevsimi’ de bu etkileşimi en verimli biçimde kullananlardan. Amaca giden yoldaki aracı ise Öykü karakteri… Bir bölümde hukuki süreci anlatmaya çalışan avukatlara ‘Bana bir aptala anlatıyormuş gibi anlatın’ şeklindeki sözleriyle de karakterin aptalımsı özelliğinin altını bizzat çizen Öykü, tüm anlamsızlığına karşın ‘Kiraz Mevsimi’nin motivasyon gücü. Özge Gürel’in canlandırdığı karakterin saflığıyla denk düşen ve bezen ‘Bu kadarı da komik kaçıyor’ dedirten halleri o kadar izleyici algısına hitap eden türden ki, Ayaz’ı canlandıran ve yeni bir yüz olarak ekrana yakışan Serkan Çayoğlu’nun dublajlı sesinin iticiliğini dahi arka planda bırakabiliyor. Bu noktada Serkan Çayoğlu’nun gelecek işinde kendi sesini tercih etmesi şiddetle tavsiyemdir. Görüntüyle sesin yarattığı zıtlık bu kadar batıcı olabilir çünkü!

‘KARADAYI’NIN YENİ ‘EN’İ…

Komple ekibinin gücüyle ATV’nin Pazartesi birinciliğini uzun süre elinde tutmasını sağlayan ancak ivmesini artıramayıp ‘Paramparça’nın kavgacılığına yenik düşen ‘Karadayı’, şimdiye dek bünyesinden farklı ‘EN’ler çıkartmayı başardı. Şimdi de Sarı Cemal karakteri ışıl ışıl parlıyor, ‘Karadayı’nın temposu düşen karanlık dünyasında…

2009 yapımı Kosmos filmindeki performansıyla çok hoşuma giden… Kıymeti yeterince bilinemeyen ‘Şubat’ dizisinin Deli İbrahim’i olarak başka insanların âleminden bambaşka bir hava solutan Sermet Yeşil’i, Sarı Cemal olarak bünyesine dâhil eden ‘Karadayı’ bana göre çok yerinde bir iş yaptı. Onun hırs dolu keskin bakışlarını, âlemin dayılarının ağır masasındaki işlenmeye hazır bir cevher olarak kullanmakta fayda var!

Yani ‘Karadayı’nın yeni ‘EN’i olan Sarı Cemal’in gelişime açık performansının diziyi öne geçirtmeye müsait bir enerjiye sahip olduğu iyi görülmeli. Nasıl ki, Karadayı’yla onu karşı karşıya getirerek çatışmacılığı körükleyen Belgin de yeniden canlandırma misyonunu üstlenmiş gibi.

EN VAROŞ ANNE VE EN ÇARESİZ BABA

Aynı konu gelişimleriyle birbirlerine benzerlik gösteren dizilerimizin karakter yapısı da çoğu kez uyuşmakta… Çocuklarının çıkarı için çırpınıp ortalığı karıştıran anne ve ikilemde kalıp çaresizlik yaşayan baba tipleri bu rutinin bir parçası. Mevcutlar arasında öne çıkan anne karakterimiz, ‘O Hayat Benim’in Nuran Hanım’ı… Baba ise yine aynı diziden İlyas.

Yeşim Ceren Bozoğlu’nun hayat verdiği Nuran ve Süleyman Atanısev’in oyunculuğunda baba çaresizliğini layıkıyla hissettiren İlyas da en az kızları Efsun kadar dizinin başarısında söz sahibi. İlyas’ın öz kızıyla evlatlığının arasındaki çaresizliğini bir babanın en saf haliyle izlerken Nuran’ın katakullici varoş anne tablosu tam bir şölen. Yaylana yaylana yürüyüşünden tutun da, kâh edepsiz kâh kaderine küskün kenar mahalle konuşmalarına mükemmel bir sunum. Özellikle son bölümlerde öne çıkan performansları harika… Hem ‘O Hayat Benim’in duygusal gel-gitlerini yaratıyorlar hem de izleyiciye iyiyle kötü, doğruyla yanlış kavramları arasında tercih bocalaması yaşatıyorlar.

EKRANIN EN TARZ İKİLİSİ

Kanal D’nin başarılı yapımlarından olan ‘Ulan İstanbul’ sadece akıcı temposuyla değil birbiriyle uyumlu kadrosuyla da umulanın üstünde bir performans ortaya çıkarttı. Karakterleri hoş, mesajları dolu dolu… Ama görünen bir gerçek var ki o da, dizinin başarısında Erkan Kolçak Köstendil ve Şebnem Bozoklu’nun yerinin bir başka olduğu.

Onların canlandırdığı karakterleri, anne kaynaklı ümitsiz aşka düşüren dizi Karlos ve Yaren’le ‘tarz’ bir çift yaratmış durumda. ‘Ulan İstanbul’u müzikal şova dönüştüren Karlos ve Yaren karakterleri, iğnelemelerle bezeli bölümlerde klip tadında izlence keyfi yaşatıp ‘EN’ olurken, dizi de bu ‘tarz’ üstünden oldukça prim yaptı doğrusu.

EN’LERİN ‘EN’İ…

Ekrana çıkan diziler değiştikçe her dönemin kendi ‘EN’leri de ortaya çıkacaktır sonuçta. 2014’te geçen sezondan gelip süren yapımlar saydıklarımızla sınırlı değil kuşkusuz… Ve dahi sıfır kilometre olarak ekranda yer bulanlar da var. Kısacası ‘EN’ler yaratmak için dizi bolluğunda seçim skalası geniş ve herkesin keyfine amade...

Ancak biz en kestirmeden giderek öne çıkan dizileri değerlendirip başarı çıtalarının yüksekliği bakımından gözümüze çarpan karakterleri sıraladık… En nihayetinde ‘En’lerin ‘EN’inin izleyici beğenisi olduğunun bilinciyle.

Başka ‘EN’leri, yaşamın dur durak bilmeyen oyunbaz oyuncularının sürekli vizyon bulan engin ‘en’liklerine bırakarak ve yeni senenin herkesin hak ettiğine göre ‘EN’ler getirmesini umarak! 2015’in her alanda ‘EN’ istikrarlı bir yıl olması dileğiyle…

Anibal GÜLEROĞLU

Tüm yazılarını göster